السلام عليكم ورحمة  الله  وبركاته 

Mürtedlerin tüm mezheplere göre öldürülmesi gerektiği konusunda ne düşünüyorsun?

Yani dinden dönmüş ama hiçbir zararı yoksa müslumanlara o zaman da öldürülür mü?

Yoksa başka bi hadd cezası uygulanabilir mi?

Halis hocam, bu soruyu Marmara İlahiyatta okuyan bir bayan kardeşimiz sordu.

Soru: Abdullah Güler tarafından yazıldı. Kategori: Soru: Cevap

21.12.2017, 20:47

*******

Ve aleyküm…

Değerli kardeşim;

Öncelikle belirtelim ki, bu haliyle soru yanlış! Hem de çok yanlış… Zira;

Söz konusu mesele, İslâm hukukunda içtihadî bir hükümle alakalı. Bizler ise tabakât-ı fukahânın hiçbir sınıfına dâhil olmayıp, sadece “makillid” birer Müslümanız. Öyle değil mi? Binaenaleyh bu hususta ne düşündüğümüzün bir kıymet-i harbiyesi olmaz; mülahazamız, ke-en-lemyekün (yok) hükmünde olur.

Bize düşen; müçtehidân-i kirâmın içtihatları istikametinde amelde bulunmak, uygulamada da “mensubu olduğumuz mezhebin müfta bih olan kavli”ne göre hareket etmektir. Gerisi lâf u güzâf!..

Meselenin tahlili, tavzihi, teferruatı ise ayrı bir bahis... Merak edenler kaynaklara bakabilirler. Ayrıca bunları soracak kadar mevzu ile alakadar olan kişinin de bunları zaten bilmesi gerekir. 

Evet, maalesef kendilerinin müçtehit oldukları zu’munda olan bir kısım akademisyenlerin öğretim görevlisi olarak bulunduğu İlahiyat Fakülteleri’nde, bu nevi suallerin sorulabilmesi, aslında pek de yadırganacak cinsten bir şey değildir elbette… Ne diyelim; Mevlâm bütün mü’minlere, bahusus İslâmî ilimlerle meşgul olanlara akl-ı selim, kalb-i selim, fikr-i selim, imanî şuur ve idrâkler nasip eylesin. Hidâyet-i kâmileden ayırmasın. Bid’at ve dalâletin her nev’inden hıfz u himaye ve vikaye buyursun.

Sorunun, “Yani dinden dönmüş ama hiçbir zararı yoksa müslümanlara o zamanda öldürülür mü, yoksa başka bi had cezası uygulanabilir mi?” kısmı için de şunları söyleyebiliriz:

İslâm fıkhında bütün bunların cevabı verilmiş, mezhep müçtehitleri tarafından gayet açıkça zikredilmiştir. Ona göre hareket edilir, kafana göre değil. Çünkü o içtihatların her biri, mutlaka edille-i şer’iyyenin ya aslî ya da fer’î delillerinden birine istinat etmektedir. Bu format uzun uzadıya bunları yazmanın yeri değil. Ancak anlatmaya çalıştıklarımızı te’yiden kısa da olsa bir şeyler söyleyebiliriz. Şöyle ki:

Şâfiî mezhebi âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre, bir kimse mürtet olduktan sonra tekrar tevbe eder Müslüman olursa, tevbesi kabul olur. Hatta bu gel-gitlerini yüz defa tekrarlasa da yine tevbesi makbûldür. [Bkz. İmam Mâverdî, el-Hâvî li’l-Fetâvâ, 13, 449]

Mürtedin öldürüleceğine dair hükmün önemli bir dayanağı şu mealdeki hadis-i şeriftir:

Müslüman bir kimsenin kanının dökülmesi ancak şu üç şeyle helâl olur:

1) Evli olup zina eden,

2) Haksız yere bir kimseyi öldüren,

3) Dinini terk edip cemaatten (İslâm camiasından) ayrılan kimse.” [Müslim, Sahih, Kasame, 25,26; Tirmizî, Sünen Hudûd,15; Ebu Dâvud, Sünen, Hudûd,1; Nesaî, Sünen, Kasame, 5,14]

Ulemâ bu hadis-i şerif ile Buhârî dışında bütün Kütüb-i Sitte’de yer alan, “Dinini değiştiren kimseyi öldürün.” [Neylü’l-Evtâr, 7, 190] mealindeki hadis-i şerife dayanarak, mürtedin öldürüleceği hususunda ittifak etmişlerdir.

Ancak Hanefî mezhebine göre kadın mürted olursa öldürülmez. Fakat tevbe edinceye kadar konulacağı hapiste kalır. Diğer üç mezhebe göre ise, mürted olan kadın da öldürülür. [Bkz. Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’-İslâmî ve Edilletuhu, 6, 186]

Buna mukabil, Hanefi mezhebine göre, mürted olan bir erkeğe tevbe etme fırsatını vermek ve tevbe etmesini talep etmek müstehaptır. Diğer üç mezhebe göre, mürtedin tevbe etmesini talep etmek ve ona bu fırsatı tanımak ve (en az üç gün hapiste / gözetim altında  tutarak) bunu tahakkuk ettirmeye çalışmak vaciptir. [Zuhaylî, a.g.e., 6, 187-188]

Kısacası, İslâm devleti ona her türlü düşünme imkânını verdikten ve yanlışlarını düzeltmeye yönelik ilmî yardımları sunduktan sonra, yine de olumsuz cevap aldığı takdirde, söz konusu hükmü gerçekleştirebilir.

Bu hususta önemli bir nokta da şudur: Mürtedin cezasını fertler değil, ancak devlet başkanı veya nâibi-vekili tesbit edip infaz ederler. Tabii İslâm hukukiyle idare olunan ülkede… Bu gün ise dünya üzerinde böyle bir ülkeden söz etmek muhâl olduğuna göre, mevcut sistemlerde, adı ne olursa olsun, bu hükmü kalkıp da bir kimse münferiden uygulamaya kalkışamaz, kalkışmamalı… Yoksa fitne ve fesat, anarşi doğar! Mevzu ile ilgisi bakımından ayrıca şu linke de bkz.

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2108-murtedin-kul-haklari-ve-amelleri.html

Başka bir ifadeyle;

Beşerî sistemlerin yırtığına İslâm hukukundan yama yapma gayretkeşliğinden vaz geçmemiz gerekir. Bu tutum yanlıştır! Zira âmiyâne tabirle “yama yırtığa denk gelmez”, o bünye bu tedaviyi kabul etmez. Her sistem kendi yırtığını, kendi söküğünü kendi içinde halletmelidir.

***

Mürtedin öldürülmesiyle ilgili sebep ve hikmeti de şöyle özetleyebiliriz:

Mürtet dininden ve mensubu olduğu İslam ümmetinden çıktığı için, İslâm hukukuna göre masûmiyetini yitirmiş ve hâin statüsüne girmiştir. Hâinin cezası da ölümdür.

Mürted olan kimse, filasıl kâfir olanlara kıyaslanamaz. Çünkü İslâm dini gibi, hem akla, hem nakle, hem kalbî ve ulvî duygulara hitap eden bir dinden dönen kimsenin, artık insanlık hasletlerine dair bir meziyeti kalmamış olur. Bu açıdan bakıldığında, mürted olan kimse İslâm’dan çıkmakla İnsanlık’tan da çıkmış olur. İnsanlık yönünü kaybeden bir kimse kelimenin tam anlamıyla anarşist olur. Aklını dalâlet yönünde kullandığı için, artık masûm bir hayvan da değil, yırtıcı bir canavardan daha sapık ve sapkın olduğundan, hayat hakkını kaybeder.

Velhâsıl; millet olarak bir arada barış içinde yaşamaları mümkün olmayan gruplar arasındaki dengeler itibariyle, din değiştirmek demek, bir anlamda "karşı tarafa ve Müslümanlar aleyhine geçmek" demektir. Veya Müslüman topluma yönelik propagandalar yaparak zehir kusan, özellikle gençleri zehirleyen bir yılan, bir akrep demektir. Bu sebeple, bir kimse dinini değiştirdiği için değil, buna ek olarak Müslümanları manen (idarî-içtimaî-kültürel yönlerden) zehirlemeye çalıştığı için öldürülür.

Go to top