Allah Teâlâ'ya iman etmek demek; O'nun yüce varlığı hakkında vâcip ve zarûrî (zorunlu) olan kemâl (mükemmel) sıfatlarıyla câiz sıfatları bilip onlarla tavsif ve öylece inanmak, zâtını noksan sıfatlardan tenzih etmek/yüce ve uzak tutmaktır. Allah (c.c.), şanına lâyık olan bütün kemâl sıfatlarıyla vasıflanmış ve noksan sıfatlardan münezzehtir.
Allah Teâlâ'nın sıfatlarının hepsi ezelî ve ebedî sıfatlardır. O'nun sıfatlarının başlangıcı ve sonu yoktur. Allah'ın sıfatları, mahlûkatın/yaratıkların sıfatlarına benzemez. Her ne kadar isimlendirmede bir benzerlik varsa da Allah'ın ilmi, iradesi, hayatı, kelâmı; bizim, ilim, irade, hayat ve kelâmımıza benzemez. Biz, Allah'ın zâtını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O'nu, isim ve sıfatlarıyla tanırız. Kur'ân-ı Kerîm, "Onu gözler idrâk edemez (göremez). Fakat O, gözleri idrâk eder/görür. O latîf’dir (bütün incelikleri bilen ve nüfûz eden, eşyayı pek iyi bilendir), her şeyden hakkıyla haberdar olandır." [En‘âm suresi, 103] buyurarak, Allah'ın zâtını idrak etmenin, mahiyetini bilmenin imkânsız olduğunu açıklamıştır.
Sıfât-ı Zâtiyye, Allah Teala’nın zâtı için vâcib ve zarûri/zorunlu olan sıfatlar. Bunlara ‘sıfât-ı nefsiyye’ de denir. Allah Teala’nın varlığını-birliğini anlayıp kavramada kullara yardım eden sıfatlar bunlardır. Bu sıfatlar sayesinde Allah Teâlâ'yı bilir, varlığını-birliğini O'na yaraşır bir tarzda anlayıp, imanımızı o nisbette kuvvetlendiririz. Bunlardan bir kısmına "Zatî sıfatlar", bir kısmına da "Sübûtî sıfatlar" denir.
Zâtî Sıfatlar, sadece Allah Teâlâ'nın zâtına mahsus olan, yaratıklarından herhangi birine verilmesi câiz ve mümkün olmayan sıfatlardır. Zâtî sıfatların zıtları Allah (c.c.) hakkında düşünülemez. O bakımdan noksanlık, sonluluk ve eksiklik ifade eden bu özelliklerden O'nun tenzih edilmesi gerektiğinden, bu sıfatlara ‘tenzîhî sıfatlar’ ve ‘selbî sıfatlar’ da denilmiştir.
***
Zâtî sıfatlar
1. Vücûd: “Var olmak” demektir. Allah vardır, varlığı başkasından değil, zâtının gereğidir, varlığı zorunludur. Vücûdun zıddı olan yokluk Allah hakkında düşünülemez.
2. Kıdem: “Ezelî olmak, başlangıcı olmamak” demektir. Hiçbir zaman düşünülemez ki, bu zamanda Allah henüz var olmamış olsun. Çünkü zaman denilen şeyi de O yaratmıştır. Ne kadar geriye gidersek gidelim O'nun var olmadığı bir zaman düşünülemez, bulunamaz. Allah sonradan meydana gelmiş varlık değildir. Ezelî (kadîm) varlıktır. Kıdem sıfatının zıddı olan sonradan olma (hudûs) Allah hakkında düşünülemez.
3. Beka: “Varlığının sonu olmamak, ebedî olmak” demektir. Allah'ın sonu yoktur. Ezelî olanın ebedî olması da zorunludur. Bekanın zıddı olan sonu olmak (fenâ) Allah hakkında düşünülemez. Ne kadar ileriye gidilirse gidilsin, Allah'ın olmayacağı bir an düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın ezelî ve ebedî oluşu hakkında şöyle buyurulur: "O, ilktir, sondur..." [Hadîd suresi, 3], "...Allah'ın zâtından başka her şey yok olucudur..." [el-Kasas 28/88]
4. Vahdâniyyet: “Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde bir ve tek olması, eşi, benzeri ve ortağının bulunmaması” demektir. Vahdâniyyetin zıddı olan birden fazla olmak (taaddüd), eşi ve ortağı bulunmak (şirk), Allah hakkında düşünülmesi imkânsız olan sıfatlardandır. İslâm'a göre Al-lah'tan başka ilâh, yaratıcı, tapılacak, sığınılacak, hüküm ve otorite sahibi bir başka varlık yoktur. İhlâs ve Kâfirûn sûreleri ile Kur'an'ın pek çok âyeti Allah'ın tek ve eşsizliğini ortaya koyarken, şirki reddeder. [Bkz. Enbiyâ suresi, 22; İsrâ suresi, 42; Zümer suresi, 4]
5. Muhâlefetün li'l-havâdis: “Sonradan olan şeylere benzememek” demektir. Allah'tan başka her varlık sonradan olmuştur. Allah, sonradan olan şeylerin hiçbirisine hiçbir yönden benzemez. Allah, kendisi hakkında bizim hatıra getirdiklerimizin de ötesinde bir varlıktır. Bu sıfatın zıddı olan, sonradan olana benzemek ve denklik (müşâbehet ve mümâselet) Allah hak hak kında düşünülemez. Kur'an'da şöyle buyurulur: "...O'nun (benzeri olmak şöyle dursun) benzeri gibisi (dahi) yoktur..." (eş-Şûrâ 42/11).
6. Kıyâm bi-nefsihî: “Varlığı kendiliğinden olmak, var olmak için bir başka varlığa ihtiyaç duymamak” demektir. Allah kendiliğinden vardır. Var olmak için bir yaratıcıya, bir yere, bir zamana, bir sebebe muhtaç değildir. Başkasına muhtaç olmak (kıyâm bi-gayrihî), Allah hakkında düşünülemez. Kur'ân-ı Kerîm'de bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "(Rasûlüm) de ki: O Allah birdir. O, sameddir (başkasına ihtiyaç duymayandır, istisnasız her şey O’na muhtaçtır)..." [İhlâs suresi, 1-2], "Ey insanlar, Allah'a muhtaç olan sizlersiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur." [Fâtır suresi,15]
***
Sübûtî Sıfatlar
Varlığı zarûrî olan ve kemal ifade eden sıfatlardır. Bu sıfatlar "Allah diridir, irade edendir, güç yetirendir..., hayat, irade ve kudret... sıfatları vardır" gibi müsbet (olumlu) ifadelerle Allah'ı tanıttığı için ‘sübûtî sıfatlar’ adını almışlardır. Sübûtî sıfatların zıtları olan özellikler Allah Teala hakkında düşünülemez. Bu sıfatlar ezelî ve ebedî olup, yaratıkların sıfatları gibi sonradan meydana gelmiş değildir. İster hayy (diri), alîm (bilen), kadîr (güç sahibi) gibi dil kaideleri açısından sıfat kelimeler olsun, ister hayat, ilim, kudret gibi masdar kalıbındaki isimler olsun bütün sübûtî sıfatlar Allah'a verilebilir. İsimlendirmede bir benzerlik olsa da sübûtî sıfatlar hiçbir şekilde yaratıkların sıfatlarına benzememektedir. Çünkü Allah'ın ilmi, kudreti, iradesi... sonsuz, mutlak, ezelî ve ebedîdir; kemâl (mükemmellik) ifade eder. Kullarınki ise sonlu, kayıtlı, sınırlı, sonradan yaratılmış, eksik ve yetersiz sıfatlardır.
Sübûtî sıfatlar sekizdir:
1. Hayat: “Diri ve canlı olmak” demektir. Allah Teala diridir, canlıdır. Her şeye, kuru ve ölü toprağa can veren O'dur. Ezelî ve ebedî bir hayata sahiptir. Hayat sıfatının zıddı olan “ölü olmak” (memât) Allah azze ve celle hakkında düşünülemez. Kur'an'da bu sıfatla ilgili olarak şöyle buyurulur: "Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan..." [Furkan suresi, 58], "(Artık bütün) yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür..." [Tâhâ suresi, 111]
2. İlim: “Bilmek” demektir. Allah Teala her şeyi bilendir. Olmuşu-olanı-olacağı, gelmişi-geçmişi, gizliyi-açığı… bilir. Allah'ın bilgisi yaratıkların bilgisine benzemez; artmaz, eksilmez. O, her şeyi ezelî ilmiyle bilir. Âlemde görülen bu güzel düzen, tertip ve şaşmaz âhenk, onun Yaratıcısı’nın engin ve sonsuz ilminin en büyük nişanesidir/göstergesidir. İlim sıfatının zıddı olan cehl (bilgisizlik), Allah Teala hakkında düşünülmesi imkânsız olan bir sıfattır. İlim sıfatı ile ilgili âyetlerden ikisinde şöyle buyurulur: "O karada ve denizde ne varsa bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez..." [En‘âm suresi, 59], "Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun?.." [Mücâdele suresi, 7]
3. Semi‘: “İşitmek” demektir. Allah Teala her şeyi hakkıyla-kemâliyle-tamamiyle, eksiksiz-noksansız işiticidir… Gizli-açık, fısıltı halinde-yavaş sesle veya yüksek sesle ne söylenirse Allah işitir, duyar. Bir şeyi duyması, o anda ikinci bir şeyi işitmesine engel değildir. İşitmemek ve sağırlık Cenab-ı Mevlamız hakkında düşünülemez.
4. Basar: “Görmek” demektir. Allah Teala her şeyi görücüdür. Hiçbir şey Allah'ın görmesinden gizli kalmaz. Saklı-açık, aydınlık-karanlık ne varsa Allah (c.c.) görür. Görmemek (â’mâlık) Allah Teala hakkında düşünülemez. Allah'ın işitici ve görücü olduğuna dair pek çok âyet vardır. Bunlardan birinde şöyle buyrulur: "(Allah) gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir. Allah adâletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten ve görendir." [Mü'min suresi, 19-20]
5. Kudret: “Gücü yetmek” demektir. Allah Teala sonsuz bir güç ve kudret sahibidir. Kudret sıfatının zıddı olan âcizlik ve güç yetirememek (acz), Allah Teala hakkında düşünülemez. O'nun kudretinin yetişemeyeceği hiçbir şey yoktur. Kâinatta her şey Allah'ın güç ve kudretiyle olmaktadır. Yıldızlar, galaksiler, bütün uzay, canlı-cansız topyekün varlıklar Allah'ın kudretinin açık delilidir. Kur'an'da Allah'ın kudreti ile ilgili olarak şöyle buyurulur: "Allah gece ile gündüzü birbirine çeviriyor. Şüphesiz bunda basîret sahipleri için mutlak bir ibret vardır. Allah her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz Allah her şeye kådirdir" [Nûr suresi, 44-45]
6. İrade: “Dilemek” demektir. Allah Teala dileyicidir. Allah (c.c.) varlıkların konumlarını, durumlarını ve özelliklerini belirleyendir. Allah'ın dilediği olur, dilemediği olmaz. İrade sıfatının zıddı olan iradesizlik ve mecbur kalmak/zorunda olmak Allah Teala hakkında düşünülemez. Meşîet de irade manasına gelen bir kelimedir. Kur'an'daki "De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allahım, sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın..." [Âl-i İmrân suresi, 26], "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. O, dilediğini yaratır..." [Şûrâ suresi, 49] âyetleri irade sıfatının naklî delillerindendir.
7. Kelâm: “Söylemek ve konuşmak” demektir. Allah Teala bu sıfatı ile peygamberlerine (aleyhimüsselâm) kitaplar indirmiş, bazı peygamberler ile de konuşmuştur. Ezelî olan kelâm sıfatının mahiyeti bizce bilinemez. Ses ve harflerden meydana gelmemiştir. Kelâmın zıddı olan konuşmamak ve dilsizlik, Allah (c.c.) hakkında düşünülemez. Allah Teala kelâm sıfatıyla emreder, yasaklar ve haber verir. Bu sıfatla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: "Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca; ‘Rabbim, bana (kendini) göster, seni göreyim’ dedi..." [A‘râf suresi, 143], "(Rasûlüm) de ki: Rabbimin sözlerini (yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa ve bir o kadar daha ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir" [Kehf suresi, 109]
8. Tekvîn: “Yaratmak, yok olanı yokluktan varlığa çıkarmak” demektir. Allah Teala yegâne yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği her şeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, şekil vermek, rızıklandırmak, diriltmek, öldürmek, nimet vermek, azap etmek ‘tekvîn’ sıfatının sonuçlarıdır. Bir âyet-i celilede, "Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir" [Zümer suresi, 62] buyurulmuştur.
***
Selbî sıfatlar
“Selb”, Arapça isimdir. 1. kapma, zorla alma demektir. 2. Kaldırma, giderme, yani iptâl, izâle’dir. 3. Menfîleştirme, olumsuzlaştırma’dır. 4. İnkâr etme manalarınadır.
“Selbî” kelimesi sıfattır, menfîlikle/olumsuzlukla ilgili demektir.
“Selbî Sıfatlar” ya da Fârisî terkiple “Sıfât-ı Selbiye” ise, Allah Teala’da olmayan, olmasının düşünülmesi dahi muhâl/imkânsız olan menfî sıfatlar manasındadır.
Aşağıda sayacağımız hususlarda, dalâlet fırkaları/sapkın gruplar hariç, bütün Ehl-i Sünnet âlimleri ittifak etmişlerdir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
• Allah Teala cisim değildir.
• Cevher değildir. (Öz, esas, maya anlamlarında bir varlık olmayıp, vücudu/varlığı bir başka şeye muhataç değildir.)
• A’raz değildir. (Yani cevherin zıddı da değildir. Olabilmesi için cevher gibi bir asl'a da ihtiyacı yoktur.)
• Şekil ve suret sahibi değildir.
• Mahdut (sınırlı) değildir.
• Ma’dud (sayılı) değildir.
• Ba’z (kısım) değildir.
• Cüz’ (parça) değildir.
• Zaman ve mekânla mukayyet/kayıtlı değildir.’
Bunların hepsi Cenab-ı Hakk’ın ‘Selbî Sıfatları’dır. [Şah Veliyyullah ed-Dihlevî Huccetullahi’l-Bâliğa Terceme ve Şerhi’nden naklen Çantay, Hasan Basri, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, 2, 523, dipnot]
Ayrıca şu linke bkz. http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Allahi_Bilmek/22345#.VG3Gxcni-ig