Selamün aleyküm. Hocam müslüman ve ünlü bir yazarımız, yaşlı, bilgili, bilge ve tecrübeli bir basın büyüğümüz bugünkü yazısında sorular ve cevaplar halinde bir yazı yazmış.. Onlardan biri dikkatimi çekti: “S. İsrail’in durumu ne olacak? C. Onun varlığı yüz seneyi bulmaz.” demiş, sormak istedim. Bu konuda onun verdiği cevaba, Yahudilerle Filistinlilerin durumu hakkında da ekleyeceğiniz bir şey varsa ve paylaşırsanız memnun oluruz?
Soru: Kaan Keleş tarafından gönderildi. Kategori: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Değerli kardeşim;
Sorunuzun kısaca cevabı, eski müftülerimizden merhum Ali Erol bey’in, üstâzı-üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden dinleyip derlediği “Hatıratım” isimli eserde şöyle ifade olunmaktadır:
“Millet-i Yahûd, hükümet kuramayacak diye [bir] kayıt yok. Mutlak hezîmet ve topyekün mahvolmaları hakkında hüküm var. (Sûre-i En‘âm, ayet: 18)” [A.g.m. ve eser, s. 49]
Mevzubahis olan ayet-i celilenin metin ve meali şöyle:
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
Meali: “Kullarının üstünde qaahir O, hakîm O, habîr O. (Yani O Allahu zû’l-Celâl, kullarının üstünde eşsiz kahr, galebe ve tasarruf sahibidir. O, yegâne / biricik / tek hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyla-tamamiyle kemâliyle haberdârdır.)” [En‘âm suresi, 18]
Hâsılı, günü geldiğinde Rabbimizin (c.c.) onları topyeküm mahvetmesi mukadderdir, muhakkaktır. Bunda zerre miktarı şüphemiz yoktur, olamaz da… Bakmayın bugünkü şımarıklıklarına… Mîadlarının dolması yakındır. Bu büyük felaketten kaçış mümkün değildir.
Müslümanların Yahudilerle büyük bir savaşının olacağını bildiren hadis-i şerife nazaran, bu ders vermenin Müslümanlarca yapılacağı anlaşılır. Nitekim Ömer bin Hamza’nın (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
"Sizler Yahûdîlerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hatta taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahûdî’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.” [Müslim, Sahih, Fiten, 80]
Bu hususta gelen başka rivayetler de vardır. Abdullah bin Ömer (r.anhuma) anlatıyor: Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki:
"Yahûdîler sizinle savaşacaktır! Fakat netîcede siz onlara musallat kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki, bir kaya parçası; ‘Ey Müslüman! Şu arkamda duran kişi bir Yahûdî’dir. Onu öldür!’ diye haber verecektir.” [Müslim, Sahih, Fiten, 81]
Ebû Hüreyre (r.a.) de, Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek)Yahudileri öldürecekler. Öyle ki; Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç, ‘Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber verecektir. Sadece garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” [Müslim, Sahih, Fiten, 82]
Evet, ahirzaman Peygamberi Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor:
“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, 'Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.'diyecek. Sadece garkad ağacı haber vermeyecek; çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.” [en-Nihaye, c.1, s. 87, 103, 104, 117; İbn Mâce, c. 2, s. 1363; Müslim, Sahih, c. 4, s. 2239]
Bu sembolik ifadelerden Yahudilerin dışındaki bütün insanların Yahudilerin imhasına yardım edeceği manası çıkabilir. Çünkü onların fesadı bütün insanlık aleyhinedir. Ancak şu andaki Müslümanlar, zahirî güç itibariyle -maalesef- böyle bir zafer elde etmekten çok uzak gibi gözükmektedirler. Fakat unutmamak lazım; her şey Rabbimizin (c.c.) yed-i kudretindedir. O, her şeye kadirdir. Dilerse bu zaafiyet içerisde dahi Müslümanları galibiyet ve muvaffakıyete ulaştırır.
Hadis-i şerifte adı geçen garkad ağacı, Kâmus’ta “Sincan dikeni” veya “Yahudi ağacı” olarak belirtilir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde ise Karaçalı, Karadiken, Kunar, Çalıtohumu, Çalıdikeni, Çeşmizen ve Hz. İsa (a.s.) dikeni gibi çeşitli isimler altında tanınır. Boyu iki-üç metre olan bu ağacın Lâtince ismi “Palıurus Spına Chrıstı”dir.
Tehlikeli dikenlere sahip olan bu ağaç, Filistin havalisinde Yahudiler tarafından hâlen çok yaygın bir şekilde dikilmektedir...
Ama başa dönecek, sadede gelecek olursak; söz konusu yazıda belirtildiği gibi bu süre ‘yüz seneyi bulmaz’ mı, yoksa daha az ya da daha fazla mı olur? Onu bilemeyiz. Bu husus gayba dair bir meseledir. Gaybı ise ancak Cenab-ı Mevlâmız bilir, bir de başta Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere O’nun bildirdikleri, vârislerinden haber verdikleri bilebilir.
***
İsrail-Filistin meselesi
Bu çatışmalar ya da ‘zulüm sürgit devam etmez’. Bunda şüphe yok. Dinî eserlerimizde, ‘küfür devam eder, ama zulüm devam etmez’, diye meşhur bir söz vardır. Yahûdiler ve zulüm deyince de Filistin’i hatırlamamak mümkün mü? Filistin neredeyse, yüzyıla yakın süredir Yahûdi baskı ve işkencesi ve de katliâmı altında inim-inim inliyor. Dilerseniz bunun sebebi üzerinde de bir nebze duralım.
Evet ‘Küfür devam eder, zülüm devam etmez’ umdesi / prensibi gösteriyor ki, İsrail sadece zalim değil aynı zamanda, cumartesi yasağını çiğnediği gibi, kendi inanç esasları bakımından da küfürlerini sürdürüyor.
Keza, bizim için çok uzun gelen bir süre Allahu Teâla için çok kısadır. Hani, “Devlet tavşanı kağnı arabasıyla da tutar” şeklinde bir söz vardır. Bunun manası şudur: Devletin acelesi yoktur, çünkü suçluyu er-geç yakalayıp cezalandıracağından emindir. Allahu Teâla'nın sabrı ise devletin sabrı ile elbette mukayese bile edilmez. O’nun için -hâşâ- biz kullara mahsus olan suçluyu yakalayamamak gibi durum da söz konusu değildir. Allah için bir insanın dünyadaki ömrünün hepsi zulümle geçse bile, yine bu kısa bir süredir. Çünkü buna mukabil ahirette zâlimleri çok büyük bir azap beklemektedir!
Ve yine “O kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin kendileri hakkında hayır olduğunu sanmasınlar. Onlara mühlet vermemiz, günahlarının artması içindir. Onları zelil ve perişan eden bir azap vardır.” [Âl-i İmran suresi, 178] mealindeki ayet-i celilede ifade buyrulduğu üzere, ‘Allah zalimleri imhal eder (onlara mühlet verir) , fakat asla ihmal etmez (cezasız bırakmaz).’ Bilakis yaptıkları zulüm gayretullah'a dokunduğu için, onların cezayı daha fazla hak edecekleri suçları işlemelerine biraz daha fırsat tanıyor. Cehennem’deki kendileri için mukadder olan derekeyi, azabı hak etmeleri için iplerini gevşetiyor!
Ayrıca bir husus da şudur: Allah'ın zalimlere gazabının ve mazlumlara yardımının bir an önce gelmesi için, mazlumların da yardımı hak edecek, buna lâyık olacak bir pozisyon sergilemeleri icap eder. Gerek Filistinlilerin kendi aralarındaki tefrika olsun, gerek onların kardeşleri olan diğer İslâm ülkelerinin perişanlığı / dağınıklığı olsun, gösterdikleri zillet ve pısırıklık zulmün devamına davetiye çıkarmıyor mu? Bu soruyu da kendi kendimize sormaktan çekinmeyelim. Belki de meselenin bamteli burasıdır.
Dinleri, vatanları, ırz ve namusları uğrunda ölenler, inşallah şahadet şerbetiyle Allah'ın huzuruna varmışlardır. Fakat hayatta olan Müslümanların dağınıklığı, zalimlere taraftarlıkları, bilerek-bilmeyerek maddî ve manevi yardımları, onları da bu zulme ortak etmiyor mu? Dolayısiyle Filistin’in, bütün İslâm âleminin, hatta topyekün dünya milletlerinin kurtuluşunu geciktirmiyor mu? Bu soruları da yine aynanın karşısına geçip bütün samimiyetimizle kendi kendimize sormamız, âlem-i İslâm’ı sorgulamamız gerekmiyor mu?
Lütfen şu linkteki 3 no’lu cevabî yazıya da mutlaka bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3225-mumeyyiz-mucazat-beni-israil-ne-demek.html
Ayrıca şu linke de bir atf-ı nazar ediniz:
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/705-filistin-de-teror-olaylari.html
Sonuç olarak eğer başa dönecek olursak, mevcut duruma nasıl gelindiğini, hangi tarihî hataların, siyasi-idari yanlışların, içtimai kusurların işlendiğini de hatırlamamak mümkün mü? Abdülhamid Han Cennet-mekân hazretlerinin Yahûdilerle olan Filistin mücadelesini unutabilir miyiz!
Her neyse, işin bu yönü de apayrı bir ıztırap tablosu… Tarihçilerimiz ve ilim adamlarımız zaten hemen her fırsatta dile getiriyorlar. Biz sadece hatırlatmış olduk.
***
Yahûdilerin fesat ve azgınlıkları, ceza ve azapları
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in penceresinden Yahûdilerin azgınlık ve bozgunculuklarını, buna mukabil çekecekleri azap ve ıztırapları da, hulâsaten İsrâ suresinin 4-8. ayetlerinde görebiliriz. Buyuruyor ki Rabbimiz (c.c.):
“Biz, Benî İsraîl’e (İsrailoğulları'na) Kitap’ta (Tevrat’ta) şu kazıyyeyi de takdir ettik (hükmü verdik): Şüphesiz siz Arz’da (arz-ı mukaddeste / yeryüzünde) iki kerre fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibre kapılıp kabaracak, böbürleneceksiniz’ diye bildirdik.
“İşte o ikiden birinci(nin) va'de(si / fesadlarının ceza vakti) gelince (muharebede) çok çetin bir kuvvete sahip / mâlik olan kullarımızı üzerinize musallat kıldık da, onlar evlerin aralarına kadar girip (sizi) araştırdılar. (Bu), yerine getirilmiş bir va'd (gerçekleştirilmesi muhakkak olan bir söz, bir azap) idi.
“Sonra bunlara karşı size tekrar devlet ve galebe (güç-kuvvet, galibiyet ve zafer) verdik. Servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.
“Eğer iyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Şayet kötülük ederseniz (yine) kendinize kötülük (etmiş olursunuz). Artık diğer (cezanın) vâde(si) gelince, yüzlerinizi kötülesinler (yüzünüzü kara etsinler, sizi üzüntüye soksunlar), mescid(iniz)e (Süleyman Mâbedi'ne) birinci defa girdikleri gibi gir(ip tahrîb et)sinler, galebe ve istilâ ettiklerini mahv ettikçe etsinler (ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler), diye (başınıza yine düşmanları gönderdik, musallat ettik).
“(Eğer tevbe ederseniz) Rabbinizin size rahmet edeceğini umabilirsiniz. (Eğer tekrar fesada) dönerseniz, biz de (sizi cezâlandırmıya) döneriz. Biz Cehennem’i kâfirlere bir zindan kıldık / yaptık.” [İsrâ suresi, 4-8]
Bu ayet-i kerimelerin meali üzerinde, tefsir ve te’villeri hakkında, söz konusu meseleyle ilgili tezekkür-taakkul ve tefekkürde bulunabilir, tarihî açıdan dünya harpleri öncesini, göçleri-sürgünleri özellikle II. Dünya Harbini ve Yahûdilerin bu tablodaki yerini-durumunu nazar-ı dikkate alıp belli bilgi ve değerlendirmelere sahip olabiliriz. Onun için de lütfen tefsirlere müracaat ediniz. Onların ne menem (ne çeşit, ne türlü) bir güruh olduğunu mutlaka iyi belleyiniz.
Yemek yediğimiz mekânlarda,kadere isyan mahiyetli şarkılar çalınabiliyor.Bu gibi yerlerde nasıl davranmalıyız?Muhatabımız nâ mütesettir bir hanım olursa dâhi îkâz etmemiz gerekir mi,zarúri konuşmaya girer mi bu husus?
Soru: Deniz tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Öncelikle hatırlamakta fayda var; ‘kadere iman, imanın temel şartlarındandır.’ Buna isyan söz konusu değildir Müslümanın amentüsünde… Ne inanç, ne amel, ne de ahlâkî bakımdan… Sözle de olsa, fiille de olsa, hatta ima ile dahi olsa şiddetle kaçınmak lazım.
Madem Müslümansın, dinî hassasiyete sahipsin, kadere iman meselesinin ne kadar nazik ve ciddi olduğunun farkındasın; o halde neden oradasın? ‘Bu ne perhiz ne lahana turşusu’ demezler mi adama…
Farz edelim ki, anlamadan-bilmeden-araştırıp soruşturmadan böyle bir yere girdin. Oradakileri ikaz edip bilgilendirmen, dolayısiyle bu duruma engel olman mümkünse şayet, onu yap. Yoksa hiç durma orayı terk et. İraden elinde değil mi? Silah zoruyla seni zorlayan mı var? Hiç oturup yemek yiyecek temiz ve uygun bir mekân mı kalmadı Allah aşkına!
Ayrıca hangi zaruri konuşmadan bahsediyorsun! Dininin selameti için elbetteki muhatabının kim olduğu da, dininle alakalı mâruz kaldığın diğer tehlikeli durum ve ortam da önemli. Öyle değil mi? Öyle değil diyorsan, ‘bunları niçin soru mevzuu yapıyorsun’, diye sormazlar mı insana..?
Sadedinde olduğumuz meseleyle ilgisi bakımından lütfen aşağıdaki linke de mutlaka bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2561-bazi-karikaturlere-gulmek.html
selamün aleyküm. Biz size güvenip, itimat edip sorular soruyoruz.Siz de aydınlatıyorsunuz; sağolun.. Sizi veya başka ehli sünnet alimlerini tanıyamayanlar, ehli sünnet olmayan birtakım hocaların peşine takılıyorlar. Benim sizden öğrenmek istediğim ….... gibi tvlerde çıkan hocalar hakkındaki kanaatiniz nedir? Ekranlarda kimi dinlemeli, kimlere dikkat etmeli? Herkesin istifade edebileceğini düşünüyorum. Aydınlatırsanız sevinirim.
Soru: HARUN. tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
İtimadınız için teşekkür ederim. Bizim yapmaya çalıştığımız da, o itimada liyakat yönünde gayret sarfetmekten ibarettir. Rabbim (c.c.), birbirimizden istifade ve istifazadan mahrum bırakmasın. Rızasına muvafakatten kıl ucu kadar dahi ayırmasın. Bu bir…
İkincisi, kim kimin peşine takılır, kimlerin arkasından gider ona da kimsenin bir diyeceği olmaz / olamaz elbette… Herkes hür iradesiyle hareket eder. Sünnetullah dediğimiz İlahi kanun böyle... Kimseye icbar yok. Hidayet de dalalet de belirtilip bildirilmiş, dileyen dilediğine tâbi olur. Sonunda da karşılığını ona göre alır.
Üçüncüsü burada şahıslar / isimler üzerinde fazlaca konuşmanın / yazıp çizmenin faydadan ziyade zararı tevlid edeceğinin şuurunda olmamız lazım. Aklı olan ve iman emriyle muhatap bulunan herkesin belli ölçüler dâhilinde kimin ne olduğunu bilmesi, at izi ile it izini birbirine karıştırmaması gerekir. Çünkü söz konusu şahıslar saklıda-gizlide değil. Onlar da her şeyi alenen yazıp çiziyor, konuşuyor. Ehl-i Sünnet caimasının itikatta-amelde-ahlâkta ölçüleri bellidir. Bu kıstaslarla / kriterlerle ölçüp biçecek ve tartacağız ki, kimin ne olduğunu anlayabilelim. Yoksa tek-tek bir şeyler avlamanın zararı faydasından çok daha fazla olur.
Mesela atalarımız âmiyâne tabirle ne demiş; “Kılavuzu karga olanın burnu b..tan kurtulmaz.” Yani insan, kendine örnek aldığı ve peşine düştüğü kimseye dikkat etmelidir. Onda eğer üstün meziyetler varsa ne a‘lâ… Aksi halde kötü kimsenin arkasına düşen kişinin başı dertten kurtulmaz. Hele ki bu kılavuz-rehber, maddî-dünyevî alanda değil de, manevi-uhrevî sahada ise felaket fevkalâde büyük demektir. O bakımdan yine atalarımızın deyimiyle, ‘Yandı gülüm keten helva: iş işten geçmiş, tavşan yamaca geçmiş, fırsat kaçırılmış’ demektir. Çünkü insanın -Allah korusun- ebedî hayatı mahvolmuştur.
Peki, isimlerini zikrettiğiniz mûmâ ileyhlerin dinî ilimler sahasındaki kılavuzları kimdir?
İbn Teymiye değil mi?
İbn Teymiye kimdir?
Vehhabiliğin fikir babası!
O halde bunları burada uzun uzadıya tahlil edip tenkide tabi tutmanın faydası ne olacak?
Zira İslâmî ilimlerde temel kaidelerdendir; “Mârûf ve meşhur olan şeylerin isbatı gerekmez.” Maamafih bir link vereyim, diğerlerini de kendiniz arar, bulur ve ne demek istediğimiz hakkında fikir sahibi olmaya çalışırsınız. Tabii kapalı bir taraf kalmışsa şayet…
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/522-feraiz-ve-mustafa-islamoglu.html
Ayrıca şu linki de dikkatle okuyunuz:
http://belgelerlegercektarih.net/mustafa-islamoglunun-teorisini-curuten-yazi/
Binaenaleyh bakacaksın; kişinin itikadî-amelî-ahlâkî (manevi-tasavvufî) ölçülerinde kaynakları-dayanakları kim, konuşma ve yazışmalarında Ehl-i Sünnet’e aykırılık var mı, yok mu? Varsa uzak duracaksın. Yoksa da zâhirî ilim noktasından -şayet mecbur kalmışsan- ihtiyacın kadarını alıp uzaklaşacak, o tehlikeli mahalde fazla oyalanmayacaksın. Ahlâkî / manevi mevzuları ise meşrebinle alakalı kişilerle konuşacak, onlardan faydalanma yoluna gideceksin.
Bununla beraber yukarıda da hatırlattığımız gibi sitemizde, bunlardan bazılarıyla alakalı açıklamaların, ikazların / uyarıların olduğunu da bilmenizi isterim. Ama bu ifadelerinizle bir nevi onları da okumadığınızı itiraf etmiş olmuyor musunuz? Bilmiyorum, yazılanları okumak, siteya girip arama penceresinden soruşturuvermek bu kadar mı zor?! Oysa bu mevzularda (Ehl-i Sünnet itikadı-ameli-ahlakı ve tarihî-içtimaî, hatta aktüel alanlarda) ölçü olabilecek bir yığın makale, soru-cevap, araştırma yazıları mevcut sitemizde... Lütfen bkz. dikkatlice okuyunuz.
Hakikaten rica ediyorum; ne olur, artık “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur” üslûbundan kurtulmaya birazcık gayret gösterelim.
selamlar hocam.. Bizlere hangi kitapları okumamız gerektiğini önem sırasına göre en elzem gördüklerinizi kitap ve yazar isimleriyle birlikte madde madde sıralayabilir misiniz? Güzel bir kitap listesi önerilerinizi bekliyorum. Selametle..
Soru: HARUN. tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Okunması gereken kitapların öncelik sıralamasını kısaca;
- İtikadî,
- Amelî,
- Ahlâkî olarak üç temel madde halinde ta’dâd edebiliriz.
Sonra da ihtiyaca göre ilmî, tarihî, içtimaî (sosyal), kültürel… alanlarda ilerleyebiliriz. Hatta mümkünse, alt yapımızın durumuna göre hepsini birden, biribirlerini tamamlar mahiyette götürebilirsek, böylesi çok daha yararlı ve verimli olur.
Burada kitap listesi sunmak basit... Ama bu aynen ezbere ilaç tavsiyesi gibi olur. Yanlış ya da en azından fayda yönünden arzu edilen neticeyi / semereyi vermeyebilir. Zira kimin alt yapısının ne seviyede bulunduğunu, hangi dallarla ilgilendiğini, ihtiyaç ve merakının hangi yönde olduğunu bilemeyiz ki, şu listeyi al ona göre oku diyebilelim.
Binaenaleyh 30 yıla yakın Fazilet Neşriyat’ta çalışmış ve oradan emekli olmuş birisi olarak, öncelikle müessesemizin yayınladığı kitapları tavsiye edebiliriz.
Keza ardından da Çamlıca Kitap’ın neşrettiği eserleri okumanızı, sıralama ve tavsiyeler hususunda da kendilerinden yardım almanızın faydalı ve isabetli olacağını söyleyebiliriz.
Ve yine yayınevlerinin kitap kataloglarını takip ve tetkik edip, ihtiyacınız olan sahih / sağlam eserleri temin ederek okuyup istifade edebilirsiniz.
Ayrıca okumayla ilgili kaleme aldığımız önceki yazıları ve o yazıların içinde verdiğimiz linkleri dikkatle okuduysanız şayet, zaten oralarda böyle bir listenin varlığını görmüş olmanız lazım. Onu da nazar-ı itibara alabilirsiniz. Onları dahi okumadıysanız, bunları durmadan konuşmanın-yazmanın kime ne faydası olur?! Arapların dediği gibi, “Kellim kellim lâ yenfa‘: Konuş konuş faydasız ” durumuna düşmüş oluruz ki, kanaatimce en vahimi de budur!
Vesselâm…
Hocam, malumunuz umre hazırlığı var. Resimde görüldüğü gibi bir terlik (sandalet) almıştım. Bazı hocalarımız diyorlar ki, bu, umre yaparken ihramın altına giyilmez. Açıkcası bununla umre olmaz diyorlar. Öyle bir şey var mı? Bunu değiştirmemiz icap eder mi?
Selam ve dua ile hayırlı günler…
Soru: İsmi bizde mahfuz bir okuyucu tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam. Bizden de bilmukabele hayır-dualar…
Bilindiği gibi, hac ve umre’de ihram yasakları vardır. İhram zaten; hac veya umreye niyet eden kişinin, normal hallerde yapılması mubah olan bazı fiil ve davranışları kendine haram kılması / yasaklamasıdır. Bu yasaklardan bir kısmı vücutla ilgili, bir kısmı giyim-kuşamla, bazıları cinsî yakınlıkla, av yasağıyla ve harem bölgesi ile ilgili yasaklardır.
Bu cümleden olarak, İhram esnasında dikişli elbise ve iç çamaşırı cinsi giyim eşyası giymek, başı kısmen veya tamamen örtmek, çorap ya da topukları ve üstü kapalı ayakkabı giymek sadece erkeklere yönelik bir yasaktır.
Resmini koyduğunuz nesnenin ise üzeri kapalı, topukları da tam olarak açık sayılmaz. Ayağın ön kısmını kapatacak şekilde böyle bir sandalet ya da ayakkabıyı özürsüz giymek yasaktır, caiz olmaz. Ama dikişli olmayan ve topukları yanında ön tarafı da açık olan terlik giymekte bir mahzur yoktur.
Söz konusu yasak fiilleri bilirek veya bilmeyerek ya da unutarak işleyen bir kimsenin ceza olarak bir koyun veya keçi kesmesi / kurban etmesi gerekir. Esasen bu yasakların ihlâli durumunda ihlâl ciddi boyutta ise koyun veya keçi kurban edilmesi, değilse fidye ödenmesi, küçük çaptaki ihlâllerde ise sadaka verilmesi gerekir.
Ceza olarak kesilen bu kurbanın etinden sahibi yiyemez. İfrad hacda bir kurban icap ettiren suçu, hacc-ı kıran yapan hacı işlerse, biri hac öbürü de umre için olmak üzere, iki tane kesmesi lazımdır.
Önemli hatırlatma:
Hac ve umre ile alakalı meselelerde, mutlaka rehberlerinize danışmanızı, onların söyledikleri istikamette hareket etmenizi tavsiye ederiz. Muvafık ve isabetli olan yol budur. Çünkü işin teferruatına siz ve onlar tam olarak vakıfsınız.