Selamün aleyküm hocam. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, her an ölecekmiş gibi ahirete çalışınız” sözünü hadis olarak biliyoruz, ama mevzu diyenler oluyor, gerçek nedir yahutta tam aslı nasıldır? Zahmet edip açıklayabilirseniz çok seviniriz. Allaha emanet olun.. Süreyya Altıparmak
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Sadedinde olduğumuz söz, aslında mânâ itibariyle sahihtir, hadistir; binaenaleyh mevzudur diyemeyiz.
Lafzan hadis kitaplarında hiç olmayan, hadis kriterlerince kabul görmeyen, fakat keşfen (Allah dostlarının bulup meydana çıkartmasıyla) sabit olan hadisler vardır malumunuz. Nitekim, “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisi bunlardan biridir.
Mânâ itibariyle hadistir dedim; çünkü kaynaklarda bu lafızların aynıyla mevcut bir hadis yoksa veya biz rastlayamadıysak da benzer meali ifade eden hadisler, bu manayı destekleyen ayetler vardır. Sadece ifade ve üslup faklı lafızlarla gelmiştir. Meselâ bunlardan bazıları şöyledir:
1) “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” [Taberanî, Câmiu’s-Sağîr, c. 2, s. 12, Hadis No: 1201]
2) “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünyan için) çalış, yarın öleceğini zanneden (düşünen, akleden) kişinin korkması gibi (takva sahibi ol, günahlardan kaçın, Allah’ın azabından) kork.” [el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2, 12; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 3, 40, Hadis no: 5379]
3) “Sizin hayırlınız, dünyası için ahiretini; ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” [Ali el-Müttakî, a.g.e., 3, 238, Hadis No: 6336]
Hadis olduğu söylenen o söz ve kaynaklarda zikredilen aynı mealdeki hadisler, İslâm’ın dünya ve ahiret dengesine verdiği önemi göstermekte...
İslâm; ne Hıristiyanların ruhbanlık anlayışı gibi tamamen dünyayı terk etmeyi, ne de Yahudilerin tapacak derecede hırsla dünyaya saldırmalarını kabul etmekte... Aksine insanlara hem dünya için, hem de ahiret için çalışmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.
Burada bu manaları teyid eden / destekleyen şu ayetleri de hatırlamamız, meselenin daha iyi anlaşılabilmesi açısından zannederim isabetli olacaktır.
(a) “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, ‘Rabbimiz! Bize (nasibimizi-kısmetimizi) dünyada ver’ derler; böyle kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de iyilik ver; ve bizi ateş azabından koru’ derler.” [Bakara suresi, 200-202]
Yine Kur’an-ı Kerim’de, Karun’a nasihat edenlerin şöyle dediği bildirilir:
(b) “Allah'ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez.” [Kasas suresi, 77]
Yani ey insanoğlu! Dünyaya dalıp ahireti, ebedî hayatı unutma! Allah'ın (c.c.) sana dünyada verdiklerinden istifade ederek, bunları yerli yerince kullan. Ebedî saadeti elde etmeye bak. Dünyadan nasibini, yani burada yaşadığın sürece ondan yararlanmayı da ihmâl etme. Dünyada ne kadar kalacaksın, aşağı yukarı bellidir. Bu fani hayat için çalışmanı, ebedi/sonsuz olan ahiretinle aynı tutma. Birinin gölge misali geçici, öbürününse sürekli olduğunu bilerek çalış... Gaflete dalmaktan ve tembelliğe düşmekten sakın!
Başta Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ve ashab-ı kiramın hayatı olmak üzere, birçok ayet ve hadis Müslümanlara zühd hayatını, takva yolunu göstermekte, tavsiye etmektedir. Zühdün-takvânın mânâsı ise, dünyadan asgari ölçüde nasiplenmek, diğer bütün imkânları ise ebedî saadeti elde etmek için seferber etmek/kullanmak ve buna yönelmektir.
Görüldüğü üzere gerek naklettiğimiz hadis-i şerifler, gerek ayet-i kerimeler ve gerekse sizin yukarıda sorduğunuz cümle arasında mânâ olarak büyük alaka ve benzerlikler vardır... Hatta neredeyse ifade değişiklikleri dışında bir fark yoktur. Hepsinde de dünya-ahiret dengesine dikkat çekilmektedir.
Malûm, kâinatta her şey bir denge üzeredir, insan hayatı da bunun dışında değil… Hadis olarak nakledilen bu sözde de; insanı tembellikten uzaklaşmaya, gerek geçici dünya hayatı gerekse ebedi olan ahiret hayatı için gayretli olmaya, çalışıp çaba göstermeye teşvik vardır.
Evet, tekrar asıl mevzumuza dönecek olursak, hadis olduğu söylenen o söz, dünya için olsun ahiret için olsun, yapılacak işlerin ciddiyetle ele alınması gerektiğine işaret ve teşvik ediyor.
Nitekim yarın öleceğini bilen bir insan; bütün dünyevi işlerini unutur, samimi ve ciddi bir şekilde ahiretine yönelir. Hiç ölmeyeceğini düşünen insan da, yapacağı işlerin ileride sürekli kendisine faydalı olabilmesi için, sağlam ve dayanıklı, güzel ve kalıcı olması gerektiğini düşünür.
Dolayısiyle bu hadis, hem dünya hem de ahiret işlerini, dikkatle / hassasiyetle / özenle yapmamız gerektiğine dikkat çekiyor, diyebiliriz.
Bir bakıma da dünyaya meyilli olan insanoğluna, ‘fani olan dünya hayatın için, burada ne kadar kalacaksan o kadar çalış… Ebedi olan ahiretin için de ona göre, yani ebedilik ölçüsüne göre çalış’ uyarısı vardır.
N e t i c e
Müslüman; maddesiyle-mânâsıyle, ismiyle-resmiyle, şahsıyla-hüviyetiyle, kılık kıyafetiyle, âdetiyle-ahlâkıyle, dünyadan nasiplenme şekliyle... Hâsılı her şeyiyle diğer sistemlerin insanlarından farklıdır, farklı olmak durumundadır. Bu fark ne kadar azalırsa, kişinin Müslümanlığı da o kadar eksilmiş demektir!
Dünya-ahiret dengesini / terazisini bozmamak, düzgün götürebilmek ümit ve niyazıyla, sizler de Allah’a emanet olunuz.