Selamun aleyküm değerli hocam. Aşağıdaki yazıya doğrudur diyebilir miyiz?

Sahih hadis külliyatında yemeğe tuz ile başlamayla alakalı olarak bir hadis-i şerif yoktur. 

İmam Suyutî, el-Leâli’l-Masnûa (Yapılmış İnciler) adlı kitabında “Ey Ali! Tuza çok önem ver. Zira o 70 derde devadır” sözünün hadis olmadığını (uydurma olduğunu) söyler. Ancak Beyhakî’nin Hz Ali’den rivayetle şu sözü naklettiğini söylemektedir: “Kim yemeğe tuzla başlarsa Allah ondan 70 çeşit belayı giderir.” (Suyutî, el-Leâli’l-Masnûa fi’l-Ehadisi’l-Mevzûa, 2\179). 

Tuz ile alakalı olarak sahih kitaplar içerisindeki tek hadis Tirmizî’de rivayet edilen “Katıklarınızın en güzeli, tuzdur” (İbn Mâce, Et’ime, 32 (3315) hadisidir ki bu hadis, yemeğe tuzla başlamanın sünnet olduğunu değil, katkı maddesi olarak yemekte tuzun kullanılabileceğini belirtmektedir.

Yani hocam halk arasında yemeğe tuz ile başlamak sünnet diye bilinirken yazıda öyle bir hadis olmadığı söyleniyor. Emre Karkar

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Kopyaladığınız yazıda, görüldüğü üzere söz konusu ettiğiniz mevzuda nakiller var. Kaynakları da belirtilmiş. Fakat izah sıkıntısı olduğu da açık. Mesela;

1- “Ey Ali! Tuza çok önem ver. Zira o 70 derde devadır” sözü ile “Kim yemeğe tuzla başlarsa Allah ondan 70 çeşit belayı giderir.” Kelâmı arasında mefhum olarak bir zıddiyet gözükmüyor. Birisinde “70 derde devadır” denilirken, öbüründe “70 çeşit belayı giderir” buyruluyor. Eğer hakikaten İmam Süyûtî (rh.) hadis usûlü kıstaslarınca ilkinin hadis olmadığını söylüyorsa, elbette ki bu bâbta bizim bir diyeceğimiz olamaz. Fakat belirttiğimiz gibi, iki söz arasında mânâ ve netice olarak pek de bir fark olmadığı açıktır. Dolayısiyle bunun sünnet olmadığını söylemek abes olur.

2- Burada da sıkıntı var, sünnete karşı allejileri olanların sıkıntısı... Mâlum olduğu olduğu üzere onlar, sürekli manevi hayatımızdan sünneti çıkartma, onu devre dışı bırakma gayretkeşliği içerisindedirler. Bu durum net değil mi? Zira her şeyden evvel bir hadis-i şerifin sıhhati için, bütün hadis kitaplarında geçmesi icap etmez. Kütüb-i Sitte’den Tirmizî’de mevcut olması neyine yetmiyormuş ki beyefendinin?!

Ayrıca Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.), Katıklarınızın en güzeli, tuzdur” mübarek beyanları kavlî sünnet değil de nedir? Bu beyân-ı Nebî’nin mazmûnu, o nimetin yemek öncesinde ve hatta yemek sonrasında alınmasının sünnet olduğunu ifade etmeye yetmez mi? Kaldık ki O’nun sünnetleri sadece kavlî ve fiilî de değil, aynı zamanda takrîridir de…

Asırlardır içli-dışlı olduğumuz, hayatımızın bir cüz’ü haline gelmiş güzelim sünnetleri-âdâbı sözüm ona tartışma mevzuu yapmak kimin haddine ve kimin işine yarar? Lütfen bunlara kulak vermeyin, gönlünüzü bunların vesveseleriyle meşgul etmeyin.

*** 

Gelelim meselenin biraz geniş izahına…

Evet, yemeğe tuzla başlamak sünnettir.

Temel kaynaklarımızda tuzla alakalı rivayetler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:

Enes bin Mâlik (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.), ‘Katığınızın efendisi tuzdur’ buyurdular.’ [Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 17, 420]

Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor:

- “Ey Allah’ın Rasûlü! Verilmemesi caiz olmayan şey nedir?” dedim.

- “Su, tuz ve ateş!” buyurdular. Ben tekrar:

- “Ey Allah’ın Rasûlü, suyu anladım, peki tuz ve ateş niye öyledir?” dedim. Şu cevabı verdi:

- “Ey Humeyrâ! Kim (isteyene) ateş verirse, bu ateşin pişirdiği her şeyi tasadduk etmiş gibi sevap kazanır! Kim de tuz verirse, o da bu tuzun tatlandırdığı her şeyi tasadduk etmiş gibi olur. Kim su bulunan yerde bir Müslüman’a bir içimlik su içirirse, sanki bir köle azad etmiş gibi olur, suyun bulunmadığı yerde içirirse, ona hayat bahşetmiş gibi olur.” [Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 17, 301]

Evet, bilinen sahih kaynaklarda rastlanmamakla birlikte, Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) Hz. Ali kerramellâhu vechehu’n-nûrâniye, “Yâ Ali! Yemeğe tuzla başla!” diye emrettiği bazı kaynaklarda ifade edilir.  

Yemeğe az miktarda tuz tadarak başlamak, ümmetçe sünnet olarak bilinegelmiş bir âdaptır. Hz. Ali (r.a.) ve bazı selef ulemâsı başta olmak üzere İslâm büyüklerince uygulan ve tavsiye edilen bir âdap olarak kayıtlarda mevcuttur.

Meselâ, Huccetü’l-İslâm İmam Gazâlî (rh.), yemeğe tuz tadarak başlamayı “yemeğe başlama âdabı” olarak zikrediyor. [İhyâu Ulûmi’ddîn, Kitâbu Âdabı Ekl, Bedir Yayınevi,  (Terc. Ahmed Serdaroğlu), İstanbul, 1974, 2, 15]

Ve yine Hz. Ali’nin (k.v.), “Yemeğe tuz ile başlamak yetmiş derde şifadır” dediği rivayet edilir. 

Abdulkadir Geylanî (k.s.) hazretleri de, yemeğe tuz ile başlamanın sünnet olduğunu; ekmekteki tuza niyet edince de bu sünnetin yapılmış olacağını beyan ediyor. [Bkz. Gunyetü’t-Tâlibîn, Berekât Yayınevi, İst.]  

Tuzun güzel bir katık olarak yemeklerde kullanımının sünnet olduğu muhakkak. Ekmek veya yemeğe pişirme esnasında tuz atmanın bu sünneti yaşama açısından yeterli olacağı, böylece yemeğe tuzla başlama sünnetinin de yerine getirilmiş olacağı da anlaşılmış oluyor. Bu durumda ayrıca, yemeğine, sünnet niyetiyle, normal ölçülerde tuz atan herkesin bu sünneti işlemiş olacağı anlaşılıyor.

Diğer yandan yeri gelmişken belirtelim ki; her yararlı şeyin ölçüsü, zamanı-zemini dikkate alınmadığında zararlı olabileceği gibi, tuzun da zararlı olduğu yerler ve kişiler elbette vardır, olabilir. Bu durumu da gözardı etmemek lazım. Mesela kronik böbrek iltihabı olanlarda tuzun yüksek tansiyona sebep olduğu tıbbî olarak bilinmektedir. Çünkü iltihaplı böbrek sodyumlu bileşikleri süzemiyor. Kanda sıvı oranı artıyor. Yani, sodyum (Na) ve karbonik asit (HCO3) birleşerek sodyum hidrojen karbonat (NaHCO3) oluşuyor ve dışarı atılamıyor. Bu da yüksek tansiyona sebep oluyor. 

Fakat yine tıbben sabittir ki, böbrek iltihabı olmayanlarda tuz ölçülü kullanmak kaydıyla zararlı değildir. Bilâkis faydaları vardır. Şöyle ki: 

Yemekten önce tadılan tuz, mide enzimini harekete geçiriyor, sinirleri uyarıyor, hazmı kolaylaştırıyor. Tükürük guddeleri daha fazla salgı yapıyor, sindirim ve ağızdaki karbonhidrat parçalanması daha kolay oluyor. Ağız içine hava yoluyla bulaşmış mikroplar, tuzdaki sodyum klor sayesinde temizleniyor.   

Yemekten sonra alınan tuz da, ağza bol miktarda gelen ptiyalin ile dişlere yapışmış olan karbon-hidratları çözüp eritiyor ve diş çürümelerini önlüyor. Ayrıca ağızda antiseptik özelliği gösteriyor.” [Zeki Çıkman, Prof. Dr., Tıbbın Özü, İstanbul, 1992, s. 27] 

1 Gram tuz suda çözülünce 0,6 gram klor iyonu ile 0,4 gram sodyum iyonu ortaya çıkıyor. Bu elementler kan, lenf, hücreler, dokular, kemik, kıkırdak ve kirişlerde lâzımdır. Klor ayrıca mide asidi için gereklidir. 

Sodyum iyonu ayrıca hücrelere besleyici maddenin (vitamin, mineral, enzim, amino asit ve glikoz gibi) girişi ve hücrelerdeki artık maddelerin çıkışında görevlidir. Ayrıca sinir ve kaslarda uyarıları iletir.  

Klor iyonunun yetersizliği kanın pH-değerinin asitleşmesine, bu da asidoza sebep olur. Asidoz ise böbrek zafiyeti, akciğer iltihaplanması, aşırı kusma ve ishale sebep olur. Klor, bilindiği gibi şehirlerin su şebekesine katılır. Çünkü klor mikropları öldürür. Klor aynı şekilde bağırsaklardaki zararlı bakterilere ve bunların ürettiği zehirli gaz ve zehirli alkolleri zararsız hale getirir. Ayrıca vücudun toksinlerinin atılmasında yardımcı olur. 

Az tuz alanların, çok tuz alanlara göre % 20 oranında daha çok kalp krizine yakalandıkları tesbit edilmiştir.6 Az tuz alan yaşlılarda konsantrasyon (yoğunlaşma) zafiyeti, algılama zafiyeti, hafıza zafiyeti; az tuz alan çocuklarda gelişme anormallikleri, yorgunluk, baş ağrısı, okulda dersleri anlamama, nefes darlığı, deri hastalıkları ve erken yaşlarda yüksek tansiyon görülmüştür. [Nhp (natural head posture) Konferansları, 2001] 

Japonların sağlıklı ve uzun ömürlü olmaları çok tuz kullanmalarına bağlanmıştır. 
İnsan vücudundaki tuz oranı, denizlerin tuz oranına eşittir. Bu oran,  % 3,5’tir. [Yeni Asya, 24 Aralık 2016, Cumartesi – Yıl: 47]

Netice olarak anlaşılıyor ki, Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz’in (s.a.v.) ifadeleriyle, tuz güzel ve şifalı bir katıktır. Usûlünce istimâli sünnetir. 

Ancak, her şeyde olduğu gibi, bunda da ölçülü olmak kaydıyla… Aksi halde yarar yerine zarar görülebilir. 

Go to top