"NE OLURSAN OL GEL" DİYEN MEVLÂNA DEĞİLDİ

'Ne olursan ol yine gel' cümlesinin Mevlâna hazretlerine ait olmadığına dair birçok görüş var.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz. Mevlâna hazretlerinin kendine ait birçok özlü sözü olduğu halde kaynağı hakkında şüpheler olan bu söz neden bu kadar çok kullanıyor sizce?

Evet, bu söz son elli yıldır kullanıla gelir olmuştur, öncesinde yoktur. Mevlâna'nın tüm şiirlerinin yer aldığı 1368 tarihli Mevlâna Müzesi'ndeki yazmada bu rubai yoktur. Bilimsel olarak hazırlanan divanlarda yoktur. Çok sonraları istinsah edilen bir yazma nüshanın kenarına sonradan farklı bir yazı ile derkenar olarak yazılmış ve oradan alınarak kullanılmaya başlanmış. Aslında bu rubainin aynısı Mevlâna'dan 170 yıl kadar önce yaşayan Horasan bölgesi mutasavvıflarından Ebu Said-i Ebul Hayr'ın divanında da görmekteyiz. Yine birkaç şairin divanında da bu rubai mevcut. Tam olarak kime ait olduğunu tespit etmek zor, ama Hz. Mevlâna'ya ait olmadığı kesin gibi.

Bu rubaideki anlam insanları öyle kuşatıyor ki, ötekileşmeden, daha önceki yapılan kötü işlerden umutsuzluğa kapılmadan yeni bir başlangıç imkânı sunduğu için insanların hoşuna gidiyor. Bir de tabi turizm amaçlı olarak 'gel' davetiyle Konya'ya gelme söz konusu işleniyor. Ancak buradaki 'gel' sözü vahdete, birliğe ve Yüce Allah'ın davetine, ilahi aşka gel, demektir. Eski yanlışlardan, günahlardan soyunup, tövbe ederek arı duru vahdet ırmağına dalmak için gel, demektir. Bu rubaiden bunların anlaşılması gerekirken adeta 'Mevlâna Türbesine-Müzesine' gel gibi bir anlam yükleniyor, bu da yanlıştır. Kime ait olursa olsun bu rubai 'Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz' ayetinin bir tefsiridir, o şekilde anlaşılmalıdır.

İNSANLAR ŞAİRİN İSTEDİĞİ GİBİ DEĞİL KENDİ İSTEDİĞİ GİBİ ANLIYOR

Mevlana hazretlerinin eserlerinde geçen aşk, şarap, vuslat gibi kavramların, teşbih ve mecazların doğru anlaşılıp anlaşılmadığı noktasında neler söyleyebilirsiniz?

Bu sadece Mevlâna için değil tüm mutasavvıf şairler için geçerlidir. Hatta Divan edebiyatımız şairleri için geçerlidir. Bu anlatımların hepsi metaforik anlatımlardır. Hepsinin bir karşılığı vardır. Mesela 'şarap' ilahi sarhoşluğu, Yüce Allah'ın aşkıyla tüm dünya dertlerinden sıyrılıp sadece O'nu düşünmeyi temsil eder. Mevlâna'nın 'Eşekler arpa suyundan, âşıklar ise ilahi aşk şarabından sarhoş olurlar' dizesi buna en belirgin cevap olabilir. Yine Mevlâna'nın 'ben şarap deyince aklı unutturan dünyalık şarap gelmesin zihnine' demesi de okuyucuyu uyarmadır.

Tabiî ki şiirin içeriğinde metaforik yani remizlerle anlatım hep vardır. Geçmişte bu daha fazla idi. Günümüz anlayışıyla bunları gerçek manalarında anlamak yanlış olur. Zaten bu açıdan bu tarz kelimelerin şiirde kullanıldığı anlamları kapsayan sözlükler yazılmıştır. Oradan istifade ederek bu şiirleri okursak, şairin demek istediğini daha iyi anlar ve yanlış hükümlere varmayız. Bir de bu tarz şiirler için şerhler yazılmıştır. Bu şerhlerden de istifade etmek gerekir. Ancak, maalesef günümüz insanı okuduğu eserlerde istediğini bulmak amacı güttüğü için, şairin istediği gibi değil kendi istediği gibi anlıyor, dışta kalıyor içe ulaşamıyor. Cevizin dış kabuğuna takılıp kalıyor, kırıp içindeki özden faydalanamıyor. 

Röportajın tamamı için bkz: http://yenisafak.com.tr/kultur-sanat-haber/ne-olursan-ol-gel-diyen-mevlana-degildi-09.01.2014-604285?ref=manset-5

*** 

Basından bir başka değerlendirme

Bu rubâî, Mevlâna'nın bütün şiirlerinin yer aldığı 1368 tarihli Mevlâna Müzesi'ndeki yazmada geçmiyor. İlmî olarak hazırlanan divanlarda da yok. “Gel, gel, ne olursan ol yine gel!” diye devam eden bu rubâî, Hz. Mevlânâ’ya ait olan Mesnevî'de de, Divan-ı Kebîr'de de, Mektubât'ta da, Rubâîler'de de geçmiyor. 
Hz. Mevlana bu sözleri kendisi söylemediği gibi, Ebu'l Hayr'dan da iktibas edip eserlerine almış değildir.

Ancak çok sonraları istinsah edilen bir yazma nüshanın kenarına, farklı bir yazı ile derkenar edilmiştir.

Muasır bilim adamlarından Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zülfikar Güngör, Dr. İbrahim Sarıoğlu, Ömer Tuğrul İnançer de bu sözlerin Hz. Mevlânâ’ya ait olmadığını ifade etmektedirler. Ünlü Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı da bir televizyon programında aynı şeyi dile getirdiler. Divan edebiyatı araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. İskender Pala ile tasavvuf tarihi araştırmaları yapan Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç da aynı görüştedir. 

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel!” diye devam eden bu şiir, ilk olarak İran coğrafyasında yetişmiş iki âlimin eserinde yer alıyor. Bunlardan biri Ebû Said Ebu'l-Hayr'dır (v. 1049. Onun Divân-ı Eş'ar'ındaki rubâîler arasında geçer). Diğeri de Bâbâ Efdal-i Kâşî'dir (Efdalüddîn-i Kâşânî, Ö. 1268). 

Bu Farsça rubâîye Harabat'ında yer veren Ziya Paşa, yanına Baba Efdal-i Kâşî ismini yazmış. 

Hâsılı, "Ne olursan ol yine gel…" diye devam eden mısra'ların, nasıl, ne maksatla ve kimlerin çıkarlarına âlet edilmek üzere Mevlânâ'ya atfedildiği aşikâr değil mi?

Go to top