Selamun aleykum değerli hocam, İslam da burçların yeri nedir? Gerçektende insanın karakterine etkisi var mıdır?

*******

Ve aleyküm selam.

Burç kelime olarak, herkesin gözüne çarpacak şekilde açık ve belli olan şeydir. Kalelerin köşelerine yapılan daha yüksek ve daha kalın çıkıntı, kule, kale kulesi demek. Keza güneş sisteminde bulunan oniki takım yıldızdan her birine verilen isimdir. Bundan dolayı köşke de burç denmiştir. Tabir olarak ise, gökteki birtakım yıldızlara ve yıldız kümelerine burç denir. Güneş her yıl bu takım yıldızlarından birinin bölgesinde bulunur.

Burç kelimesi Kur’an-ı Kerim’de “bürûc: burçlar” şeklinde cemî olarak dört defa geçmektedir. Bunlardan biri şöyledir: “Yemin olsun burçlarla dolu gökyüzüne.” [Burûc suresi, 1] Bu kelime Nisa suresinde “kale burcu”, diğerlerinde ise, “yıldız  kümeleri” veya “takım yıldızları” manasında kullanılmıştır. Burçlara Kur'an'da dört ayrı âyette yer verilişinin, mevsimlerin sayısıyla bağlantılı olma gibi bir hikmeti de olabilir. Güneş, mevsimlere göre, belli burçların içindeymiş gibi görünür... Mevsim ve iklimlerin de insan üzerinde bir etkisinin olduğu açıktır. Ama bundan, burçların insan üzerinde direkt etkileri olduğu hükmünü çıkarmak yanlış olur.

Astronomi ilminin İslâm dünyasında yayılıp gelişmeye başladığı dönemlerden itibaren kaleme alınan eski tefsirlerin çoğunda buradaki burçlar umumiyetle “ayın ve güneşin menzilleri” şeklinde açıklanmakta ve bilinen on iki burcun adları sıralanmaktadır. [Bkz. Kurtubî, 10/14] Ancak daha önceki tefsirlerde burûc kelimesi kısaca “yıldızlar” diye açıklanmıştır. [Bkz. Taberî, 16/14; İbn Kesir, 4/446] Beğavî tefsirinde ise bu kelime, “büyük yıldızlar” olarak ifade edilmiştir.

Astronomi ilminin ortaya koyduğu yeni veriler dikkate alınarak kelimeyi “yıldız kümeleri” veya “takım yıldızları” şeklinde ifade etmek daha isabetli görünmektedir.

Demek ki “burçlar” kavram olarak Kur’an’da da geçmektedir.

Burçların insana tesiri var mıdır?

Vardır.

Ama Allah’ın yaratmasıyla vardır.

Yoksa burçlar herhangi bir şey yaratmıyor. Bu aynen nemli havada insanın romatizmalarının azmasına benzer. Romatizmayı azdıran-alevlendiren rutûbet midir?

Hayır.

Cenab-ı Hak onu buna bağlamış, o vesileyle öyle oluyor. Yoksa rutûbetin-nemin sebep olmaktan öte ağrıya bir tesiri / etkisi yoktur.

Nitekim hadis-i şerifte, “Süreyya (Ülker takım yıldızı) doğduğu zaman, topraktan âfetler-belâlar kalkar” buyruluyor.

Hâşâ belaları-musibetleri bu yıldız kümesinin doğuşu mu kaldırıyor?

Hayır.

Zira her şey gibi onu da yapan-yaratan Allah Teala'dır. Ama bunu da o sebebe bağlamış Mevlâmız.

Özetlemek gerekirse; burçların-yıldızların direkt olarak, insan dahil hiçbir şeye kendiliklerinden herhangi bir tesiri olmaz, olamaz. Olduğuna inanan küfre girer. Her şeyin hakiki yaratıcısı Cenab-ı Hak’tır. Dolayısiyle astrologların söyledikleri külliyen yalandır, söylediklerine inanmak tehlikelidir. Zaman zaman konuştukları arasında doğrular bulunsa da... Çünkü arada çıkan o doğrular da, kör’ün taşı misalidir. Her yalancının sözünde de belli miktar doğrular olabilir. Yoksa gayba dair bir şey bildiklerinden değil. O bakımdan İslâm’ın astroloji ile değil, astronomi ilmiyle bir alakası vardır.

Semada gördüğümüz hârikulâde düzen, Yaratıcısı’nı göstermenin yanında bazı hâdiselere / olaylara da gerçekten işaret ediyor olabilir. Fakat bu bizim mutlak manada bilgimiz dahilinde değildir. Onu da gene Mevlâmız bildirirse ancak bildirdiği kadarını bilebiliriz.

Buhâri’de geçen bir hadiste, Zeyd ibni Halid el-Cühenî (r.a.) şöyle anlatıyor:

“Rasûlullah (s.a.v.) Hudeybiye’de gece yağan yağmurun ardından sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirince insanlara yöneldi ve şöyle hitap etti:

‘Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz?’

Sahabeler:

− Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, dediler.

Rasûlullah (s.a.v.) şöyle devam etti:

− ‘Allah Teâlâ buyurdu ki: Kullarımdan bazıları bana inanmış, bazıları da inkâr etmiş oldu. Kim Allah’ın kerem ve rahmetiyle bize yağmur yağdı derse, o kimse inanmış ve burçların tesirini inkâr etmiştir. Kim de şu ve şu yıldızın tesiriyle bize yağmur yağdı derse, o kimse beni inkâr etmiş ve burçların tesirine inanmıştır.”

Hâsılı, yıldızlar hadiselerin oluşumunda müessir değil, sadece sebeptirler.

On iki burç

Burçlar on iki adettir. Bunların altısı kuzeyde, altısı da güneydedir. Gök bilimciler yıldız kümelerini, her ayda ve mevsimde göründükleri şekillere göre isimlendirmişlerdir. Buna göre burçların isimleri ve tekâbül ettikleri aylar-günler şunlardır:

1) Koç (hamel) burcu, 21 Mart-19 Nisan.

2) Boğa (sevr) burcu, 20 Nisan-20 Mayıs.

3) İkizler (cevzâ) burcu, 21 Mayıs-21 Haziran.

4) Yengeç (seretân) burcu, 22 Haziran-22 Temmuz.

5) Aslan (esed) burcu, 23 Temmuz-22 Ağustos.

6) Başak (sünbüle) burcu, 23 Ağustos-22 Eylül.

7) Terazi (mîzân) burcu 23 Eylül-23 Ekim.

8) Akrep (akrep) burcu, 24 Ekim-21 Kasım.

9) Yay (kavs) burcu, 22 Kasım-21 Aralık.

10) Oğlak (cediy) burcu, 22 Aralık-19 Ocak

11) Kova (delv) burcu 20 Ocak-18 Şubat.

12) Balık (hût) burcu, 19 Şubat-20 Mart.

İdris aleyhisselâm, astronomi ve astroloji

Hz. İdris’in (a.s.) gök ilmiyle uğraştığı söylenmektedir. Bu meşgale sahası, hem astroloji hem de astronomi ile ilgiliydi.

Âlûsi’nin (rh.) bazı âlimlerden naklen bildirdiğine göre, Hz. İdris’in babası, -o da  kendi babasından öğrendiği- günün ilimlerine vakıf bir kimseydi... O, Hz. Adem’e (a.s.) inen sahifelerden öğrendiği bilgiler yanında, astronomi, astroloji ve daha başka ilimleri öğrenmiş ve bunları oğlu İdris’e (a.s.) de öğretmişti. Hz. İdris kırk yaşında peygamber olduktan sonra kendisine otuz sayfalık bir kitap da verilmiş ve zamanın en büyük âlimi olmuştu.

Mısır'da doğan Hz. İdris, değişik seyahetlerde bulunmuş ve insanlara Allah Teala’nın emirlerini-nehiylerini tebliğ etmiştir. Şark tarafına yaptığı seyahatinde 140 şehir inşa etmiştir ki, bunların küçüğü Ruha / Urfa’dır. [Bkz. Âlûsî, Bakara suresi, 69. ayetin tefsiri] Bu da onun ilminin genişliğini gösteren bir belgedir.

İdris aleyhisselâmın gök cisimlerinin bazı hareketlerinden yeryüzünde olacak bazı hadislere işaretler çıkarması/bulması, herhangi başka bir insanın durumuna benzemez. Çünkü o bir peygamberdir. Bu gün, güneş ve ay’ın med-cezir olaylarında önemli rolü olduğu kabul edilmektedir. Güneş ve Ay tutulmasının deprem gibi hadiselerle ilişkileri üzerinde bilimsel çalışmalar devam etmektedir. Kur’an’da “Allah O'dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki, Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah'ın ilmiinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz” buyrularak ‘yer-gök arasında bir iş koordinasyonundan’ söz edilmektedir. [Talak suresi, 12] Bu koordinasyon melekler arasında olduğu gibi, ilahî ilim, kudret ve hikmetinin yansıması olarak ontolojik (varlık bilgisi ile ilgili olarak) vahiy kapsamında değerlendirmek de mümkündür.

Şunu unutmamak gerekir ki, peygamber olmayan insanların astrolojiden, yıldız-nâmelerden öğreneceği şeyler sınırlı ve çoğu kesin bilgiyi ifade etmeyen tahminlere dayanır. Bu sebeple, İslâm dini, bazı şarlatanlar tarafından sîistimal edilmesin diye, doğrusu az, yalanı çok  olan bu gibi bilgilerle uğraşmayı muvafık ve münasip görmemiştir.

Mevsimler ve burçlar

Yılın her ayında güneş bu burçlardan birine girer. Güneşin Koç burcuna girmesiyle ilkbahar; Yengeç burcuna girmesiyle yaz; Terâzi burcuna girmesiyle sonbahar; Oğlak burcuna girmesiyle kış başlar.

Türk Edebiyatı’nda, hangi mevsimde hangi burcun bulunduğu şu şiirle açıklanmıştır:

“Hamel ü Sevr ile Cevzâ'da gelir fasl-ı bahâr
Seratân ü Esed ü Sünbüle'dir yaz'a medâr
Tuttu Güz faslını Mîzân ile Akreb dahi Kavs
Cediy ü Delv ile Hût kıldı Zemistân’da
(kış'ta) karar.”

Burç ya da yıldız falı / astroloji nedir

Fal, lûgatta; “uğurlu saymak” anlamındadır. Tabir olarak, “çeşitli usûllerle, bilinmeyenden ve gelecekten haber verme ve kişilik okuma sanatı” diye tarif edilmektedir. Burç falı ise, “insanları, doğdukları burçlara göre gruplayarak geleceğini okumaya, kaderine dair konuşmaya” deniyor. Gelecek zamanda vukû bulacak olayları haber vererek gayb sırlarını güya bildiğini iddia edene “falcı” denir.

Falcılık, çok eski devirlerden beri bazı insanlar tarafından revaçta olan bir husustur. Özellikle daralan insanlar için gelecekten haber verme işi son derece caziptir. Geleceğin kesif karanlıkları içinde saklanan mukadderatı görmeğe beşer zekâsı yetmediğinden mukadderatın tayini için insanlar böyle bir takım hurâfe ve boş vasıtalardan yardım isteyegelmişlerdir.

Yirminci asrın sonlarında özellikle ekonomik yönden gelişmiş milletlerin insanları arasında da kehânete inananlar ve kehâneti sanat edinenler az değildir. [Kâmil Miras, Sahih-i Buhârî Tecrîd-i Sarîh Tercüme ve Şerhi, Ankara 1974, VI, 543] Bizde de kendini aydın sanan bir takım gazete mensupları her gün yıldız falı hurâfesiyle insanların kaderi hakkında bir takım yorumlar yapmaktadırlar ki, bunlar hiç bir ilmî dayanağa sahip değildir. Ayrıca bu asılsız yorumlar okuyucuların ruhî dengelerine olumsuz yönde etki yapmaktadır. Bu bir atma, saçma ve aldatmadan ibarettir.

Falcılık İslâm'da kesinlikle yasak edilmiştir. Gayb'dan verdiği haber mevzuunda kâhini tasdik etmek küfürdür. [Sâdeddîn et-Taftâzânî, Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi (Şerhu'l-Akâid), Terc, Süleyman Uludağ, İstanbul 1980, 353] Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse gider de verdiği haber hususunda kâhini tasdik ederse, Allah'ın (c.c.) Muhammed'e (s.a.v.) indirdiğini inkâr etmiş olur.” [Tirmizî, Sünen, Tahâret,102; İbn Mâce, Sünen, Tahâret, 122; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2, 408]

Geleceği (gaybı) Allah'tan başka hiç kimse bilemez. “(Rasûlüm) De ki: göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.” [Neml suresi, 65]Gaybın anahtarları onun katındadır. Onları ancak O bilir.” [En'âm suresi, 59] Bu ve benzeri ayetler, gaybı Allah'tan başka kimsenin bilmediğine delâlet etmektedir.

İslâm âlimleri, Sâbiîler gibi, tesiri yalnız yıldızlardan bilerek onlardan bir takım hükümler çıkarmaya kalkışmanın küfür ve şirk olduğunda ittifak etmişlerdir. [Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 7, 5207]

Buna mukabil insanın, yapmak isteyip girişeceği önemli bir iş için istihâre yapması meşrûdur, sünnettir. Bunun ise, İslâm'da yasak edilen falcılık ve kehânetle hiç bir ilgisi yoktur.

S o n u ç

Gök ile yer ontolojik olarak aynı kozmik hamurun parçası olduğuna göre, aralarında bazı ilişkilerin bulunması normal karşılanabilir. Ayın hatta güneşin, denizlerin med-cezirleri/gel-gitleri üzerindeki tesirleri araştırmalarla ilmi bakımdan isbat edilmiştir.

Bir canlı bedenin değişik organları ve hücreleri arasında sıkı bir iletişim ve etkileşim olduğu gibi, topyekün kâinat bünyesinin farklı cüzleri/organları arasında da bu iletişim ve etkileşimin olması düşünülebilir. Nitekim öteden beri kuyruklu yıldız gibi bazı gezegenlerin gökte görünmesi, yerde bazı olayların işareti olarak kabul edilmiştir.

Asıl mesele şudur: Gökte meydana gelen hadiselerin işaret ettiği “yerdeki olaylar”ın ne olduğunu/olabileceğini, bizim gibi sıradan insanların bilmemize imkân veren herhangi bir bilgi söz konusu değildir. Herhangi bir insanın doğduğu bir burcun, bu kimsenin hayatında meydana gelecek belli olayların veya ahlakî değerlerin gerçek sinyali olup olmadığı hususunda da kesin bir bilgiye sahip değiliz.

Astroloji falcılarının, insanların hayatını doğum burcuna bağlamaları, hangi ilme ya da gerçek bir bilime dayandırılmıştır? Kesin bilginin / ilim elde etmenin yolları bellidir:

- Akıl,

- Havâss-ı selîme (beş duyu organımız),

- ve Haber-i sadıktır.

İlim, bu yollarla idrak edilip bilinenlerdir.

Astrolojiyle uğraşanlar, bu kanallardan ve tecrübeye dayalı pozitif ilimlerden çok, gizli bir kaynaktan bilgileri aldıkları intibaını veriyorlar. Bu iddia ilmî bakışla elbette kabul edilemez. Bir tahminden, hatta bir kehanetten öteye geçemez. Kehanette bulunmak ise İslâm’da caiz değildir.

Ayrıca bkz. http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/341-gayba-iman-qmugayyebat-i-hamseq-fal-ve-falcilik.html

Go to top