Soru: eylül tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Merhabalar.
Hani güzel Türkçemizde Atasözleri gibi söylenen, ama atasözleri gibi kesin bir hüküm ve sonuç mahiyeti taşımayan; çoğu kez, kısacık bir fıkra değerinde olan sözler vardır. Bunlardan biri de,
- "Deveye, ‘boynun neden eğri?" diye sormuşlar.
- “Nerem doğru ki,” demiş.
Deyim yerindeyse, gayr-i İslamî bir hayat tarzından ortaya çıkan yırtığınıza İslâm’dan yama bekliyorsunuz.
Ne demek “erkek arkadaşım!”
Müslüman bir kızın erkek arkadaşı olur mu? Müslüman bir kadın evlenmeden, nikâhlanmadan yabancı bir erkekle nasıl arkadaşlık eder! Ederse işte netice de böyle olur.
Bu ikaz ve hatırlatmayı yaptıktan sonra gelelim sorunuzun cevabına…
‘Allah’ ismini anmadan namus ve şeref üzerine yemin olmaz. Şayet Allah adını anmışsan, yemin geçerli olur. Eğer bu yemini bozarsan, mesela onu arar ve ona ah u enin edersen, yeminini bozmuş olursun, keffâretini ödemen gerekir. Ki, senin ifadelerinden o yemininde duramayacağın anlaşılıyor; o halde on fakiri giydirirsiniz. Buna gücünüz yetmezse, birer gün (sabah-akşam, yani iki öyün) doyuracak meblağı/parayı veya yiyeceği onlara verirsiniz. Nakit olarak bunun ölçüsü bir fitre miktarıdır. Günümüz şartlarında takriben 20 TL civarındadır. On kişiye, mesela on talebeye ayrı ayrı 20’şer lira verirsiniz. Bunlara gücünüz yetmezse şayet, üç gün oruç tutarsınız. (Günümüzde kölelik müessesesi olmadığı için, haliyle köle âzadı söz konusu olmaz.)
Yemin mevzuunda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur:
"Allah, bilmeyerek yaptığınız boş yeminlerinizden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bile bile kendinizi bağladığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti çoluk-çocuğunuza yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köle azad etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffâreti bu! Bununlar beraber, yeminlerinizi gözetin. Allah size hükümlerini böylece açıklıyor ki, şükredesiniz (nankörlük etmeyesiniz diye).” [Mâide suresi, 89]
Oruç hariç diğer diğer keffâret çeşitleri, buna yemin de dâhil, yukarıda belirttiğimiz üzere, sondan başa doğru sıralanacaktır. Yani;
(- Evvela köle âzât etmek; varsa ki, yok.)
- O halde öncelikle giydirmek; bunu yapamazsa,
- Yedirmektir. Bunlardan hiç birine gücü yetmez ise,
- Oruç; yani peşpeşe üç gün oruç tutacaktır. Orucun arası -hayız dâhil- hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeni baştan tutulması gerekir.
Selamun Aleyküm Hocam, Benim sorum, örneğin "Sünhaballahi ve bi Hamdihi" zikrinden sonra "Adede Halkıhi" eklenirse daha çok zikrettiği yani 1 sefer söylendiğinde birden fazla zikretmiş sevabı alınacağı yönünde söylemler mevcut. Bende uzun zamandır dilime doladım her zikir de, her salavatta sonuna adede halkıhi diyerek ekleme yapıyorum uygun mudur ? Yoksa yanlış mı yapıyorum ? Ya da bir mahsuru yoksa söylenebilirse alıştığım şekilde devam edebilir miyim ?
Soru: sencer tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Bahsettiğin hamd ve tesbihi, belirttiğin şekilde okuman yanlış olmadığı gibi, bir mahzuru da olmaz. Aksine evlâ ve efdâl olur. Ecri-sevabı çok daha yüksek olan bazı hamd, tesbih ve dualar vardır, bu da onlardan biridir:
“Sübhânallâhi ve bihamdihî, adede halqıhî ve rıdâ nefsihî ve zinete ‘Arşihî ve midâde kelimâtihî.”
Manası: “Allâh’ı; mahlûkâtı sayısınca, nefsinin /zâtının rızâsınca, Arş’ının ağırlığınca, kelimelerinin adedince hamd ile tesbih ederim.” [Müslim, Sahih, Zikir, 79, Hadis no: 2726; Tirmizî, Sünen, Deavât, 117, H. no: 3550; Ebu Davud, Sünen, Salât, 359, H. no: 1503; Nesâî, Sünen, Sehv, 93, / 4, 77]
Rasûlullâh Efendimizin (s.a.v.) ezvâc-ı tahirelerinden Hz. Cüveyriye’nin (r.anhâ) anlattığına göre, Fahr-i Âlem (s.a.v.) Efendimiz bir gün sabah namazını kılınca, daha kendisi namazgâhında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş. Kuşluktan sonra Cüveyriye (r.anhâ, aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş. Ve;
- “Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın gâlibâ!)” diye sormuş... Vâlidemizin,
- “Evet” cevâbı üzerine;
- “Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(lik bir duâ)yi üç kere okudum. Eğer bunlardan hâsıl olan sevâp tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun duâların sevâbının ağırlığına denk olur” buyurmuşlardır.
Bu mübarek kelimelerin, asgari üç kere söylenmesi güzel olur. Vakit varsa, adet 5, 7, 11… hatta 100’e de tamamlanabilir. Sevabı çok büyüktür. [Bkz. Buharî, Sahih, Deavât, 54, Bed’ü’l-Halk, 11; Müslim, Sahih, Zikir, 28]
Ve yine bu tesbih ve tahmid kısaca; “Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhi’l-azıym” terkibiyle de okunabilir. Nitekim Ebu Hüreyre’den (r.a.) gelen bir rivayet şöyledir:
“Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ‘İki kelime vardır; dile hafif, terazide ağır, Rahmân’a da sevgilidirler. Bunlar, ‘Sübhânallâhi ve bihamdihî, sübhânallâhi’l-azıym (Allah’ım, Seni hamdinle tesbih ederim. Azıym olan Allah’ım, seni tenzih ederim)’ kelimeleridir.” [Buharî, Sahih, Deavât, 65, Eymân, 19, Tevhid, 58; Müslim, Sahih, Zikir 31; Tirmizî, Sünen, Deavât, 61]
Ayrıca aşağıdaki linklere de mutlaka bkz. ve dikkatle okuyup anlamaya, anladıklarınızla da âmil olmaya çalışınız.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2393-esmaul-husna.html
selamun aleyke Hocam 2 sorum var belki sitede cevapları vardır ama aradım bulamadım 1.çalgılı düğünlere katılmanın hükmü nedir biz inancımız gereği ne kadar gitmesek de insanlar delil istiyorlar 2.kaç gün kalacağına hiç karar vermeden yola çıkan insan seferi olur mu belki 1 hafta belki 2 hafta diye yola çoksa mesela namazları nasıl kılmalı Allah razı olsun cevaplarınız için
Soru: Duhan tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
1. Çalgılı düğünden kastınız nedir? Sorma lüzumu hissettiğinize göre herhalde def gibi mubah olabilecek cinsten bir çalgı değildir. Haram kategorisine giren çalgıların çalındığı yerde ise Müslümanın ne işi olabilir? Binaenaleyh kâmil bir mü’min, böyle bir uygulamaya rıza göstermediğini, kabul etmediğini, vebal ve mes’uliyet de yüklenemeyeceğini belirtmeli, o düğüne gitmeyerek açık tavrını ortaya koymalıdır.
Sorunuzun geniş ve etraflıca cevabı için bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/524-dugunlerde-calgi-muzik-sakal-ve-biyik-hakkinda.html
2. Kaç gün kalacağı / sefer müddeti kadar kalıp kalmayacağı belli olmayan insan, bu durum bi şekilde tebellür edinceye kadar seferidir.
Yolculuk hükmünün uygulanması, oturulan yerin yola çıkıldığı yöndeki evlerinden ayrıldıktan ve en az üç günlük bir yere gidilmesine niyet edildikten sonra başlar. Onun için bu evler tamamen geçilmedikçe ve sefere niyet edilmedikçe, sefer hali başlamış olamaz.
Bir misafir, bulunduğu yerde onbeş gün durmayı niyet etmeyip bugün, yarın çıkacağım diye uzun zaman orada kalacak olsa, yine misafirlik hükmünden çıkmaz. Öyle ki, bir beldeye gidip belli bir işini gördükten sonra dönmek kararında olan bir kimse, o işin onbeş günden az bir zamanda yapılamayacağını bilmedikçe yine sefer hükmünden çıkmaz, mukim sayılmaz. Eğer onbeş günden önce bitmeyeceğini biliyorsa, niyet etmese bile mukim sayılır.
Sefer mevzuu ile ilgili olarak lütfen aşağıdaki linklere ve o linkler içinde gösterilen diğer linklere de bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3218-ogrenci-ve-memurun-seferiligi.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2987-gecici-gorev-sefer-ve-namaz.html
Soru: Osman tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Dinimizde yasak kılınan şeyleri yapmak / imâl etmek günah olduğu gibi, böyle şeylerin yapılmasına-yayılmasına-satılmasına rıza göstermek ve kullanıp yardımcı olmak da günahtır.
Binaenaleyh, ticarî maksatla / para kazanmak gayesiyle de olsa mecbur / zorunlu olmadıkça başka bir dinin şiârı durumundaki haç vb. şeylerin satılması, alınması, herhangi bir eşya üzerinde bulundurulması da caiz değildir.
Eğer sökülüp atılması mümkünse çantanın üzerinden kaldırıp atınız. Eğer sökülmesi imkânsız, renk ve desen olarak bulunuyorsa, o takdirde daha koyu bir boya ile onu belli olmayacak şekilde kapatıp kaybediniz. Aksi halde onu kullanmayınız!
Sorduğunuz meseleyle ilgili olarak aşağıdaki linkleri lütfen okuyunuz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2285-hac-isareti-olan-logolar.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/624-hac-isaretli-formalar.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1931-uzerinde-hac-bulunan-elbiseleri-giymek.html
Selamun Aleyküm, Hocam Hanefi bir ailenin oğlu Caferi diye adlandırılan şii yanlısı bir ailenin kızıyla evlenmesinde dinen bir sakınca var mıdır? Alenen olmasa da Hz ömer r.a. - Hz ebu beki ve Hz aişe annemizi sevmiyorlar ve ilginç olan tarafı ise evlerin de boy boy Humeyni'nin resimleri mevcut.
Soru: sencer tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bilmiyorum kaçıncı kez oldu-olacak ama, maalesef gene aynı şeyi hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Ne olur, bir meseleyi sormazdan önce lütfedip sitede araştırıveriniz. Bk.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3188-caferi-alevi-ile-evlilik.html
***
Ayrıca hatırlatmak isteriz: “Ashâb-ı kirâmın cümlesini sevenler, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’tandır. Bir kısımnı sevmeyenlere Râfızî denir. İmam Ali Hazretlerini (r.a.) sevmeyenlere Havâric denilmiş… Bu, kazıyye-i muhkeme (tam, sağlam, kesin hüküm) haline gelmiş ve zaman hükmünü icra etmiştir (gerekeni yerine getirmiş, bu böyle kabul edilegelmiştir).” [Ali Erol, Hatıratım, s. 79]
Ashab-ı kiramdan muayyen şahıs-zât olarak Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Âişe (r.anhum) validemizi sevmemek Ehl-i Sünnet akîdesiyle bağdaşmaz. İsimleri zikrolunan zevat-ı kiramın kim oldukları, manevi derece ve mertebelerinin ne denli yüksek olduğu hemen her Müslümanca mâlumdur. Sözünü ettiğiniz kişilerin, üstüne üstlük bir de Humeynî gibi bid'at ve dalâlet ehli birilerine muhabbet -tabiri caizse- işin tuzu-biberi, meselenin bam teli gibidir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Kişi sevdiğilme beraberdir” buyurmuşlardır. Ne diyelim, eğer hidayete kabiliyetleri varsa Allah (c.c.) hidayet etsin, yoksa sevdikleriyle birlikte haşreylesin.
Allâme-i Taftazânî (rh.) hazretleri, meşhur ve mâruf eseri Şerhu Akaid’de:
“Selef (sahâbe ve tâbiûn) Hz. Osman'ı, Hz. Ali'ye (r.anhuma) üstün tutma hususunda tevakkuf ettiler. Şöyle ki: 'Tafdîl-i şeyhayni, muhabbet-i Hateneyni (Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in (r.anhuma) diğerlerine üstünlüğü, iki damad Hz. Osman ve Hz. Ali'nin (r.anhuma) çok sevilmesini) ve insafı Ehl-i Sünnet’in alâmetlerinden kıldılar.' demiş ve hılafet sıralarını aynen kabul etmiştir. [Hâşiyetu'l-Kestellî, alâ Şerhi'l-Akâid, s. 179]
Diğer bazı temel eserlerde de yukardakine benzer şekilde fakat son maddesi farklı olarak şöyle denilmiştir: “Alâmâtu Ehli's-Sünneh: Tafdîlüş-şeyhayn, (Ehl-i Sünnet’in alâmetleri; Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i tafdîl / üstün görme) ve hubbü’l-hateneyn, (Hz. Osman ve Hz. Ali’yi de sevmek) ve meshun ale’-huffeyn (mest üzerine mesh etmektir.”
Bu mevzuda bir başka husus;Halifelerin hilafetini kabul etmemek de kişiyi dinden çıkarmaz, ancak ehl-i bidat yapar.
Akaid ulemamızın yani usûlüddîn âlimlerimizin, isimleri zikrolunan muayyen zevata sebbedenin durumu hakkında farklı görüşleri var. Küfrüne hükmeden de, sapıklıkla itham eden de mevcut. Şer’î cezası bakımından da, “Men sebbe’r-rasûle yuktel ve men sebbe’s-sahabete yücled: Peygambere söven öldürülür, sahabeye söven celde / sopa cezasıyla cezalandırılır, kamçı veya değnekle dövülür” denilmiştir.
***
Sahabenin fazileti hakkında gelen bazı hadis-i şerifler
“Muhammed’in (s.a.v.) ashabına sebb etmeyiniz (sövmeyiniz, hakarette bulunmayınız). Çünkü onlardan birinin bir saatlik ameli, sizden birinizin bir ömürlük amelinden daha faziletlidir.” [el-Askalânî İbn Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, Beyrut ty. IV, 46; Ayrıca bkz. İbn Mâce, Sünen, II, 1334]
“Muhammed’in (s.a.v.) ashabına sebbetmeyin. Onlardan birinin bir saatlik makamı, sizden birinizin bir ömürde yaptığı amelden daha hayırlıdır.” [İbn Mâce, Sünen, I, 57 (162. hadis); Tefsîru’l-Kurâni’l-Azim, II, 301]
“Ashabıma sebbetmeyiniz (hakaret etmeyiniz), sizden birisi Uhud dağı kadar altın infak etseydi, ashabımdan (birinin verdiği) yarım müde ulaşamazdı.” [Bkz. Ebû Davud et-Tayâlisî’nin müsnedi, hadis no: 21, 83; Ebu Davud, Sünen, 39. Kitab. Bab, 10; Sahîhu’t-Tirmizi, Hadis no, 2165; Kenzü’l-Ummâl, H. no: 32469]
Hadisin Buhari’de geçen şekli de şöyledir:
“Ashabıma sebbetmeyiniz, sizden birisi Uhud dağı kadar sadaka vermiş olsa, onlardan birinin bir müd, yarım müd sadakasına ulaşamaz.” [Buharî, Sahih, Fezail-i Ashabı Nebi, IV, 195; Ayrıca bk. Râmûzu’l-Ehâdîs, 1937]
“Ashabımın kötülüklerini anmayın ki, kalpleriniz onlar üzerine (onlara sevgi hususunda) değişmesin. Ashabımın iyiliklerini anın; ta ki, gönülleriniz (onlara) ülfet etsin.” [Deylemi, İbn Ömer'den, Râmûzu’l-Ehâdis, s. 441, H. no: 5859; İbn Mâce, Sünen, I, 47]
“Allah’ın kullarını üzmeyin, onları ayıplı duruma sokmayın, avretlerini (hoşa gitmeyecek gizliliklerini) araştırmayın. Kim Müslüman kardeşinin avretini araştırırsa, Allah da onun kusurunu arar, hatta evinin içinde onu halka rüsvay eder.” [Ahmed b. Hanbel, Sevban’dan (r.a.); Râmûzu’l-Ehâdîs, s. 465, No: 5777]
“Ashabıma sövenleri, görürseniz, ‘Allah’ın lâneti kötünüz üzerine olsun.' deyiniz." [Tirmizi, İbn Ömer’den, Râmûzu’l-Ehâdîs, s. 47. no: 622, Ayrıca bk. Hayâtu’s-Sahâbe II, 560-561]
“Hiç şüphe yok Allah Teâla benim için sahabeler seçti (insan etti.) Böylece onlara ashabım, damatlarım, kayın pederim ve ensarım (yardımcılarım) kıldı. Yakında onları noksanlayan, onlara sebbeden (sövüp sayan, tahkir ve tenzil eden) bir topluluk da gelecek. Eğer siz onlara (onların devrine) ulaşırsanız, onlara kız alıp vermeyin, onlarla birlikte yiyip içmeyin, onlarla namaz kılmayın, (öldüklerinde) üzerleri ne de namaz kılmayın.” [Râmûzu’l-Ehâdîs, s. 86, No: 1196; Hayatu’s-Sahâbe II, 561; Tefsîru’l-Kurâni’l-Azim IV, 205, 306; Şerhu’l-Akîdeti’t-Tahâviye, II, 691, 694, 698; İbn Mâce, Sünen, I, 97]
“Ashabım ve sıhrlerim (evlilik yoluyla oluşan akrabalırım) hakkında beni muhafaza ediniz; kim onlar hakkında beni (hukukumu) muhafaza ederse, Allah Onu dünya ve ahirette muhafaza eder. Kim de onlar hususunda beni muhafaza etmezse, Allah ondan yüz çevirir (rahmet nazarıyla bakmaz), onu azabla yakalaması da yakındır.” [Feyzu’l-Kadîr, I, 197, II, 512]
“Şüphe yok Allah beni (diğer insanlar içinden) seçti. Benim için de (büyük, çeşitli ve farklı vasıfları bulunan) sahabeleri seçti. Arkasından onlar içinden bana vezirler ve sıhrler ve ensar verdi. Kim onlara (ashaba sebbederse / tahkir eder, küçük düşürür, düşmanlık ederse) Allah’ın meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Kıyamet günü de ondan hiçbir ameli kabul olunmasın.” [Râmûzu’l-Ehâdîs, s. 86, H. no: 1197; Ayrıca bk. Hayâtu’s-Sahâbe II, 560]
“İnsanların en iyileri benim asrımdakilerdir. Sonra onları takib edenler, sonra onları takib edenler.” [Benzer hadisler için bk. Müslim, Sahih, Hadis no: 210, 215; Ebû Davud, Sünen, 39. kitab, bab 39; Tirmizî, Sünen, 31. kitab, bab 45; Râmûzu’l-Ehâdîs, 1937, 3501 no’lu hadis]