Selamun Aleykum hocam.
Bacağımda platin mevcut. Teşehhüde oturamıyorum. Kıyama kalkmakta ve dizlerimi bükmede skıntı yaşıyorum. Tabure ve sandalyede namazlarımı kılsam uygun olur mu? Selam ve hürmetler ederim.
Soru: Kemal ÖZKAN tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selam hocam;
Aşağıdaki linklerde sorunuzun detaylı cevabı var. Lütfen bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/958-sandalyede-namaz-varmidir.html
Abi s.a.
Kilise, Almancaya çeviri için birisine Metin veriyor. O da sual ediyor; ‘yapayım mı, helâl olur mu?’ diye...
Soru: Selman Akdağ tarafından yazıldı. Kategori: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selâm kardeşim;
Tabii yapılacak terceme metninde öncelikle İslâm'a aykırı bir şeyin olmaması lâzım. Yani sıradan bir terceme çalışması yapmak mümkün… Fakat metnin muhtevasında İslâm'ı tahkir, tezyif v.s. gibi durumlar, küfür havası-kokusu, isyan ve inkâr tozu-dumanı varsa, bu takdirde kat'iyyen caiz olmaz.
Kısacası dinî bakımdan nötr işlerde / ibarelerde olabilir ancak söz konusu bu terceme işi... Aksi takdirde caiz olmaz. Kaldı ki kazancını-geçimini temin edebileceği, çalışıp yapabileceği başka işler varsa, aç-açık değilse bu noktada en güzel olanı, kiliseyle çalışmaktan imtina etmesi / kaçınması, uzak durmasıdır. Zira kiliseler, mâlumunuz zulmet ve dalâlet yerleridir. İnsanoğlunun yaptığı / işlediği en büyük isyanlardan biri olan Allah’a evlat isnat etme günahı, teslis inancı orada irtikâb edilmektedir.
Bu mevzuda benzer soruların detaylı cevabı için lütfen aşağıdaki linke bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1045-sabetaycilarin-okul-insaatinda-calisma.html
***
Gözünü budaktan, lâfını dudaktan sakınmayan âlimlerimizden şeyhulislâm
Ebussuûd Efendi merhumun bir fetvası
Mes’ele: Keferenin kilisesinin tamiri için yardım eden -çalışan- Müslümanlara ne lâzım olur?
el-Cevap: (Bu işin) eskiden beri olduğu sabit ise, bir şey lâzım gelmez; ama yeni ise şiddetli sopa cezası vurulur. [Bkz. Ebussuud Efendi’nin Fetvaları, Mes’ele, 464, s. 106]
Açıklama: Bilineceği üzere bu fetva, İslâm hukukunun cârî ve mer’î olduğu Osmanlı döneminde verilmiştir. Günümüz dünyasında ise, ahkâm-ı İslâmiyenin uygulandığı bir ülkenin olmadığı inkârı kabil olmayan bir gerçektir. Binaenaleyh öyle birilerine ancak ferden nasihat edilebilir, dinlerse dinler, yoksa da herhangi bir cezai müeyyide söz konusu olmaz, olamaz. Hesap ahirete kalmıştır.
Selamün aleyküm hocam; müsadenizle birkaç sorum olacaktı.
Soru: Mümtaz Seçkin tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim;
1. İlk sorunuzun genişçe cevabı için lütfen aşağıdaki linke bkz. ve dikkatlice okuyunuz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1662-kunut-tekbirinde-eller-yana-salinacak-mi.html
2. Hanefi mezhebine göre, vâcip ve farz namazlarda okunan duaların sünnete uygun olması gerekir. Bu sebeple Kunut Dualarını okuduktan sonra rukûya gidilmelidir. Ancak nafile namazlarda başka dualar da okunabilir ve uzun-uzun dua edilebilir. Mesela sıkıntılı zamanlarda, fitne ve belâ anlarında sabah namazının sünnetinin ikinci rek’atinde, kunut tekbiri alıp Ahzâb duasını (Allâhümme münzile’l-kitâb…) okuyoruz. Dua metni için bkz. http://ahzab.duasi.org/
Hanefîlerin dışındaki mezheplerde durum farklıdır. Nitekim Mekke-i Mükerreme'de kılınan vitir namazlarında uzunca dua okunması bundandır.
Ayrıca vitir namazı biz Hanefilere göre vâcip ise de Şâfiî mezhebine göre sünnettir.
Vitir namazında üçüncü rek’atte kunut tekbiri almak vâciptir.
İftitah, kunut ve zâid tekbirleri alırken elleri kaldırmak sünnettir.
Vitir namazının üçüncü rek’atinde Kunut Duası okumak, Hanefi mezhebine göre vâciptir. Diğer üç mezhebe göre, vitir namazında Kunut Duası okumak sünnettir.
Vitir namazında üçüncü rek’atte, zamm-ı sûreden sonra kunut tekbiri alınır, ardından gizlice / içinden Kunut Duaları okunur. Cemaatle kılınan vitir namazında hem imam, hem cemaat Kunut Dualarını içinden okur.
Okunması bildirilen Kunut duası nedir?
Kunut duasının metniyle ilgili olarak çeşitli rivayetler vardır. Hanefilere göre, kunut duası olarak, "Allâhümme innâ neste'ıynüke ve Allâhümme iyyâke na'büdü…" okunur. Kunut duaları, Allahu Teâlâ'ya istiâne (yardım dileme), istiğfar, tevbe, tevekkül, senâ/övgü ve sair duaları içine alan kelimelerdir. Bu duaları seçip okumak sünnettir.
3. Kunut duasını bilmeyenler ne okur?
Aslında Kunut Duaları, ezberlenmesi pek de zor olan metinler değildir. Fakat bilmeyenler öğrenip ezberleyinceye kadar, "Rabbenâ âtinâ…" duasını okur. Bunu da bilmeyenler, üç defa "Allâhümma’ğfirlî" (Allah'ım, beni mağfiret et, bağışla) der ya da yine üç defa "Yâ Rabbi" (Ey Rabbim) diye iltica eder.
Kunut Dualarını bilmeyenler, vitir namazında Rabbenâ âtinâ… duasını okudukları, Allâhümma’gfirlî istiğfarını ettikleri ya da Yâ Rabbi ilticasında bulundukları için, sehiv secdesi yapmaları gerekmez.
***
4. Kunut duasını unutan ne yapar?
Namazın aslî vâciplerinden birinin terk veya tehir edilmesi durumunda, sehiv secdesi gerekir. Dolayısıyla, vitir namazında aslî vacip olan Kunut Duası veya tekbirini unutmak da, namaz sonunda sehiv secdesini icap ettirir.
Kunut unutulup rukûa eğilince veya sonrasında, Kunut Duasının okunmadığı hatırlanırsa, kunut için geri dönülmez, kunut artık düşmüş olur. Fakat bu unutma dolayısıyla namazın sonunda sehiv secdesi yapılması gerekir.
Eğer rukûdan dönülür ve Kunut okunursa, sonrasında yeniden rukûa gidilir, ayrıca namaz sonunda sehiv secdesi de yapılır.
Ama rukûdan doğrulduktan sonra yanılarak Kunut okunursa, yeniden rukû yapılmaz, doğrudan secdeye gidilir, namaz sonunda ise gene sehiv secdesi yapılması lazım gelir.
Selamün aleyküm hocam;
Birileri şu linkte http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/4496-san-a-ile-tihame-arasi-kadar-mesafe-ve-sehide-verilecek-ecrin-buyuklugu.html geçen hadis-i şerif için ‘Buhari’de varsa sahihtir’ diyor. Bunlar diğer hadis kitaplarında mevcut olan hadîs-i şeriflere niçin sahih demiyorlar? Bu hadis-i şerifin sahih olmadığı yönündeki iddialarına nasıl cevap verebiliriz? Malumunuz hadis mealen şöyle idi:
“Hz. Sevbân’ın (r.a.) bildirdiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimden bir kısım insanları bilirim ki, Kıyamet günü Tihâme dağları emsâlinde(benzer, eş, denk) bembeyaz (tertemiz)hayırlarla gelirler. Aziz ve celil olan Allahu Teâla, o sevapları saçılmış toz haline getirir(değersiz kılar, kabul etmez)."
Sevbân radıyallahu anh dedi ki:
"Yâ Rasûlallah! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da, bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!"
Âlemlere Rahmet Efendimiz (s.a.v.) açıkladılar:
"Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aldığınız gibi onlar da gece (ibadetin)den nasiplerini alırlar. Ancak onlar, Allah'ın yasaklarıyla tenhâda baş başa kalınca, o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler." [İbn Mâce, Sünen, Zühd, 29]
Soru: Kemal Özkan tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli hocam; “Bu hadis-i şerif Buhari’de varsa sahihtir” sözü mesnetsiz, yanlış, sakat, tehlikeli ve de maksatlı bir lâftır. Hedef bellidir; dinimizin temelini teşkil eden Sünnet’i ortadan kaldırmaktır. Kütüb-i Sitte’nin de Kütüb-i Tis’a’nın da sıhhatine dair ulemanın -usûl-i fıkıh tabiriyle- mürekkep icmâ’ı vardır, münkiri kâfir olur. Bunlar âdeta Mu’tezile’nin İndiye ve İnadiye güruhu gibidir. Muhatap alıp meşgul olmaya değmez, zira bir faydası olmaz.
Bunanla beraber biz gene de, elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce -öncekilere olduğu gibi- buna da meseleyle ilgili bir şeyler anlatmaya çalışalım.
***
Mâlum olduğu üzere Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) hadisleri dinimizin ikinci temel kaynağını oluşturur.
Bu sebeple hadislere güven son derece önemlidir. Peki, genel manada Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sözleri / konuşmaları, fiilleri veya huzurunda başkalarınca yapılan hareketler ile konuşmaları tasvip edip tasdik etmesi ya da etmemesi (onay verip vermemesi) anlamına gelen hadisler, doğru kanallardan bizlere ulaşmış mıdır? Yoksa, onların iddia ve zannettikleri gibi çoğu uydurma mıdır?
Başka bir ifadeyle, Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) dönemindeki hadis sayısı sadece 500-600 ya da 3-5 bin civarında mıydı? Çoğu sonradan mı uyduruldu? O dönemde hadisler yazılmadı mı?
Bütün bu sorular belli çevreler tarafından -maalesef- uzun süredir toplumun kafasını ve gönülünü karıştırmak için gündemde tutulmaya çalışılmaktadır. Daha önce de bu vb. sorular sorulmuş ve cevaplamaya çalışmış idik. Bkz. ve mutlaka dikkatle okuyunuz: http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3350-kutub-i-sitte-nin-sahihliginden-suphe-etmek.html
Demek ki bu familyadan biri de size rastlamış hocam.
***
Aslında bu mesele kısa bir soru-cevap formatının değil, uzunca bir ilmî makalenin mevzuudur ama, her neyse…
Çeşitli sebeplerle Asr-ı Saadet’te, Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde sima’ (işiterek, duyarak bilgi edinme) kitâbet’ten (yazılı kayıttan) daha ön plandaydı. Sahâbe-i kurâm, müşâfehe (peygamberimizin fem-i saadetlerinden / mübarek ağızlarından duyma) ile müşâhede (O’nun fiil, tasvip ve tasdiklerini takip etme) usûlleriyle dinini öğreniyor, imkân bulduğunda da kayıt altına alıyordu.
Sahâbenin bir kısmı mesela Ebu Hureyre (r.a.) gibileri devamlı Rasûl-i Zîşân Efendimizi takip ederek ondan duyduklarını ezberlerdi. Hz. Ömer ve bir komşusunun (r.anhuma) işleri çıkınca, nöbetleşe Peygamber Efendimizi (s.a.v.) dinlemeye gittiklerini ve sonra birbirlerine bilgi aktardıklarını biliyoruz.
Peygamberimiz (s.a.v.) kadınlara da hususî bir gün ayırmıştı; sırf onlara sohbet etmek, sorularını cevaplamak, bilgilendirmek için...
Kısacası, Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) günlük konuşması, Kur’an-ı Kerim’i açıklaması, hitabeleri, oturması, kalkması, ahlâkı, sorulara verdiği cevaplar, yani 23 yıllık bütün hayatı kayıt altına alınıyordu. Nesilden nesile aktarılan bu bilgilerin Müslümanları bağlayan kısımları, dinî birer umde / prensip olarak hepsi de şüphesiz kitaplara aksetmiş, bizlere kadar intikal etmiştir.
***
Evet, hadisler mevzuunda seçici ve ihtiyatlı olmamız tabii ki şarttır. Nitekim bu sahada sırf bu iş için Usûl-i Hadis ilmi tedvin olunmuştur. Âlimlerimiz, hadis usûlü kıstaslarına göre, başka bir ifadeyle, yüzyıllarca bu anlayışla hadisleri metin ve sened açısından ayıklamaya tâbi tutmuşlardır. Hatta ilk devirlerde bu hassasiyet çok daha üst sınırdaydı diyebiliriz. Nitekim sahâbeden bazılarının, yazdıklarını sonradan yakması da bu endişeden kaynaklanmıştır. Ama buna rağmen yazılı metinler nesilden nesle intikal etti / aktarıldı ve kıyamet sabahına kadar da aktarılmaya devam edecektir Allah’ın izniyle...
O halde sahih hadisleri ortada bırakacak, güya değersizleştirecek lâflardan-lakırdılardan / sözümona yorumlardan uzak durulması, hadis / sünnet münkirlerine fırsat verilmemesi gerekir.
Hâtemü’l-Enbiya Efendimiz’den (s.a.v.) sahih yollarla bize ulaşan hadislerin sayısını çok az göstermeye çalışmak, küçük rakamlarla ifade etmek, en hafif tabiriyle hem doğru değildir, hem de çok kötü bir maksada mâtuftur.
Fahr-i Âlem Efendimiz (s a v.) peygamberliği döneminde 23 sene boyunca konuştu, böylece bütün bu kavlî sünnetleri ortaya çıktı. O, sadece bir ay konuşmadı ki hadis-i şerifler zırvaladıkları kadar az olsun! Bunun yanında fiilî ve takrîri sünnetleri tekevvün ve teşekkül etti. 23 sene boyunca bütün hayatı ve sözleri / topyekün sünnetleri ezberlenip takip edildi. Ümmet tarafından muhafaza altına alındı.
İşte elimizdeki sahih hadisler, bu uzun ve yorucu mesainin mahsûlüdür. Bu sebeple de böyle bir mevzuyu ortaya koyarken artı ve eksilerini iyi hesap etmemiz gerekir. Öyle ulu orta konuşmakla olmaz.
Allah korusun, bu tutum insanı küfre kadar götürür!
Mevzu ile ilgileri bakımından aşağıdaki linklere de mutlaka bakmanızı tavsiye ederim.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1523-kutub-i-sitte-de-mevzu-hadis-var-midir.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1780-ahkam-hadisi-ve-onunla-amel.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2356-kutub-i-tis-a-dan-bir-hadis-kaynagi.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1839-et-tergib-ve-t-terhib-hadisleri.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1009-imam-buhari-nin-imam-azam-hakkindaki-gorusleri.html
http://www.halisece.com/islami-makaleler/4506-sahih-hadisler-sadece-kutub-i-sitte-de-mi-bulunur.html
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bilmiyorum. Öğrenme ihtiyacı ve bu hususta meşgale gereği de duymuyorum. Eğer merak ediyorsan, araştırır öğrenirsin! Fakat öncelikle aşağıdaki linke mutlaka bir göz atmanı ve mûcebince hareket etmeye çalışmanı tavsiye ederim.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2393-esmaul-husna.html
Fî emânillâh…