Selamun aleyküm hocam ,Cennetu âlâ'da 3 sure okunacak ,yâsin,tâha,Rahmân sureleri ,ve Allah Teâlâ ilk önce Dâvut Aleyhisselam'a sonra Efendimize okumasını buyuracak en son Allah Teâlâ okuyacak diye sohbetlerde dinlemiştik bunun aslı nasıldır ,bilgilendirirseniz seviniriz . Fatma Doğan - Facebook

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Rabbimizin (c.c.) Mahşer’de, Cennet-i A‘lâ’da mü’minlere Kelâmını okuyacağına dair rivayet, Hakîm et-Tirmizî’de geçmektedir. Deylemî’nin (rh.) de Ebu Hureyre’den (r.a.) merfû olarak yaptığı rivayette;“İnsanlar, kıyamet günü Rahmân (olan Allah)’ın onlara okuduğu Kur’an’ı işittikleri gibi hiç işitmemiş (dinlememiş)lerdir.” manasına gelen bir ifadeye yer verilmiştir. Her ne kadar Vehhabî ve Selefîlerin önde gelen hadisçilerinden-fetvacılarından bid’atçi ve reformcu el-Banî,  bu rivayetlerin zayıf olduğunu söylese de [Bkz. Daîfu’l-Câmi‘, Hadis no: 1834; A.g.e, H. no: 4157], bu noktada bunun bizim için hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, olmaz. Zaten hadisle hüküm istinbat edilmemekte, mü’minlere müjdeli bir haber bildirmektedir.

Yani Cenâb-ı Mevlâmız, kelâmını Kıyâmette-Mahşerde ve Cennet’te kullarına bizzat harfsiz-sessiz (misilsiz-keyfiyetsiz) olarak kıraat edecek, bunu dinleyen mü’minler, âdeta hiç duymamış, hıfzetmemiş gibi mest u hayrân kalacaklar! Kâfir ve münafıklar ise, Kıyamet ve Mahşer’de okunan bu kıraati duymayacaklar; Cennet’teki kıraattan ise zaten uzak ve mahrumdurlar!

Hâsılı, belli kaynaklarda Cennet’te Allah Teâla’nın Kur’an okuyacağına dair rivayet olmakla birlikte, hangi sureyi okuyacağıyla alakalı bilgiye; Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ve Dâvud aleyhisselâmın okumaları ve ne okuyacaklarıyla ilgili de net bir ifadeye rastlayamadık.

Hammâmî tefsirinde ise mevzumuzla dolaylı yönden alakalı şu iki hadisi görüyoruz (mealen):

1- “Allah Teâla, yerleri ve gökleri yaratmazdan bin sene önce ‘Yâsîn’ ve ‘Taahaa’ sûrelerini okudu. Bunu işiten melekler, 'Bu surelerin indirildiği ve onları yüklenen (kendileri için inen) Ümmet-i Muhammed’e müjdeler olsun. Bu sûreleri okuyan dillere müjdeler olsun' dediler.

2- “Cennetlikler, Cennet’te Kur'an-ı Kerim’den sadece ‘Taahaa’, ‘Yâsîn’ ve ‘Rahmân’ sûrelerini okurlar.” [Bkz. Ali b. Ârif Hammâmizâde, el-Hammâmiyye alâ Sûreti Yâsîn,  (y.y., t.y., 39 s.), Süleymaniye Kütüphanesi, Pertevniyal, 000095.25]

***

Ancak hikayeten anlatıldığına göre, Cenab-ı Hak Cennet’te önce Dâvud aleyhisselâmın Zebur’dan bir sûre okumasına, ardından Rasûlullah Efendimizin Kur’an-ı Hakîm’den (s.a.v.) tilâvetine izin verecek. Son olarak da Kelâm-ı Kadîm’ini bizzat kendisi kıraat edecektir. Şuabü’l-İman’da benzer bir bilgiyle karşılaşmış idim. [A.g.e., Gayr-i matbû, 26. Ders, Kur'an Okumak ve Okutmak]

Mâlum olduğu üzere, Dâvud aleyhisselâmın sesinin-kıraatinin güzelliği meşhurdur. Hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki, Biz Dâvud'a tarafımızdan bir fazilet verdik: ‘Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin’ dedik ve bunu kuşlara da (emrettik)…” [Sebe’ suresi, 10]

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor:

“Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ‘Dâvud aleyhissalâm'a okumak kolaylaştırılmıştı. Böylece, hayvanının eyerlenmesini emreder, eyerlenmezden önce (Kitabı baştan sona) okurdu. O, kendi el emeğiyle kazandığından başka bir şey de yemezdi.” [Buharî, Sahih, Enbiya, 37; Büyü‘, 15, Tefsir, Benî İsrâil, 5]

Ashab-ı kirâm’dan da sesi Dâvud aleyhisselâmın sesine benzeyen vardı. Ebû Muse’l-Eş’arî’den (r.a.) şöyle rivayet olundu:

“- Efendimiz (s.a.v.) bana buyurdular ki; ‘Dün beni görmüş olsaydın keşke! Senin Kur’an-ı Kerim okumanı dinledim. Hakikaten sana Âl-i Dâvud’un nağmelerinden bir nağme verildi.’ [Buharî, Sahih, Hadis no: 4660; Müslim Sahih, H. no: 1322] Ben dedim ki;

‘ – Ama vallâhi yâ Rasûlallah, eğer senin dinlediğini bilmiş olsaydım, elbette daha güzel bir okuyuşla okurdum.’

Ebu Osman (rh.) dedi ki; ‘Ben kat’iyetle Ebu Muse’l-Eş’arî’nin (r.a.) sesinden daha güzel bağlama, ud ve nağme sesi işitmedim. Bir keresinde bize akşam namazında imam oldu. Sesinin güzelliğinden Baqara suresinin tamamını okumasını arzu ettik.” [Bkz. Bursevî İsmail Hakkı, Tefsîru Rûhu’l-Beyân, Nisa suresi 163’üncü ayet tefsiri.]

***

HİKÂYE

Yukarıda kısaca işaret ettiğimiz hikâyeyi de kayıtlarda geçtiği şekliyle anlatmak isteriz.

Şöyle ki:         

Allah sübhânehü ve teâlâ ve tekaddes hazretleri, hûrilere: “

Kullarımı çoşturup sevindiriniz. Onlara benim hamd ve senâmı duyurunuz. Onlar dünyada benim kelâmımı işittikçe zevk alırlar, yasakladığım hiçbir sözü de dinlemezlerdi”, buyurur.

Hûriler bu ilâhî hitap üzerine Allah Teâla’yı tesbih etmeye, O’na hamd etmeye ve O’nu temcid etmeye (yüceltmeye-ululamaya) koyulurlar. İşte bu sırada her dalındaki yapraklarından herkesin zevk ve arzusuna göre nağmeler çıkaran Cennet ağaçlarına Arş-ı â‘lâ’dan bir rüzgâr eser. Cennetlikler,

Daha önce böylesini aslâ işitmedikleri bu güzel ses ile biz dünyada da seni zikretmeyi ve senin azîz kelâmını severdik” diyerek kendilerinden geçerler. Hak Teâlâ hazretleri buyurur:

Evet; sizin için Cennet’te, benim nezdimde / katımda arzu ettiğiniz her şey vardır. Ve siz orada ebedîyyen kalacaksınız.” Sonra Allah azze ve celle;

Ey Davud”, buyurur. Davud aleyhisselâm:

Buyur yâ Rabbe’l-âlemîyn!” der. Allah Teâlâ;

Minbere çık, kullarıma Zebûr’dan sûre oku” buyurur. Davud aleyhisselâm da minbere çıkar, Dâvudî sesiyle Zebûr’dan bir sûre okur.

Bunun üzerine Cennet ehli önceki neş’elerinden daha büyük bir sürûrla neş’elenirler. Dâvud aleyhisselâmın sesinin neş’esinden kendilerinden geçerler. Kendilerine geldiklerinde Allah Teâlâ:

Ey kullarım, bundan güzel ses işitmiş miydiniz?” buyurur. Kullar:

Hayır, yâ Rabbî” derler. Allah azze ve celle buyurur: ”

İzzetim ve Celâlim hakkı için, size ondan daha güzelini dinleteceğim. Ey Habib’im! Minbere çık, Yâsîn ve Taahaa sûreslerini oku” buyurur. Peygamber-i zîşân (s.a.v.) Efendimiz öyle okur ki, O’nun sesinin güzelliği Dâvud aleyhisselâmın sesinden yetmiş misli daha fazladır. Cennetlikler tekrar neş’elenirler. Altındaki kürsiler ve Arş’ın kandilleri sallanır. Melekler, hûriler ve gılmân hepsi bu neş’eden uçuşmaya başlarlar.

Hâsılı, Cennet’te ne varsa hepsi Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Taahaa ve Yâsîn’i okumasıyla sonsuz neş’elenirler. Şânı yüce Allah Teâlâ:

Bundan daha güzelini size duyuracağım” buyurur ve En’âm sûresini lahütî bir edâ ile harfsiz-sessiz bizzat okur. Ehl-i Cennet Hak Teâlâ’nın kelâmını işitince vecd ve neşeden kendilerini kaybederler. Bütün melekût, köşkler, ağaçlar, nûr denizleri, her şey sallanır. Cennet’teki ağaçlar ve nehirler Gaffâr ve Azîz olan Allah celle celâluhunun kelâmıyla titremeye başlar. Sonra Allahu Teâlâ vech-i kereminden perdeleri kaldırıp kullarına nidâ eder:

Ey kullarım! Ben selâma erdiren, siz selâma erenlersiniz. Ben emniyette kılan, sizler de iman ve emniyete erenlersiniz. Ben sevilen sizler sevenlersiniz. İşte nûrum, seyrediniz. İşte Cemâl-i vechim bakınız.”

Ehl-i Cennet vâsıtasız ve hicapsız / perdesiz Hakk celle ve âlânın vechini / Cemâlini temaâşa ederler. Onların yüzlerinde Cemâlullah’ın nûru, teşbîh-i beliğ ile sema gibi sekiz Cennet’in üzerine tecellî edince, yüzleri o nûr-ı ilâhî ile parıl-parıl parlar. Böylece Ehl-i Cennet azîz ve gafûr olan Hakk Teâlâ’nın cemâline nazar ederler. Allah’ın (c.c.) dilediği kadar, Hak sübhânehu’nun cemâlinden kendilerini ayırmadıkları gibi, o nazarın lezzetinden kirpiklerini bile bir an kımıldatamazlar. Allah Teâlâ tekrar buyurur: “

Ey kullarım, ey ehl-i tâat! Ben sizden râzıyım, siz de benden râzı mısınız?” Cennet ehli,

Rabbenâ leke’l-hamd. Bütün hamd ü senâ sana mahsustur. Bize yaptığın bu nihayetsiz ikrama karşılık nasıl senden râzı olamayız” derler. Cenâb-ı Hak hazretleri buyurur: “

Öyleyse yerlerinize dönünüz. Ben sizden râzıyım. Sizin nûrunuzu da yetmiş kat arttırdım.” Ehl-i Cennet’ten her biri yerine döner ve kendisine ait köşküne girer. Orada hanımı kendisine der ki:

Bugün yüzün ne kadar güzel, nûrun ne kadar çok.” O da: “

Bugün Rabbimizin cemâlini seyrettim. O cemâlin nûru yüzüme vurdu. Sen de aynı şekildesin vallâhi” der.

***

Kadîm ulemâmızın dediği gibi, “Huz mâ safâ da‘ mâ keder”. (Meali: kalbine keder vereni, bulanık geleni terk et; safâ olanı, huzur ve saadet vereni al). Yani neticesi safâ olanı tut, sonu keder olanı bırak!

Go to top