selamun aleyküm ben okuduğum bir yazıyla ilgili soru sormak istiyorum

Soru: “Meleklerin itiraz etme kabiliyetleri var mıdır?”

Cevap: “Bu mukavele ve mükalemeden anlaşılıyor ki, İblisin enaniyeti, kibri, melaikeye sirayet etmiştir ve yaptıkları istifsara(soru sormaya), bir taifenin itirazı da karışmıştır(İşaratü'l-İ'caz, 259) sırrınca itiraz kabiliyeti vardır. Ancak asla itiraz etmezler. Çünkü melekler Allah'a öylesine bağlıdırlar, öylesine muhabbet ederler ve öylesine itaat ederler ve bu itaatten öylesine zevk alırlar ki; asla itiraz ve isyan etmezler."

bu yazıya inanmak kişiyi mürted eder mi? yani itiraz kabiliyetleri vardır ama itiraz etmezler şeklinde inanmak kişiyi kafir eder mi? soru sorma kabiliyeti anlamında böyle inanırsa kişi kafir olur mu, eğer bu yazıyı başkalarına da gönderdiysek küfre sebep olmuş olur muyuz? lütfen yardım edin. Gmaile’e gelenlerden…  

******* 

Ve aleyküm selam.

Hemen belirtelim; filasıl bu ifade ve ibarenin anlaşılmayacak bir tarafı gözükmüyor. Kanaatimce “İstifsara itiraz karışmıştır” sözüyle, üslûipta ‘itiraza benzerlik’ kastediliyor. Yoksa itiraz’ın bizatihi kendisi değil. O diyalogda zaten böyle bir şey yok, olamaz da… Nitekim ardından da, “İtiraz kabiliyeti var. Ancak asla itiraz etmezler. Çünkü…” diye açıklamada bulunulmuş. Bu ifadelerin itikadî bakımdan ne gibi bir sıkıntısı olabilir ki, buna inanan kişiyi “mürted” ya da “kâfir” yapsın!

Mesele aslında kısaca iki kelimeyle vuzuha kavuşturulabilir:

1- Kuvve, yani potansiyel.

2- Fiiliyat.

Burada sözü edilen potansiyeldir. Bir iş bir oluşum potansiyelden fiiliyata (kabiliyetten eyleme) geçmedikçe herhangi bir muhakemeye-muahazeye (sorguya suale) tabi tutulmaz, tutulamaz. Nitekim mü’min, içinden geçenleri (potansiyeli olmasına rağmen) kavlen dışına vurmadıkça, fiilen-amelen icra etmedikçe mes’ul değildir.  Kaldı ki kelimelere dökülüp anlatılan bu mesele, Kur’an-ı Kerim’de aynen anlatılmıyor mu? Meleklerin o istifsarından bahsedilmiyor mu? Yani Rabbimiz (c.c.), sual sormaları için izin verdiği zaman melekler istişâre esnasında, “…Yerde fesad yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın! Halbuki biz, hamdinle seni tesbih ve takdis ediyoruz.’ dediler. Rabb'in de: ‘Sizin bilmediğinizi ben biliyorum!" diye onlara cevap verdi. [Bakara suresi, 30] Meleklerin bu suallerini -hâşâ- itiraz mânâsında, Allah Teala’yı tenkit tarzında düşünüp değerlendiremeyiz. Çünkü meleklerin yaratılış itibariyle zaten Cenab-ı Hakk'ın fiillerine itiraz etme kabiliyet ve istidatları yoktur. Onlar mâsum varlıklardır. Günah işlemezler ve işleyemezler de... Binaenaleyh, böyle bir itirazda bulunmaya mâsumiyetleri mânidir.

O halde, meleklerin sual sormalarının hikmeti nedir, denilecek olursa…

Meleklerin evvelden şahid oldukları, bildikleri bir şeyler vardı malum... Nitekim daha önce yeryüzünde yaşayan cinler, dünyayı fesada vermişler, orada kan dökmüşler, zulüm yapmışlardı. Melekler bunları biliyorlardı. İnsanların da Allah’a isyan edeceklerinden, yeryüzünde onlar gibi fesat çıkaracaklarından korktular ve bu endişelerini ifade sadedinde böyle bir sual sordular. Bu bilgiye ise melekler, ya Allah Teala’nın bildirmesiyle vâkıf olmuşlar veya Levh-i Mahfûz’a bakıp oradan öğrenmişler yahut da insana gadabî ve şehevî kuvvetlerin (potansiyelin) verileceğinden anlamışlardır.

Meleklerin, insanın kan dökeceğini, fesat çıkaracağını bilmeleri, cin topluluğu hakkındaki bilgilerine, bu husustaki tahminlerine dayanmaktadır.  Yoksa Hz. Adem’den (a.s) önce yaratılmış bir insan topluluğu da yoktur. Cenab-ı Hakk’a itirazdan söz etmekse, abesten öte bir şey olmaz, olamaz. 

Kezâ bunun gibi İbrahim aleyhisselâm’ın da Cenab-ı Hakk’la bu husustaki muhaveresi malum.

Bir zamanlar İbrahim de: ‘Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!’ demişti. Allah: ‘İnanmadın mı ki?’ buyurdu. İbrahim: ‘İnandım, fakat kalbim iyice yatışsın diye istiyorum.’ dedi. Allah buyurdu ki: ‘Öyle ise kuşlardan dördünü tut da onları kendine çevir; iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça dağıt. Sonra da onları çağır, koşa-koşa sana gelecekler. Ve bil ki, Allah hakikaten azizdir (çok güçlüdür), hüküm ve hikmet sahibidir.” [Bakara suresi, 260]

Görüldüğü gibi ilave bir izaha dahi muhtaç değil ayet-i celilenin meali…

Bütün bunlar meselenin bir yönü…

Bir başka yönü de, canhıraş bir şekilde, âdeta çok lüzumluymuş gibi, “lütfen yardım edin.” diye imdat istemenizdir.

Peki, ben sana sorayım; seni ne ilgilendiriyor ki, böylesi kelâmî-felsefî meseleler..?

Sen, sana lâzım olana bak.

O da nedir?

Şeytan’ın neden yaratıldığı, ne denli kâfir ve ne derece şiddetli ve dehşetli bir düşman olduğu… Buna mukabil meleklerin ise nasıl bir varlık olup mâsum bulunduklarını bilmek ve onlara öylece inanmaktır.

Dinde derine dalmak insanı sıkıntıya sokar, tehlikeli mecralara-uçurumlara sürükler! Onun için ifrat ve tefritlerden uzak, mûtedil bir yol takip etmek gerekir.

Vesselâm…

Go to top