Nâfile; kelime olarak bağış, hibe, ganimet malı, zorunlu olmaksızın yapılan iş demektir.
İslamî ilimler ıstılahında ise nâfile; farz veya vacib namazlar dışında kalan ve Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kıldığına dair rivayet bulunan namazlar demektir.
Bunlar da sünnet olan nâfileler ve mendup olan nafileler olmak üzere ikiye ayrılır.
Sünnet olan nâfile, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yapmağa devam ettiği ve ancak nâdiren yapmadığı kuvvetli ibadet ve ameller / işlerdir. Kimi zaman bu amelleri yapmamasının sebebi, insanlara farz olmadığını göstermektir.
Mendup olan nâfile ise, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bazan yapıp, bazan yapmadığı, kuvvetli olmayan sünnetlerdir. Menduba müstehap da denir.
Fıkıh usûlünde; nâfile, sünnet, tatavvu, müstehap ve ihsan tabirleri "mendup"la aynı anlamda kullanılır.
Nâfile ibadetleri aşağıdaki şekilde tasnif etmek mümkündür:
A) Müekked olan sünnetler: Beş vakit namaza ve cuma namazına bağlı olarak kılınan namazların bir bölümü müekked sünnettir.
Bir hadis-i şerifte bu mahiyetteki / nitelikteki sünnetler şöyle belirlenmiştir:
"Her kim bir gün ve gecede, farz namazlar dışında on iki rek’at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona Cennet'te bir ev bina edecektir. Bunlar şu namazlardır: Sabah namazından önce iki rek’at, öğleden önce dört rek’at, öğleden sonra iki rek’at, akşamdan sonra iki rek’at ve yatsıdan sonra iki rek’at.” [Tirmizi; Sünen, Salât, 189; Nesâî, Sünen, Kıyâmül-Leyl, 66; İbn Mâce, Sünen, İkâme, 100]
Namazlara bağlı olan müekked sünnetleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Sabah namazının farzından önce kılınan iki rek’atlık sünnet: Bu namaz en kuvvetli bir sünnettir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizi atlar kovalasa da sabah namazının iki rek’at sünnetini terketmeyin.” [Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 405] "Sabah namazının iki rek’atı sünneti dünyadan ve dünyada bulunan herşeyden daha hayırlıdır." [Müslim, Sahih, Müsâfirûn, 96, 97; Tirmizî, Sünen, Salât, 190] Hz. Âişe (r.anha) validemiz şöyle demiştir: "Nebî (s.a.v.), sabah namazının iki rek’atı gibi başka hiç bir nâfile namaza devam etmemiştir." [Buhâri, Sahih, Teheccüd, 27; Müslim, Sahih, Misâfirîn, 94; Ebû Dâvûd, Sünen, Tatavvu', 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 43, 54, 170]
Başka bir sünnet kaza edilmezken, yukarıdaki hadisler sebebiyle, sabah namazını kılamayan kişi aynı gün zevâlden önce onu kaza ederken sünnetini de birlikte kılar. Diğer yandan ikinci rek’atta bile imama yetişebileceğini anlayan kimse önce sünneti kılar, daha sonra imama uyar.
2. Öğle veya cuma namazından önce kılınan dört rek’at namaz. Hz. Âişe validemiz şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) öğleden önce dört, sabah namazından önce de iki rek’at namaz kılmayı terketmezdi." [Nesâî, Sünen, Kıyâmü'l-Leyl, 56]
3. Öğle namazından sonraki iki rek’at namaz. Bu iki rek’at, müekked sünnet olup, bunun dörde tamamlanması ise menduptur. Cuma namazından sonra tek selâmla kılınan dört rek’at nâfile namaz da müekked sünnetlerdendir. Hadiste şöyle buyurulur: "Rasûlullah (s.a.v.) cuma namazından önce dört, cuma namazından sonra dört rek’at namaz kılar, rek’atlar arasını selâm ile ayırmazdı. (Yani ikişer ikişer değil, kıldığımız gibi, dörder rek’at olarak kılardı.)" [Zeylaî, Nasbu’r-Râye, II, 206]
4. Akşam namazından sonra iki rek’at. Bu da Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) devam ettiği sünnetlerdendir.
5. Yatsı namazından sonra iki rek’at. Bunun delili: Gün ve gecede on iki rek’at nâfile namaza devam eden için Allah Teâlâ'nın cennette bir köşk bina edeceğini bildiren hadistir. [Tirmizî, Sünen, Salât, 189; Nesâî, Sünen, Kıyâmül-Leyl, 66; İbn Mâce, Sünen, İkâme, 100]
6. Terâvih namazı: Bu namaz erkek ve kadın için müekked sünnettir. Çünkü terâvih namazına hem Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), hem de ondan sonra Hulefâ-i Râşidîn ve ashab-ı kirâm (r.anhum ecmaîn) devam etmişlerdir. Terâvih namazını cemaatle kılmak sünnettir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), Ramazanın üçüncü, beşinci, yedinci ve yirminci gecelerinde bu namazı mescitte cemaatle kılmıştır. Sonra mü’minlere farz olur endişesiyle mescide çıkıp kıldırmamıştır. [Zeylaî, a.g.e., II, 152; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, III, 50 vd.; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 43]
Malum, terâvih namazı Ramazan ayına mahsus olup, yatsı namazından sonra ve vitirden önce kılınır. Bu namazın gece yarısından veya gecenin üçte birinden sonraya bırakılması müstehaptır. Terâvih namazı tek başına kılınabilir, fakat cemaatle kılınması daha faziletlidir.
Hanefilere göre, terâvih namazının rek’at sayısı yirmi olup bu sayı Hz. Ömer'in uygulamasına dayanır. Çünkü Hz. Ömer halîfeliğinin sonuna doğru bu namazı Mescid-i Nebevî'de Devlet başkanı olarak yirmi rek’at kıldırmıştır. Bu miktara sahabeden karşı çıkan olmamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Benden sonra, benim sünnetimden ve Râşid Halîfelerim'in yolundan ayrılmayın." [Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet, 5; Tirmizî, Sünen, İlim, 16; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, 6; Dârimî, Sünen, Mukaddime, 16]
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.), Hz. Ömer'in (r.a.) yaptığı uygulama sorulunca şöyle demiştir:
"Teravih kuvvetli bir sünnettir. Hz. Ömer onu kendiliğinden çıkarmış değildir. O, bu hususta yeni bir şey de icad etmedi. O, bunu ancak kendi bildiği bir delile dayanarak yapmıştır. Rasûlullah’tan (s.a.v.) bir ahid (bir söz / bir tatbikat) olarak yapmıştır." [ez-Zühaylî, a.g.e., II, 44]
Bazı hadis âlimleri ise Rasûlullah’ın Ramazanda terâvihi sekiz rek’at olarak kıldığını tesbit etmişlerdir. Bunun delili, Buhârî'nin ve başkalarının Hz. Âişe'den naklettikleri şu hadistir:
"Nebî (s.a.v.) ne Ramazanda ve ne de Ramazan dışında on bir rek’attan fazla nâfile namaz kılmamıştır." [Buhârî, Sahih, Teheccüd, 16; Terâvih, 1; Müslim, Sahih, Misâfirîn, 125; Tirmizî, Sünen, Mevâkît, 208]
Yine İbn Hibbân, Sahîh'inde Hz. Câbir'den şu hadisi rivayet etmiştir: "Nebî (s.a.v) kendilerine sekiz rek’at namaz kıldırdıktan sonra vitir namazını kıldırmıştır." [eş-Şevkânî, a.g.e., III, 53]
Buna göre, terâvih namazının sekiz rek’atının müekked sünnet olduğunda şüphe yoktur. İbnü’l-Hümâm gibi bazı âlimler ise sekiz rek’attan fazlasının müstehap olduğunu söylemişlerdir.
Bu durum yatsı namazının farzından sonra dört rek’at nâfile namaz kılmaya benzer ki, bunun da ilk rek’atı müekked sünnet, iki rek’atı da müstehap olur. [İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, Mısır 1316/1898, I, 333, 334]
B) Gayr-i Müekked Sünnetler: Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) kesintisiz devam etmediği ve bazan terkettiği sünnetler olup bunlara mendup da denir. Bu namazlar şunlardır:
1. İkindi namazından önce tek selamla kılınan dört rek’at namaz. Rasûlullah (s.a.v.) bu namaz hakkında şöyle buyurmuştur: "İkindi namazından önce dört rek’at namaz kılan kimseye Allah rahmet(iyle muâmele) eylesin." [Tirmizî, Sünen, Salât, 301]
2. Yatsı namazından önce kılınan dört rek’at namaz. Hz. Âişe’den (r.anha) şöyle dediği nakledilmiştir: "Nebî (s.a.v.), yatsıdan önce dört rek’at namaz kılardı." [Zeylaî, a.g.e., II, 145 vd.; eş-Şevkânî, a.g.e., III, 18]
3. Evvâbîn namazı: Evvâbîn, evvâb kelimesinin cem’îsi/çoğulu olup, Allah Teâlâ'ya çokça yönelen kişi manasına gelir. İki ilâ altı rek’ata kadar kılınabilir. Bir, iki veya üç selâmla kılmak mümkündür. Peygamber Efendimiz, akşam namazından sonra altı rek’at namaz kılanın ‘evvâbîn’den sayılacağını bildirmiş ve arkasından şu ayeti okumuştur: "Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri (evvâbîn zümresini) son derece bağışlayıcıdır." [el-İsrâ,17/25; İbn Kesîr, Tefsîr; İstanbul 1985, V, 64, 65; eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, İstanbul 1984, s. 74]
Bunlar farz namazlara tabi olan nafile namazlardır.
C. Bağımsız Nâfile (Mendup) Namazlar: Beş vakitteki farz namazların sünnetlerinden başka bir takım nâfile namazlar daha vardır ki; bunlar, müstehap, mendup veya tatavvu' adı verilen nâfilelerdir. Bunları şöyle tasnif edebiliriz:
1. Kuşluk namazı: En az iki rek’at olup, sağlam görüşe göre, dört veya sekize kadar kılınabilir. Mendup bir namazdır. Vakti, güneşin bir mızrak boyu yükselmesi ile başlayıp, zeval vaktine yirmi dakika veya yarım saat kalıncaya kadar devam eder. Hz. Âişe'den (r.anha) şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) kuşluk namazını ikişer ikişer, dört rek’at olarak kılar, birinci selâmdan sonra dünya sözleri konuşmazdı." [es-San'ânî, Sübülü's-Selâm, Kahire 1950, II, 16] Müslim'in rivayeti ise şöyledir: "Nebî (s.a.v.) kuşluk namazını dört rek’at olarak ve Allah'ın dilediği kadar ilâvede bulunarak kılardı". Varis-i Rasûl sahib-i zaman Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de, 2 daha ilave edip 6 rek’at olarak kılmışlardır bu namazları (kuşluk-evvâbîn ve teheccüd)… Müntesipleri olan bizler de, “Müridin fıkhı mürşidinin amelidir” fehvasınca, ona tebaan böyle devam ediyoruz.
2. Teheccüd namazı: Yatsı namazından sonra daha uyumadan veya kısa bir uykudan sonra kalkıp kılınacak nâfile namaza "gece namazı (salâtü’l-leyl)" denir. Bir süre uyuduktan sonra, gecenin yarısından imsak vaktine kadar kalkılıp kılınırsa "teheccüd" adını alır. Teheccüd namazı iki rek’attan sekiz rek’ata kadardır. Her iki rek’atta bir selam verilmesi daha faziletlidir.
Teheccüd namazı Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) farzdır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey Muhammed! Gecenin bir bölümünde uyanıp, sırf sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere, Kur'an'la gece namazı kıl. Rabbinin seni Makam-ı Mahmûd’a erdireceğini umabilirsin." [İsrâ suresi,79]
Bu namaz diğer Müslümanlara sünnet veya müstehap derecesindedir.
Teheccüd namazına diğer mü’minleri de teşvik eden ayetler [Bkz. el-Müzzemmil, 73/20; es-Secde, 32/16; el-Furkân, 25/63, 64; ez-Zâriyât, 51/17, 18; Âli İmrân, 3/16, 17] ve hadisler vardır.
Abdullah b. Ömer’in (r.anhuma) kendisini rüyada Cehennem’de görmesi ve bir meleğin yaklaşarak "korkma" demesini Rasûlullah’a (s.a.v.) anlatması üzerine, Fahr-i Kâinat Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Abdullah ne iyi adamdır. Fakat kalkıp gece namazı kılmayı âdet edinseydi ne iyi olurdu ". Abdullah b. Ömer, bundan sonra gece uykusunu azaltmıştır. Buradan teheccüd namazına devam eden her ferdin ‘iyi/salih’ olarak anılmaya lâyık olduğu anlaşılır. [ez-Zebîdî, Sahîh-ı Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Ankara 1982, IV, 29, 30, H. No: 576]
Başka bir hadiste de şöyle buyurulur: "Gece namazına devam edin. Çünkü gece namazı kılmak sizden önceki salih kulların âdetidir. Rabbinize karşı bir taattır, kötülükleri örtücü (keffâret) ve günah işlemekten alıkoyucudur". [Tirmizî, Sünen, Deavât, 101]
3. Abdest namazı: Abdestten veya gusül abdestinden sonra vakit elverişli ise, yaşlık kuruyacak kadar bir süre geçmeden iki rek’at namaz kılınması menduptur. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Her kim abdest alır, abdesti güzel yapar, sonra kalkıp iki rek’at namaz kılarsa ve bu iki rek’ata kalbiyle yönelirse, o kimseye Cennet vacip olur." [Buhârî, Sahih, Vüdû, 24; Müslim, Sahih, Tahâre, 5, 6,17; Ebû Dâvûd, Sünen, Tahare, 65]
4. Tahiyyetü’l-Mescid namazı: Tahiyye, selâm vermek demektir. Tahiyyetü’l-Mescid de; mescide selâm vermek anlamına gelir. Mescide ilk giren kimsenin, Mescidin Rabbine selâm vermek ve O'nu yüceltmek amacıyla iki rek’at namaz kılması menduptur. Bir günde, ta'lim, teallüm vb. sebeplerle bir kaç kere mescide girmek zorunda olan kimselerin bu namazı ilk girişte bir kere kılması yeterlidir. Hadiste şöyle buyurulur: "Sizden her kim mescide girerse iki rek’at namaz kılmadan oturmasın." [Buhârî, Sahih, Salât, 60, Teheccüd, 35; Müslim, Sahih, Misâfirîn, 69, 70; Tirmizî, Sünen, Salât, 118]
Bir mescide girip meşguliyetinden veya vaktin darlığından ya da kerahetinden ötürü tahiyyetü’l-mescid yapamayacak kimsenin şu duayı okuması yeterli ve müstehap görülmüştür:
“Sübhânellah ve’l-Hamdûlillah ve lâ ilahe illallahü vellahu ekber”
Manası: "Allahı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Allah herşeyden yücedir".
Diğer yandan, bir mescidde her hangi bir namazı kılmak veya orada bir farzı kılmak için imama uymak niyetiyle girmek de tahiyyetü’l-mescid yerine geçer.
5. İstihare namazı: İstihâre; bir şeyin hayırlı olanını istemek demektir. İstihâre namazı, nasıl hareket edileceği bilinemeyen mubah işlerde manevi bir işarete nail olmak için kılınan iki rek’atlık bir namazdır. Cabir b. Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: "Nebî (s.a.v.) bütün işlerde bize Kur'an'dan bir sûre öğretir gibi istihâreyi öğretir ve şöyle buyururdu: ‘Sizden biri bir iş yapmak istediği vakit, farz dışında iki rek’at namaz kılsın ve istihâre duasını okusun." [Bkz. Buhârî, Sahih, Teheccüd, 25; Deavât, 49; Tevhîd,10; Tirmizî, Sünen, Vitr, 18; İbn Mâce, Sünen, İkâme, I, 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 344]
İstihâre duasından sonra kıbleye yönelerek yatılır.
6. Tesbih namazı: Dört rek’atlı bir namaz olup her rek’atta Fâtiha ve bir sûre okunur. Bir veya iki selâmla tamamlanır. Bu namazda üç yüz kere şu tesbih duası okunur: "Sübhânallahi vel-hamdü Lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber ve lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azıym"
Manası: "Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur. Allah herşeyden yücedir. Büyük ve yüce olan Allah'dan başka hiç bir güç ve kudret sahibi yoktur ".
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) amcası Abbas’a (r.a.) kendisini Allah'a yaklaştıracak bir ameli bildirmek için tesbih namazını talim buyurmuş ve eğer bu namazı kılarsa, günahları kum yığınları kadar çok olsa bile Allah'ın bunları mağfiret edeceğini bildirmiştir. Bu namazı her gün, bu olmazsa cuma günü, bu olmazsa ayda veya yılda bir kere, başka rivayette, ömründe bir defa kılmasını tavsiye etmiştir. [Tirmizî, Sünen, Vitr,19; İbn Mâce, Sünen, İkame,190; Ebû Dâvûd, Sünen, Tatavvu', 14 ve ‘Namaz’ maddesi]
7. Hâcet namazı: Dünyevî ve uhrevî isteği olan kimse abdest alır, yatsı namazından sonra iki veya dört rek’at, başka bir görüşe göre on iki rek’at namaz kılar, sonra Allah Teâlâ'ya senâda ve Rasûlüne salat ü selâmda bulunur, bundan sonra hâcet duasını okuyup, isteğinin gerçekleşmesini Allah'dan ister.
Abdullah b. Ebî Evfâ’dan (r.a.) nakledildiğine göre, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kimin Allah'tan bir dileği veya insanlardan bir isteği olursa, önce abdest alıp iki rek’at namaz kılsın, sonra Allah'a hamd ve senada bulunsun ve Rasûlüne salat ü selâm getirsin. Sonra şu duayı okusun: ‘Lâ ilâhe illallahu’l-halîmü’l-kerîm. Sübhânellahi Rabbi’l-Arşi’l-azıym. el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemin, nes'elüke mûcibâti rahmetike ve azâime mağfiretike ve'l-ganîmete min külli birrin ve's-selâmete min külli ismin. Lâ teda'lî zenben illâ gafertehû ve lâ hemmen illâ mezahtehû ve lâ hâcete hiye leke rizan illâ kadaytehâ yâ erhamerrâhimîn".
Manası: "Halîm ve kerîm olan Allah'dan başka ilâh yoktur. Yüce Arş’ın Rabbi olan Allah'ı tesbih ederim. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Allah'ım! Rahmetini gerektiren şeyleri, kesin affını, her iyiliği elde etmeyi, her günahtan uzak olmayı senden dilerim. Affetmediğin hiç bir günah, feraha çıkarmadığın hiç bir tasa, senin rızana uygun olan hiç bir ihtiyacı da karşılamadan bırakma. Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım.” [Tirmizî, Sünen, Vitr,17; İbn Mâce, Sünen, 189]
8. Yolculuk namazı: Bir Müslümanın yola çıkacağı veya yoldan döndüğü zaman iki rek’at namaz kılması menduptur. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz yolculuktan gündüz kuşluk vakti döner, Mescid-i Nebevî'ye giderek iki rek’at namaz kılar, orada bir süre otururdu." [Bkz. Buhârî, Sahih, Salât, 59; Cihâd, 198]
9. İstiska (yağmur isteme) namazı: Şiddetli kuraklık hüküm süren zamanlarda yağmur duası yapılır. Çünkü Kur'an'da Nûh, Mûsâ ve Hûd peygamberlerin kavimlerine su verilmesi için yaptıkları dualardan bahsedilir. [Bkz. Nûh suresi, 10-12; Bakara suresi, 60]
Enes b. Malik’ten (r.a.) gelen rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v.) cuma hutbesi irad ederken, şiddetli kuraklığın hüküm sürdüğünü, ürünün ve hayvanların telef olduğunu söyleyen bir adamın isteği üzerine; “Allah’ım bize su ver, Allah'ım bize su ver" diye dua etmiştir. Bunun üzerine gökte hiç bulut yokken, birden bulutlar belirmiş ve yağmur yağmaya başlamıştır. Bir hafta süren yağmurlar âfet halini almaya başlayınca, ertesi hafta aynı adamın yağmurun kesilmesini istemesi üzerine Allah'ın Rasûlü şöyle dua etmiştir: “Allah'ım! Yağmuru üzerimize değil, çevremize, dağlara, tepelere, vadilere ve ağaçlı yerlere ver". Bu dua ile yağmur kesilmiştir. [Buhârî, Sahih, İstiskâ, 6; Müslim, Sahih, İstiskâ, 8]
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.) göre istiska; dua ve istiğfardan ibarettir. Bu yüzden bu dua özel bir namaz kılmadan ve hutbe okumadan da yerine getirilebilir. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre ise, yağmur duası namazının, ihtiyaç varsa, hazarda veya seferde kılınması menduptur. Yağmur gecikirse bu dua günler boyu tekrarlanır. Çünkü Allah Teâlâ duada ısrarlı olanları sever. [Bkz. el-Kasânî, el-Bedâyi', I, 282; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 437; İbn Abidîn, Reddül-Muhtar, I, 790 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, s. 353 vd.]
10. Küsûf namazı: Güneş tutulmasına "küsûf", ay tutulmasına "husûf" denir. Güneş tutulduğu zaman, bir beldede cuma namazını kıldıran imam, ezansız ve kametsiz olarak en az iki rek’at namaz kıldırır. Ebû Hanife'ye (rh.) göre bu namaz gizli, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre açıktan kıraatla kılınır.
Rasûlullah (s.a.v.) güneş tutulduğu zaman iki rek’at namaz kıldırmış ve arkasından şöyle buyurmuştur: "Bu hadiseler Allah'ın azametini / büyüklüğünü gösteren delillerdir. Allah Teâlâ bunlarla kullarını korkutmak istiyor. Bunları gördüğünüz zaman, en son kıldığınız farz namaz gibi namaz kılın." [Buhârî, Sahih, Küsûf, 1,17; Ebû Dâvûd, Sünen, İstiskâ, 4, 9, Sünnet, 9; Nesâî, Sünen, Küsûf, 5, 12, 14, 16, 24]
11. Husüf namazı: Ay tutulduğu zaman Müslümanların evlerinde teker teker bir halde ve küsûf namazı gibi gizli veya açıktan iki ya da dört rek’at namaz kılmaları menduptur. İmam Ebû Hanîfe'ye (rh.) göre, bu namazın camide cemaatle kılınması sünnette yoktur. İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel ile bazı hadis âlimlerine (rahımehumullah) göre, cemaatle kılınır.
Ay tutulması gece olabileceği için cemaatin camide toplanıp toplu namaz kılmasında güçlük vardır. [el-Kâsânî, a.g.e., I, 282; eş-Şürünbülâlî, Merâkı'f-Felâh, 92]
Nâfile veya mendup sayılan amellerin gayesini eş-Şatıbî (rh.) şöyle açıklar:
1- Rasûlullah’tan (s.a.v.) sünnet olarak gelen her mendup, farz ve vacib ibadetlerin ikmâli ve korunması için yardımcıdır. Çünkü nâfile ibadetler insanı farzları edaya hazırlar. Nâfile ibadetleri ihmâl eden farzları da ihmâle maruz kalır.
Bazı mendupların kendi cinsinden farz ibadet vardır. Beş vakit namazın sünnetleri, nâfile oruç, nâfile hac ve sadakalar gibi.
Bazılarının da benzeri ibadet bulunmaz. Namaz için güzel elbise giyinmek, iftarı acele yapmak, sahuru geciktirmek gibi. Bunların da farz ibadeti desteklediği görülür. Sözgelimi, iftarı acele yapmak, sahuru geciktirmek orucu kolaylaştırır ve şahsın bu ibadeti sürekli olarak yapmasını sağlar. Allah katında, az da olsa, ibadetin sürekli olanı makbuldür.
2- Mendup tek tek değil, bütünüyle yapılması gereken bir sünnettir. Nitekim sünnet-i müekkedeleri Rasûlullah Efendimiz ara sıra terketmiştir. Bu yüzden insan bazı darlık zamanlarında terkedebilir. Kaza edilmemeleri de bunu gösterir. Ancak toptan terk edemez.
Meselâ; ezanı sürekli olarak terketmek caiz değildir. Bir ülkenin insanları ezanı sürekli olarak bırakmışlarsa, onlara bunu zorla okutmak gerekir. Yine bir kimse tamamen cemaati terkedemez. Çünkü Nebî (s.a.v.); "Bir kimse üç günden fazla cemaati terk ederse kalbi mühürlenir." [İbn Mâce, Sünen, Mesâcid, 17] buyurmuştur.
Evlenme de böyledir... Bazı hallerde fertler evlenmeyebilir, ancak toplum olarak bunu bırakamazlar, aksi takdirde toplum yok olur. [eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât, Ticariye baskısı, Kahire, yyy., I, 132, 133, 151; M. Ebû Zehra, Usûlü'l-Fıkh, yyy., 40 vd.]