Selamun aleykum değerli Hocam,

Bir kimse “bu işi bir daha yaparsam Allah benim belamı versin” veya "Kur'an çarpsın" dese ama yine o fiili yapsa yemin kefareti gerekir mi? Yoksa keffaret gerektiren yemin; sadece vallahi-billahi-tallahi kelimelerinin kullanılmasıyla mı olur?

*******
Ve aleyküm selam.

Bu sözler bir yemin değil, kendi kendine beddua etmek, belâ okumaktır. Dolayısiyle o fiili işlediği takdirde keffaret gerekmez. Fakat insan için son derece tehlikeli bir durumdur, şiddetle kaçınmak icap eder. Yüce dinimiz İslâm, Müslümanların kendileri ve diğer Müslümanlar aleyhinde beddua etmelerini yasaklamıştır. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“Kendinize beddua etmeyiniz, çocuklarınıza beddua etmeyiniz mallarınıza da beddua etmeyiniz. Dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de, Allah bedduanızı kabul ediverir”. [Müslim, Sahih, Zühd, 74; Ebû Dâvûd, Sünen, Vitir, 27]

Ve yine buyurmuşlardır ki:

“Kul, herhangi bir şeye lânet ettiğinde, o lânet gökyüzüne çıkar. Semânın kapıları ona kapanır. Sonra yere iner, yeryüzünün kapıları da ona kapanır. Sonra sağa-sola bakınır, girecek yer bulamaz da, lânet edilen kişiye döner. Eğer gerçekten lânete lâyık ise, onda kalır; değilse, lânet edene döner.” [Ebû Dâvûd, Sünen, Edeb, 45; Tirmizî, Sünen, Birr, 48]

***

Mezheplere göre bu ve benzeri sözlerin hükmü

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Hanefî mezhebine göre bu tür sözler yemin değildir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Kim yemin edecekse Allah'ın adı ile yemin etsin veya sussun”. [Müslim, Sahih, Kitabu’l-Eymân, 3] Yani en basit misaliyle; lafza-i celâli kasem vâv'ı ile söyleyerek 'vallâhi, billâhi, tallâhi' diye yemin etsin…

Evet, zikri geçen bu sözler yemin olmaz; ama, söylenmesi de uygun değildir, günahtır. İnsana yemin ötesinde vebâl getirir. Bu ve benzeri ifadelerden / beddualardan uzak durmak gerekir. Şayet yapılmışsa tevbe ve istiğfar etmeli, sadaka vermelidir. Maamafih farklı görüşte olanlar da vardır, dikkat etmek icap eder.

Diğer üç mezhep imamına yaniİmam Şâfiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed bin Hanbel'e (rahımehumullah) göre, Kur’an ve Kur’an âyetleri üzerine yapılan yeminler muteberdir. Bozulması halinde keffaret gerekir. [İbn Kudâme, el-Muğnî, 11, 194-195]

Hanbelîlere göre, Kâbe ve diğer mukaddesat/kutsallar üze­rine yemin etmek caiz değildir. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) adına yemin etmek caizdir. Bozulması halinde keffaret lazım gelir. [İbn Kudâme, a.g.e., 11, 210]

İmam Nevevî (rh.) der ki: "Allah Teala’nın isim ve sıfatları dışında bir şeyle yemin etmek mekruhtur. Bu Rasûlullah (s.a.v.) ile olmuş, Kâbe, melekler, emanet, hayat, ruh vs. ile olmuş farketmez; hepsi de mekruhtur… Kerahetçe en şiddetlisi de, emanet ile yapılan yemindir." Emanet, Kur'an-ı Kerim’de geçen bir kelimedir; onunla  farz olan oruç, hac, namaz gibi ibadetler; vedia (emanet, yani saklanmak üzere bırakılan şey), nakit,  eman (emniyette/güvende olma) gibi şeyler kastedilir. Binaenaleyh kutsallar üzerine yemin edenlerin de keffâret vermeleri ihtiyata uygun olan yoldur.

Sorunuzda naklettiğiniz türden yemin etmekse, ifade olarak hem çirkin hem de çok tehlikelidir. Bu gibi laflardan şiddetle kaçınmak gerekir. Kur’an sıradan basit bir kitap değil, Allah kelâmıdır; onun hakkında uluorta konuşulmaz, söz edilmez. Allah korusun, bir çarparsa da devası bulunmaz.

Yemin keffareti ne zaman ödenir? 

Yemin keffareti hukukullaha taalluk eder, ödeninceye kadar kişi üzerinde borç olarak kalır. Yani kulun Hz. Allah'a karşı olan borcudur ki, mümkünse hemen yerine getirmek gerekir. Bununla beraber zaruret halinde keffaret borcu ertelenebilir, en son vakti ölünceye kadardır, ancak bir an evvel yerine getirmekte fayda vardır. Zira ölümün ne zaman geleceği belli olmaz, huzur-i İlahi'ye borçlu gitmemek için imkân bulduğunuz en kısa zamanda tutmanız icap eder.

Keffâret miktarları ile ilgili bkz. http://www.halisece.com/islami-makaleler/344-keffaret-nedir-kac-kisma-ayrilir.html

 

Go to top