Selamün Aleyküm Hocam.

1- İki bayram arası düğün yapmak uygun mu? Bir de iki bayramdan kasıt olarak, Ramazan bayramı ile kurban bayramı diyenler olduğu gibi, bazıları da şunu söylüyor. Ramazan bayramının 1.günü çarşamba gününe denk gelip, 3.gün cuma'ya denk geldiyse, bu iki mübarek gün arasında nikah olmaz, deniyor. Bu ne derece doğrudur?

2- Camilerde, Kuran Kurslarında, Ezan okunduğu sırada, kürsüde vaaz verirken veya aşrı şerif okurken, ezan okunmaya başladığı sırada, susup ezanı dinlemesi gerekirken, sohbete veya aşrı şerife devam ediyor. Bunun sebebi nedir?

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

1- Halk arasında dolaşan bu iddianın akla-ilme ve dine uyan bir tarafı yoktur. İki bayram arası nikâh kıyılamayacağı ve düğün yapılamayacağı hakkında halk arasında yaygın haldeki bu itikat-inanç bâtıldır, boş bir sözdür. İslâmi cihetten bu iddianın hiçbir dayanağı yoktur. Bilakis, Rasûlullah Efendimiz'in (s.a.v.), Hz. Âişe (r.anha) validemizle nikâhlanması ve zifafa girmesi Şevval ayında olmuştur. Bu itibarla, nikâh ve düğünlerin Şevval ayında yapılması müstehaptır. Hz. Âişe (r.anha) validremiz bu durumu şöyle dile getirmişlerdir:

Rasûlullah (s.a.v.), beni Şevval ayında nikâhladı ve Şevval ayında benimle gerdeğe girdi. Rasûlüllah'ın kadınlarının hangisi, O´nun yanında benden daha nasipli olmuştur?” [Müslim, Sahih, c. 4, s. 142]

Bu yanlış inanç, tarihi kaynakların tetkikinde görülmektedir ki, İslamiyet'in zuhurundan önce Arabistan'da bir Şevval ayında "veba" hastalığı zuhur etmiş. Bu hastalık, pek çok kimsenin ölümüne ve zarara uğramasına sebep olduğu için hastalığın meydana geldiği Şevval ayı bundan böyle halk arasında uğursuz telakki edilegelmiştir. [Mevlana Şibli, Asr-ı Saadet Tarihi, 5, 36-37]

Akla gelen ikinci bir husus da, Râfizîler'in ve Şîa taifesinin, Hz. Âişe'ye (r.anha) düşmanlıkları sebebiyle, onun nikâhının yapıldığı Şevval’i ‘uğursuz’ bir ay gibi telâkki etmiş ve yaymış olmaları ihtimalidir.

Maalesef bu bâtıl itikad günümüze kadar ulaşmış ve bazı kafalarda yaşama imkanı bulmaktadır. Gerçi halk arasında "Bayram cuma gününe tesadüf ederse, cuma ile bayram namazları arasında nikah yapmaya yetecek kadar bîr zaman kalmayacağı için böyle söylenmiştir" şeklinde bir te’vil varsa da, bunun da ilmi bir dayanağı ve dinî bakımdan bir kıymeti yoktur. [Bkz. Mehmed Emre, Çağımız ve Günümüz Meselelerine Fetvalar, Nikâhla ilgili bölüm]  

2- Camide ezan esnasında Kur’an okuyanın Kur’an'ı, vaaz edenin sohbeti kesmesi gerekmez. Fıkıh kitaplanmıza baktığımızda "Ezana İcabet" mevzuunda söylenenler arasında şunlar vardır:

Ezana icabet aslında, ezanla çağrılan namaza gitmektir. Ezanı duyanın, bizzat ezanın lafızlarını dinleyip müezzinin söylediklerini sünnette belirtildiği üzere tekrarlaması da icabetin bir parçasıdır. [Bkz. Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihal, s. 141-142, md. 19-20-21] Hatta bu yüzdendir ki, cünüp olan kimse ezan okunurken onun sözlerini tekrarlar ama, hayızlı ve nifaslı kadın tekrarlamaz; çünkü onlar o hallerinde ezana asıl icabet sayılan namaza ehil değillerdir.

Rasulullah Efendimiz (s.a.v.), "Ezanı duyduğunuzda müezzinin dediği gibi deyin" buyurur. [Müslim, Sahih, Salât, 7]

Buna göre Hanefîler bunun, vacip olduğunu söylerler, çünkü emir "vücup" ifade eder. Mâlıkîler’den bazıları ve Zâhirilerin mezhebi de budur.

İmam Mâlik, İmim Şâfiî, İmam Ahmed ve Hanefîlerden Tahâvî'nin (rahımehumullah) de içinde bulunduğu cumhura göre sözle icabet vacip değil, müstehaptır. [Bkz. Sahih-i Müslim Şerhi, Ahmed Davudoğlu 3, 27; İbn Hacer, Fethu'1-Bârî, 2, 92-93; Aynî, 4, 280]

Kendi kendine Kur'an okuyan ve tesbih çeken kimse de bunları bırakıp ezana icabet etmelidir. Ama mescidde (başkaları dinlerken) Kur'an okuyan, okumasına, dinî bir mevzuda konuşan ve vaaz eden de konuşmasına devam edebilir. Çünkü vaazlarda anlatılan şey de Kur'an'ın açıklaması olduğu, daha doğrusu olması gerektiği için, ona kıyasla bu nevi konuşmalar devam ettiriliyor olmalıdır.

Bu açıdan bakıldığında İslâm'ın herhangi bir müessesesini ya da bir meselesini inceleyen seminerler ya da paneller de böyle sayılabilir. Zaten ezan esnasında konuşmanın mekruh olmadığı da söylenmiştir. Nitekim Ömer Nasuhi Bilmen merhum bu meseleyi şöyle açıklamıştır:

Ezan okunurken, ezanı duyanların dinlemeleri ve konuşmayı kesmeleri gerekir. Hatta Kur'an okuyan kimsenin de durup ezanı dinlemesi efdâldir. Diğer bir görüşe göre, camide veya kendi evinde Kur'an okumakta bulunan kimse okuyuşuna devam eder. Fakat kendi mahalle mescidinde ezan okununca onu dinler. Bununla beraber ezan okunurken onu duyanların konuşmalarında bir kerahet olmadığı da beyan edilmektedir.” [Büyük İslam İlmihal, s. 128, md. 18]

Ama okunmakta olan ezana hiçbir türlü icabet etmemek, bir an için olsun durup ona iştirak etmemek kerahetten uzaktır, mahzursuzdur denemez. Bunun için de elbette ezanın, lahnsiz, tegannisiz, yani sünnet üzere okunan bir ezan olması gerekir. Böyle sünnet üzere olmayan ezanı dinlemek zaruri / zorunlu değildir.  [Ahmed b. Muhammed b. İsmâil Tahtâvî, Hâşiyetü’t-Tahtavî, s. 162]

Ayrıca kişinin, duyduğu ezanların hepsini dinlemesi gerekir diyenler varsa da, sadece ilk işittiği ezanı ya da sadece kendi mescidinin ezanını dinlemesi yeterli olur. [Hey’et, el-Fetâva’l-Hindiyye. I, 57]

Go to top