Sakal Traşı Nasıl Olmalıdır? Sakalı jiletle kesmek haramdır. Makasla ucundan kısaltarak kesilmesi gerekir. Devlet memuru gibi sakalın yasak olduğu yerlerde ise makine benzeri şeylerle traş etmek gerekir. Sıfır şekilde kesilmemelidir en azından orada sakal olduğu belli olmalıdır. Bu fetva doğru mudur hocam? Selam ve saygılarımla. a.bozbek 

*******

Dilerseniz biz, dirkt olarak yukardaki değerlendirmeyi (sizin ifadenizle fetva) konuşmak yerine, meseleyi etraflıca ele alıp tahlil etmeye çalışalım. Böylece problem de çözülmüş, tebellür edip açığa çıkmış olur. Maamafih sorunuzda kaydettiklerinizle amel etmekte de tabii ki bir mahzur yoktur. İsteyen onlara da uyabilir.

 

Sakal mevzuu

Sakal mevzuunda ulemâ arasında farklı görüşler olmakla birlikte, bazılarına göre kuvvetli bir sünnettir. Ama dinimizce zaruret durumuna, şartlara göre haramların bile belli ölçü dahilinde mubah/ helâl addedildiği hatırlanırsa, bu sünnetin de kişiler tarafından uygulama ve uygulanamama noktasındaki incelikler / hükümler de herhalde daha kolay anlaşılır, anlaşılabilir.

Sakal meselesi hayli girift ve toplumda sürekli tartışma mevzuu olup gündemden bir türlü düşmediği için detaylı bir şekilde ele almak herhalde daha isabetli olur. Tabii ki sıkılanlar okumayabilir. Hiç kimseyi zorlamak ne hakkımız ne de haddimiz. 

Sakal, hepimizin bildiği üzere yetişkin erkeklerin yanak, çene ve yüzlerinin alt kısımlarında çıkan kıllardır.

İnsanları en güzel şekilde yaratan Hz. Allah peygamberleri vasıtasıyla kulluk vazifelerini onlara bildirdiği ve öğrettiği gibi, kılık-kıyafetlerini de belirlemiştir.

Allah Teâlâ, insanların bedenlerinde saç, sakal ve diğer kılları yaratmış, peygamberler (aleyhimüsselâm) de bunlardan bir kısmının giderilmesini veya kısaltılmasını, bir kısmının da kesilmeyerek uzatılmasını tebliğ etmiş, insanlara nasihatlerde bulunmuşlardır.

Allah (c.c), "Rasûl size neyi getirip verdi ise onu kabul edin, alın ve sizi yasakladığı şeyden de sakının" [Haşr suresi, 7] ve "Allah'ın Rasûlünde sizin için güzel örnekler vardır" [Ahzâb suresi, 21] meallerindeki âyetlerinde buyurduğu gibi, mü'minlere sîrette, sûrette, ahlâkta, âdette ve hayatın bütün alanlarında, Rasûlün (s.a.v.) sünnetine uymalarını ferman buyurmuştur. Rasûlullahın (s.a.v.) sünnetine uymak ise, İslâmiyet'i daha doğru anlamanın, daha doğru yaşamanın yegâne yoludur.

Cenab-ı Mevlâ‘nın, "Rasûle / peygambere itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur" [Nisa suresi, 80] âyet-i celilesinde buyurduklarından hareket ederek, Rasûlullah’a (s.a.v.) itaatin her şeyden önce farz hükmünü taşıdığını göz önüne alırsak, onun sünnetine sarılmanın ehemmiyet ve ciddiyeti kendiliğinden ortaya çıkar.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ümmetini, kılık-kıyafet ve dış görünüşleri bakımından müşriklere benzemekten alıkoymuş; "Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır" [Ebu Davud, Sünen, Libas, 4] hadisiyle de Müslümanları ikaz buyurmuştur. Bilhassa sakalı bırakmaları hususunda mü'minlere tavsiyelerde bulunmuş, çeşitli hadisleriyle de sakalın Müslüman için taşıdığı önemi belirtmiştir.

 

On şey fıtrattandır

Hz. Âişe (r.anha) validemizden rivayet edilen bir hadislerinde, "On şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek; sakalı bırakmak; misvak ile ağzı, dişleri temizlemek; su ile burnu temizlemek; tırnakları kesmek; kirlerin barınabileceği yerleri yıkamak; koltuk altındaki kılları gidermek, kasıkları ttıraş etmek; necaset yolunu su ile temizlemektir" [Müslim, Sahih, Tahare, 56; Ebu Davud, Sünen, Tahare, 29; Nesâî, Sünen, Zine, I] buyurmuşlardır. Diğer bazı hadislerinde ise, "Bıyıkları Çok kısaltın, sakalları ise bırakın"; "Müşriklere muhalefet edin; bıyıkları kısaltın, sakalları çoğaltın"; "Bıyıkları kesin, sakalları bırakın. Böylece Mecûsîlere benzemeyin" [Buharî, Sahih, Libas, 64; Müslim, Sahih, Tahare, 54] buyurmuşlar ve mü'minleri sakal bırakmaya teşvik etmişlerdir.

Sakal, hadis-i şerifte de buyurulduğu gibi, yaratılış icabı erkeklerde bulunması gereken ve daha önceki peygamberlerin de sünneti olan bir tarzdır. Müteaddid hadislerde sakalların tabii halleri üzere terk edilmesi ve uzatılması emredilmektedir. Kısaltılması hususunda herhangi bir cevaz görülmemektedir. Asırlardır her devirdeki İslâm âlimleri ile bütün mü'minler bu tabii hali benimsemişler ve kendilerinde uygulamışlardır.

Bu hadislerden anlaşıldığına göre, bütün peygamberlerle birlikte Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) de sakalını bırakmış ve sakal bırakmayı emretmiştir. Peygambe Efendimiz ve ashabının sakallarını traş ettiklerine dair bir kayıt yoktur. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) sakalının ucundan ve yanlarından alırdı. [Tirmizi, Sünen, Edeb, 17] İmam Mâlik (rh.), "Müslüman, (içinde bulunduğu cemiyette) çoğunluk sakalını ne şekilde bırakıyorsa o kadar bırakmalı, fazlasını kesmeli, böyle yapmak menduptur. Çünkü bu fazlalığın kesilmemesi, çirkin görünmeye sebeb olur. Sakalı kısaltmanın bir sınırı yoktur. En uygunu, şekli güzelleştirecek biçimde kısaltmaktır" der.

Son devir dersiâmlarından Tarîkat-i Aliyye-i Nakşibendiye-i Müceddidin silsilesinin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretleri de, “Sakal erkeğin zîneti/süsüdür; kendisine yakıştığı gibi bırakır” buyurmuşlardır. Yine sakalın, sünnet-i hüdâ sınıfından değil, sünnet-i zevâid’den olduğunu ifade etmişler... Yani ibâdete değil âdete taalluk eden; uyulması güzel, terki de mubah olan sünnetlerden olduğuna işaret etmişlerdir.

İmam Bâcî (rh.) de, Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den (r.anhüma) nakledilen tatbikata dayanılarak bir tutamdan fazlasının kesilebileceğini söylemiştir. Dürrü’l-Muhtâr'da (İbn Âbidîn) sakalın bir tutam boyunda olmasının sünnet olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ekseriyetin görüşüne göre bir tutamdan fazlasını kesmek de sünnettir.

 

Sakal traşı

Sakalı bırakmak ve traş etmek noktasında müçtehit âlimler, bu husustaki nasslara istinaden değişik görüşlere / hükümlere varmışlardır.

Bir kısmına göre sakal bırakmak farz, kesmek haramdır.

Kimilerine göre sakal bırakmak sünnet, kesmek mekruhtur.

Bazılarına göre de sakalı bırakmak müstehaptır. Yani işleyen sevap kazanır, işlemeyen günaha girmez.

Bunların görüş ve delillerine gelince…

Sakal bırakmak farz, traş etmek ise haramdır görüşü, âlimlerin cumhuruna aittir. Delilleri ana hatlarıyla şöyledir:

(a) Rasûlullah (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde, sakal bırakmayı emretmiştir. Emirler mendup veya mubah olduğunu ifade ettiğine dair bir delil bulunmadıkça vücup için olurlar. "Sakalları bırakın " emri de sakal bırakmanın farz olmasını gerektirir.

(b) Aynı şekilde, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) müşrik veya mecûsîlere benzememeyi emretmiştir. Sakalı traş etmek onlara benzemektir. Bu da haramdır.

(c) Sakal traşı, Nisa süresinin 119. ayetinde sözü edilen Allah'ın yarattığı şeyi değiştirmek demektir. Şeytana uyularak yapılân bu hareket de yasaktır.

(d) Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir hususiyettir. Sakalını traş eden erkekler kadınlara benzemektedirler. Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır.

Sakal bırakmak sünnet, traş etmekse mekruhtur görüşünde olanlar; Şâfiî mezhebinden İmam Nevevi, Râzi, Gazalî, Şeyh Zekeriyya el-Ensarî, İbn Hacer, Remli, Hatib, Şirbinî (rahımehumullah) gibi zatlardır. Bu görüşü müdafaa edenler şöyle demişlerdir:

(aa) Hadis-i şerifteki emir, sakal bırakmanın farz olmasını gerektirmez. Zira aynı şekilde Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için saçların boyanmasını emretmiş, fakat Sahabeden bazı kimseler saçlarını boyamamışlardır. Bu durum, bu gibi emirlerin vücup için olmadığını gösterir.

(bb) Müşriklere din ve imanla ilgili mevzularda benzemek haramdır. Örf ve âdetlerle ilgili hususlarda ise haram değildir. Zira Rasûlüllah (s.a.v.) da rahiplerinkine benzer bir takunya giymiştir. Şayet bu gibi hususlarda benzemek kesin olarak yasak olsaydı, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bunu yapmazdı.

(cc) Örf ve âdetlerde bile olsa mesele sadece müşriklere benzeme noktasından ele alındığı zaman, aksine sakal bırakmanın haram olması gerektiği hükmüne varılır. Zira bugün birçok rahip ve gayr-i müslim de sakal bırakmaktadırlar.

(dd) Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sünnetlerinden sayılan on şey âlimlerin çoğunluğu tarafından sünnet veya müstehap olarak değerlendirilmektedir. Sakal da bunlardan biri olduğuna göre, bu da öyle değerlendirilmelidir. Çünkü bunların hepsi temizlik ve iyi görünüşlü olmak gibi güzel âdetlerdir. Rasûlüllah (s.a.v.) ümmetine en güzel âdetleri tavsiye etmiştir.

Sakal bırakmak müstehap (sünnet-i zevaid), traş etmek ise mübahtır görüşünde olan ulemâ şöyle derler: Sakal bırakmak; yemek, içmek, oturmak, giyinmek gibi Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) insan olduğu için tabii olarak yapmış olduğu âdetleridir. Bu itibarla sakal bırakmak ibadetle ilgili sünnet (sünnet-i hüdâ) değil, Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v.) gelenek kasdiyle yapmış olduğu sünnetidir. Buna sünnet-i zevâid de denir.

Buna göre sakalı bırakmak faziletli olmakla birlikte, tıraş etmek de mubahtır... Sakal bırakılmadığı veya traş edildiği takdirde aleyhte bir hüküm terettüp etmez. İçinde bulunulan çevreye göre hareket etmek yerinde olur.

 

Sakalın adeta bir parçası olan bıyığa gelince

Rasûlullah’tan (s.a.v.) üst dudağının kenarları görünecek şekilde bıyığı kısaltmak veya tamamen kesmek şeklinde rivayetler vardır. Esas alınan görüşe göre, bıyığı kısaltmak da tamamen traş etmek de sünnettir: Mükellef dilediği şekilde hareket etmekte serbesttir.

Ancak bıyıkların yan taraflarından alıp ortada az birşey bırakmak caiz görülmemiştir. Şir'a şerhinde Hz. Ömer'in (r.a.) bıyıklarının iki ucunu uzattığından söz edilerek bunun bir mahzuru / sakıncası olmadığı açıklanmıştır. [Sakal ve bıyığın hükümleri ve bu mevzudaki görüş ve içtihatlar için bkz. İbn-i Abidin, II, 113, V, 261; el-Menhel, I,183-189; el-Mezâhibül-Erbea, II, 44-46; Şerhu'n-Nevevî (İrşadü’s-Sâri Şerhu Sahîhıl-Buharî’nin kenarında), II, 261-265; İânetü't-Tâlıbin, II, 340; Fethü'r-Rabbânî, XVII, 313-314; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metedolojisi (Terc. Abdülkadir Şener), 51-52; Zekeriyya Kandehlevi, Vucübu i'fai’l-Iihye] 

 

Hasıl-ı kelâm netice-i meram

1) Sakal hakkında Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), "Müşriklere muhâlefet edin (benzemeyin); sakalları bırakın, bıyıkları kırpın/kısaltın" buyurmuştur. [Buhârî, Sahih, Kitâbu’l-Libâs, 63-34]

Bu ve benzeri hadisler ile tatbikata bakan cumhûr âlimler, sakalı tıraş etmenin haram olduğu sonucuna varmışlar.

2) İbn Hacer’in (rh.) beyanına göre, Kadı İyâz hazretleri sakalı tıraş etmenin mekrûh olduğunu söylemiştir. Aynı mahiyette olan saç boyama emrini yerine getirmenin farz, terkinin ise haram sayılmaması da bu görüşü te’yid eder / destekler mahiyettedir.

3) Günümüzde bazı âlimler, -mesela Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretleri ve kimileri- bu sünnetin bir âdet nev’inden bulunduğunu, dolayısiyle sakalı tıraş etmenin mubah bir fiil olduğunu söylemişlerdir. Yani  yapılmasında veya terkinde dinî yönden hiçbir mahzûru bulunmayan, mükellefin yapıp yapmamakta tamamen serbest olduğu işlerdendir. Oturmak, yemek, içmek, uyumak gibi... Ayrıca mâlum olduğu üzere İslâm'ın değişmeyen / hep aynı kalacak sabitelerinin bulunduğu gibi, zamanın değişmesi ile değişebilecek içtihadî hükümlerin olduğu da muhakkaktır.

Mubah olan bu gibi işlerin ne yapılmasında sevap vardır, ne de terkinde günah olur.

Ancak bu fiilleri işlerken mü`min, sünnet-i seniyyeyi düşünür ve o niyetle hareket ederse, o vakit sünnet sevabını kazanır.

el-Aslu fi’l-eşyâi’l-ibâheti”…  Yani eşyada aslî vasıf, mubah ve helâl olmaktır. Mubahlığın ortadan kalkması için, o şeyin mubah olmadığına dair bir şer`î / dinî delil gerekir. Mubahlığı ortadan kaldırıcı bir delil olmadığı müddetçe, eşya mubahlığını korur.

Helâl ise, yapılması câiz görülen, işlenmesinde dinî yönden hiçbir mahzur bulunmayan şeydir. Helâlin her türlü şâibeden-şüpheden uzak, saf ve temiz olan kısmına "tayyib" denir. Her tayyib şey helâldir; fakat her helâl olan şey ise tayyib değildir.

Farz edelim ki bir mümin, ‘Rasûlullah Efendimiz’in şu şekilde sakalı vardı ve dişlerini misvakla temizlerdi… Bu iki davranışı da bağlayıcı ve örnek idi… Ben de bunları aynen uygulayacağım’ dese… Buna inansa ve bu meseleyi böyle değerlendirse, böyle amel etse… Elbette ki o mü’min bundan umduğu neticeyi, sünnete uyma ecrini-mükâfatını alır.

Bir başka mü'min de, ‘Sakal zâid sünnetlerden, bir beşerî âdet idi. Misvak da o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun şey idi… Bunlar sünnet-i hüdâ sınıfına girmez; yani  uyulması hidâyet, terki dalâlet olan sünnetlerden değildir. Bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti… Ben sakal meselesinde de, diş temizliği hususunda da günümüzde maksada uygun bulduğum diğer şeyleri de yapar, onu da kullanırım’ dese ve böyle yapsa... Bu mü’min de manevî bakımdan vebâl altına girmiş olmaz, günahkâr sayılmaz. Kaldı ki İslâm fıkhı-hukuku bize, zaruretler karşısında haramların bile -ölçü dâhilinde- mubah olacağını bildiriyor. Hakikaten İslâmî açıdan zarurî bir durum varsa, sünnetin terki niçin caiz olmasın..?

Velhâsıl, sakalını bırakana niçin bıraktın dememek, kesip tıraş olanı da muâhaze etmemek (kınamamak, azarlayıp tenkitte bulunmamak) gerekir. Meselenin özü budur.

Mukabil selam ve dualarımla...

Go to top