Selamün aleyküm hocam, sabah namazının farzına başlanmışsa sünneti kılmamız gerekir mi, gerekirse nasıl kılarız? Yoksa sünneti kılmaz hemen imam ve cemaatla birlikte farza mı durmamız gerekir?

Soru: Hamza Aslan tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap

*******

Ve aleyküm selam değerli kardeşim;

Dilersenizi sorunuzun cevabını, son devir dersiâmlarımızdan, eski İstanbul müftüsü ve Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen merhumun Büyük İslam İlmihali’nden aynen aktararak vermiş olalım. Ardından da kısa bir açklama yapmaya çalışırız.

***

“Cemaatle sabah namazına başlanmış olduğunu gören kimse, cemaate yetişebileceğini zannederse hemen sabah namazının sünnetini kılar ve lüzum görürse, "Sübhâneke" ile "Eûzü"yü ve sure ilavesini bırakıp yalnız (Besmele ve) Fatiha-yi şerife ile rükû ve sücudda birer defa tesbih ile iktifa edebilir. Ba’dehu (sonra da) imama uyar imama uyar. Fakat cemaate yetişeceğini hiç zannetmezse, sünnete başlamayıp (hemen) imama uyar. Artık bu sünneti kaza edemez. Şayet sünnete başlamış ise, onu ikmâl eder (tamamlar), artık bırakmaz bırakmaz.” [A.g.e ve m., Bilmen Yay., İst. 1966, s. 184, md. 303]

***

A ç a k l a m a

Bilindiği üzere, namazda "Sübhâneke" ve "Eûzü”yü okumak sünnettir. Sünnetin terki namazın sıhhatine mâni olmaz. Kaldı ki burada bir zaruret var.

Kıraat ise, vitir ile nafilelerin ve iki rek’atli farzların her rek’atinde, dört rek’atli farzların da ilk iki rek’atinde farzdır; son iki rek’atinde okumak ise sünnettir. Farz olan kıraat miktarı, üç kısa ayet veya bu miktarda uzun bir ayettir. Fatiha-i şerifeyi okumakla farz yerine gelmiş olur.

Zamm-ı sure okumak ise vaciptir. Farzın te’hiri (gecikmesi) ile vacibin terk ve te’hirinde sehiv secdesi icap eder. Ancak burada sabah namazının farzına-cemaate yetişmek gibi çok önemli ve mükâfatı büyük bir amel söz konusu olduğu için, vacip olan sehiv secdesi de terk edilir. Esasen normalde dahi sehiv secdesi gerektiği halde terk edilmiş olsa, namaz kerahetle birlikte sahihtir, geçerlidir. Fakat terk edilmemelidir; çünkü kerahet namazın sevabını götürür, yok eder. Hanefî âlimler (rahımehumullah) bu mevzu­da şöy­le der:

Na­maz kı­lan ki­şi bu sec­de­yi ter­k et­mek­le günahkâr olur, lakin na­ma­zı bozulmaz. Çün­kü se­hiv sec­de­si, kay­bol­muş bir şe­yin taz­mi­ni­dir (zararın ödenmesi, karşılanmasıdır). Se­hiv sec­de­si, va­cip olan amel­le­rin ya­pıl­ma­masın­dan veya ertelenmesinden do­ğan gü­na­hı kal­dı­rır, fa­kat farz olan bir fiili terk etmekten do­ğan ek­sik­li­ği gidermez.

Hulâsa;

Sehiv secdesi vaciptir; yapması gereken bir kimsenin unutarak veya bilerek sehiv secdesini yapmaması durumunda, namazı iade etmesi gerekmez. Fakat vacibi kasıtlı terk ettiğinde günahkâr olur.

Yapılması gereken sehiv secdesini yanılarak veya unutarak terk eden bir kimse, eğer selâm verdikten sonra gülmek, konuşmak, yönünü Kıble’den çevirmek gibi namaza aykırı bir işte bulunursa ya da sehiv secdesi yapmaya vakit kalmaz ise, bu kimseden sehiv secdesi düşer. Biraz önce belirttiğimiz üzere, namazı iade etmesi de gerekmez. Ancak namaza aykırı bir davranışta bulunmadan hatırlarsa, hemen sehiv secdesini yapar. [Bkz. el-Kâsanî, Bedâiu’s-Sanai’ fî Tertîbi’ş-Şerâî’, 1, 409]

Go to top