“İnsanlar farklı oldukları sürece daima hayırda olurlar. Müsavi olurlarsa helâk olurlar.” Hadis-i şerif
***
Fırsatlarla ilgili Doğu’dan-Batı’dan iki güzel söz:
“Fırsatlar yaz bulutu gibidir, çabuk geçer!”
“Fırsatların kazası olmaz!”
***
Toplumun farklılıklarını, insanların değişik dillerini-şîvelerini, ırklarını-renklerini, örf ve âdetlerini, fikirlerini, yani hayır ve iyilik yönünde olan olumlu ihtilaflarını bir nimet ve fırsat olarak bilmeli, öyle değerlendirmeliyiz. Çünkü bunlar, bir toplumun hele hele kahir ekseriyeti Müslüman olan bir milletin zenginlikleridir.
Aksi yöndeki tutum ve davranışlar, hayr olanın şerre dönüşmesine yol açar. Binaenaleyh özellikle bizim gibi Hak din İslâm’a müntesip toplumlar-milletler, zahirdeki söz konusu tablodan hiçbir zaman ihtilaf ve tefrika üretmemelidirler. Zira İslâm dini, inancıyla-ibadetiyle-ahlâkıyla mensupları için en kuvvetli en sağlam tutkaldır. Ahkâmı içerisine gayrimüslimlerin hukukunu da katıp / onları da şumûlüne alarak, toplumun hiçbir kesimini gözardı etmediği içindir ki, din farklılıkları dahi İslâm camiasında bir ihtilaf meselesi olmamış, oluşturmamıştır.
O halde günlük bir takım dünyevî sıkıntılar, iç ve dış odakların tahriki, bir avuç hâinin ihaneti, ülkemizde cirit atan ajanların entrikaları hiçbir zaman bizi birbirimize düşürmemeli… Aramızdaki farklılıklara nikbet / talihsizlik ve düşmanlık unsuru olarak değil, aksine bir fırsat, nimet ve birbirini tamamlayan kültür atlasının cüzleri nazarıyla bakmalıyız.
Gerçek manadaki ilmî-fikrî farklılık ve münazara ve müzakerelere gelince…
Bunları ihtilaf sebebi haline getirmeyip, tam tersine o ortamları hakikatlerin, iyi ve doğrunun ortaya konulduğu bereketli birer buluşma ve konuşma vesilesi kılmalıyız. Bu noktada Türkçemizdeki o hoş ve güzel sözü, “Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar” tabirimizi de unutmamak gerekir. Her ne kadar Refik Halit Karay itiraz ederek; “Yok, yok! Bizde bu çatışmalardan ya kurşun çıkıyor, ya da sürgün!” dese de, fikirlerin çarpışmasından / ihtilafından hakikat şimşekleri çakar, gerçekler ortaya çıkar. Fikrî alışveriş, müzakere ve münazaralar yeni düşüncelerin doğmasını sağlar. Hem fikrin sahibi aydınlanır bu alış-verişten, hem etraftakiler… Yeter ki hüsn-i niyet hâkim olsun taraflarda.
***
Sözün özü
Rabbimiz (c.c.) buyuruyor ki:
“Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.” [Âl-i İmrân suresi, 103]
Ve yine yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız bu hususu, asırlar öncesinden Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz (s.a.v.) de şöyle özetlemişlerdir:
“Len yezâle’n-nâsü bi-hayrin mâ tebâyenû fe-izâ tesâvev helekû!”
Yani; “İnsanlar farklı oldukları sürece daima hayırda olurlar (gelişmeler hep iyi yönde devam eder). Müsavi olurlarsa (hepsi aynı, eşit bulunurlar ise) helâk olurlar, (müsavat tekâmülü-gelişmeyi engeller, neticede yıkıma sebep olur)!” [İmâmzâde Muhammed b. Ebû Bekr el-Buharî, Şir’atü’l-İslâm, Fazilet Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 201]
Velhâsıl; bütün bir millet olarak, hatta topyekün İslâm dünyası olarak bir an evvel silkinip kendimize gelmeliyiz. Bunun için de Sûr’a üfrülmesini beklememeliyiz. Yoksa yarın çok geç olabilir, unutmamalıyız!