Selamun aleykum hocam

Bazi cemaat mensubu arkadaşlartasavvufa girişte bir mürşide bağlanmada mürşidden tevbe alma ve 8 şartın yerine getirilmesinin şart olduğunu söylüyorlar. bu hususu araştırdığımda bazı tasavvuf kitaplarında da tevbe almak ve  bazı şartları yerine getirmek tabirlerini okudum. hocam tarikata girişte tevbe almak olmazsa olmazlardanmıdır?Böyle söyleyenlere cevabımız ne olacaktır. bu hususta bir açıklama yaparsanız sevinirim.

*******

Ve aleyküm selam.

Tevbe”, bilindiği gibi lûgatte kelime olarak ‘dönüş yapmak’, ‘nâdim olmak’ yani pişmanlık duymak demektir.

Tasavvuf lisanında ise tevbe şu manalarda kullanılmaktadır:

1. Kalpteki kötülükte ısrar düğümünü çözüp Cenab-ı Hakk’a dönmek ve Onun hukukunu gözetmektir. [Cürcânî, Tarifat, Kahire, 1938]

2. Kötü ve günah olan işlere pişman olup Mevlâ’ya teveccüh etmek, O’na yönelmektir.

3. Küfürden imana dönmek, kâfirlerin; kötü amellerden / işlerden iyi amellere dönmek, fâsıkların; çirkin huylardan güzel ahlâka dönmek, ebrârın (iyilerin); mâsivâdan Allah’a dönmek, peygamberlerin ve velîlerin tevbesidir.

Avam (halk/sıradan Müslümanlar) günahtan, havâs (seçkin mü’minler) gafletten tevbe eder.

Tevbenin başlıca şartları şunlardır:

a- Pişmanlık hissi,

b- Derhal hatayı terk,

c- Bir daha eski hale dönmemeye azmetmek...

Eğer dönüş (tevbe), Cehennem korkusiyle yapılmışsa buna “tevbe”… Cennet’e girme ümidiyle yaplımşsa “inâbe” denir. Sırf Allah için yapılan tevbeye de “evbe” adı verilir.

Bir başka tarif ve tasnife göre de; kulun azaptan korkup tevbe etmesine “inâbe” tevbesi... Allah Teala’nın kereminden, lutuf ve cömertliğinden utanıp tevbe etmesine de “isticâbe” tevbesi denir.

Tevbenin ekânı (rükünleri-esasları) dörttür:

1) Farzları ifa,

2) Borçları eda,

3) Helâl lokma,

4) Nefse muhalefettir.

Tevbeleri çokça kabul buyurduğundan, Cenab-ı Hakk’ın bir ismi de “Tevvâb”dır.

Kul günah işleyince –tabir caizse– Allah Teala ile arası açılır. Kulun pişman olup Cenab-ı Hakk’a dönmesi tevbedir, bu açığı kapatır. Hz. Mevlâ kulunun kendisine döndüğünü görünce, o da ona teveccüh eder / döner. Bu da Allah Teala’nın tevbesi (dönüşü)dir. Yani bu durumda bir nevi barış hali söz konusudur.

Aslında tevbe, Allah’tan Allah’adır. O nasip ederse kul tevbe edebilir. Cenab-ı Mevla kuluna dönerse kulun Mevla'sına dönmesi mümkündür. Kulun Allah’a (c.c.) dönüşü, Allah Teala’nın kendisine dönüşünün ve teveccühünün/yönelişinin bir işaretidir.

Bir de “tevbe-i nasûh” vardır. O da, “bir daha eski duruma dönmeme azmiyle yapılan samimi ve ciddi tevbe”dir.

“…Allah (c.c.) tevbe edenleri sever…” [Bakara suresi, 222]

Bunun içindir ki, tarikata/tasavvuf yoluna giren mü’minlerin yaptığı ilk iş tevbedir. Belki de “tevbe almak” tabiri buradan doğmuştur. Kısacası tevbe, sâlikin / sülûk ehlinin / maneviyat erbabının başlangıç menzilidir / ilk durağıdır.

Eşrefzâde (k.s. d. H. 889 / M. 1484) hazretleri demiştir ki;

“Ey hevâsına tapan, tevbeye gel tevbeye
Hakk’a tap, Hak’tan utan, tevbeye gel tevbeye…”

Evet, ‘günahı bırakıp doğru yola dönmek’ demektir tevbe... Bu hususta kişi, içten ve samimi bir şekilde Allah’a söz verir ve kendisi için yeni bir sayfa açar. O ana kadar işlediği günahlar için de, Allah Teala’dan afv u mağfiret diler. Onun hudutsuz rahmetine sığınır, feyzini-nurunu talep eder.

Bilindiği üzere Müslümanın, işlediği her günah için tevbe etmesi farzdır.

Tevbe almak”, “ders almak”, “vazife almak” tabirleri öteden beri bazı tarikat ve cemaatlerde tarikat dersi yani özel manevi vazife almak manasında kullanılmaktadır.

Bu vazife bir kere alındı mı kâfidir. Süreklilik onu yapmakta, mürşide olan manevi irtibatta, onun sohbetine (imkân ve şartlar elverdiğince) iştirakte olmalıdır.

Böyle bir manevi vazifenin (tevbenin-dersin) alınması gerekli midir, farz mıdır? Bu sorunun cevabı için de lütfen daha önce kaleme alıp yayınladığımız bir yazıya bakınız. Orada bu mevzu ile ilgili geniş bilgi vermiştik. Azami dercede istifade ve istifaza edeceğinizi ümit ediyorum.

http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-222.html

Tarikata (şerîatın bâtınî cihetine-iç âlemine) giren insan, öncelikle bir manevi rehberin (şeyhin-mürşidin) huzurunda günahlarına tevbe etmekte ve bir daha günah işlememeye söz vermektedir. Böylece mânevîyat yoluna giren şahıs, tevbe ederek Allah’a kul olmaya çalışacağını, bu yolda sa’y u gayret sarf edeceğini bir Allah dostu önünde tescil etmektedir.

Elbette böyle bir sözleşme insanı avarelik ve başıboşluktan kurtarır. Çünkü insan kendi kendine verdiği sözlere genellikle pek uymaz. Ama birini şâhid tutarak verilen söz daha bağlayıcı olur.

Mürşidiyle zaman zaman görüşerek mânevî halleri hakkında bilgi verecek olan mürid, en azından biraz daha kontrollü hareket etmeye çalışacaktır.

İnsanın şu veya bu şekilde bir manevî kontrol mekanizması ile hayatını murâkabe / kontrol altına alması mümkün olmadığında, yaşadığı çevrenin tesiriyle / etkisiyle dînî ve manevî hassasiyetinin / duyarlılığının kaybolduğu bilinen bir gerçektir.

Hayatın zorlukları ve olayların insanda bıraktığı izleri izâle etme ve bir takım dış tesirlere karşı mukavemet / direnç kazanma hususunda bir manevi rehbere bağlı olan kişi, diğer insanlara göre çok daha şanslıdır. Çünkü sıkıntısını paylaşacağı bir mürşidi ve ihvanı / manevi kardeşleri vardır.

Aslında tevbeyi dîni bir merasim / tören haline getirmek, mürîdin tevbesini kolaylıkla bozmasına engel olmak için yapılan ruhî / psikolojik bir destektir. İnsan Allah Teâlâ’ya kullar önünde söz verince kendini daha sorumlu görür.

Bununla birlikte “tevbe almak”, Hıristiyanlar’daki ‘günah çıkarmak’la karıştırılmamalıdır. Malum, Hıristiyalık’ta ve özellikle Katolik kilisesinde papaz günahları affetme yetkisine sahiptir. Halbuki tasavvufî terbiyede mürşid, sadece mürîdin tevbe etmesine yardımcı olmaktadır. Tevbeyi kabul edip etmemek Allah Teâlâ’nın iradesine bağlıdır, başka hiçbir vasıtanın-vesilenin-aracının bu hususta salâhiyeti / yetkisi yoktur.

Go to top