Selamün aleyküm hocam, …… ….. …. ……… …… [bir yazarımız] gazetede sık sık tatlı, meyve, sebze, kıyma, et gibi yiyecekleri tartarken, ambalajın, kutunun veya poşetin darasını almak gerekir, darasını almadan yiyecekle beraber tartmak yanlış olur, caiz olmaz diye hatırlatıp duruyor, bu konunun aslı nedir, bunun bir sakıncası var mıdır? İsim mahfuz

*******

Ve aleyküm selam kardeşim;

Dile getirdiğiniz alış-veriş hususunda adı geçen yazarımız, esas itibariyle haklıdır. Meseleye ihtiyat ve takvâ perspektifinden bakmaktadır. Fıkıh açısından muâmelâtta aslolan, tartıyla satışa sunulan sebze-meyve, kıyma-et, tatlı ve benzeri malların, darası çıktıktan sonra yani ambalajın / kutunun / poşetin dışında istenilen ağırlığın temin edilmesi, sağlanmasıdır. Çünkü müşteri poşeti / ambalajı değil, satışa sunulan malı satın alıyor.

Ancak, kutunun-ambalajın maliyeti bizi ticari açıdan sıkıntıya sokuyor, diyorsanız; ayrıca bunun / bunların fiyatını yiyeceğin fiyatına ekleyerek satmanız daha uygun olur. Aksi halde yiyeceğin değeri üzerinden kutuyu da satmış olursunuz ki, bu durum aşağıdaki ayetlerin umumi hükmüne aykırı düşer:

"Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuç itibariyle de daha güzeldir." [İsrâ suresi, 35]

"Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın. Ve doğru terazi ile tartın. Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın." [Şuarâ suresi, 181-182-183]

Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar.[Mudaffifûn suresi, 1-3]

Bununla beraber, eğer satışın gerçekleştiği, alış-verişin yapıldığı bölgede, satılan malın içinde bulunduğu ambalaj ile birlikte tartılması âdeti / geleneği varsa ve müşterilerce de bu husus kabul edilmiş bir örf haline gelmişse, bunda bir mahzur / sakınca yoktur. Zira örf de şer’î delilerin fer’î kısmına girer, dolayısiyle bu usûl şeriatın dışında bir uygulama sayılmaz. Meselenin fetvâ yönünden hükmü de budur.

N e t i c e

Kanaatimizce bugün ülkemizde, hatta belki de dünyada bu teâmül (davranış, usûl-âdet-yapılageliş, yerleşmiş örf) söz konusudur. Yeter ki, art niyetli olarak müşteriyi aldatmak için herkesin kullanmadığı ağır bir ambalaj kullanılmış olmasın.

Hâsılı, Şer’î delillerde bilindiği üzere Kur'ân ve Sünnet aslî ve sâbit kaynaklar olmakla birlikte, bu ikisi dışında kalan diğer bütün delilleri de, Kur'an ve Sünneti te’vil-tefsir ve tatbik usûlü ve vasıtası olarak değerlendirmek mümkündür. Gene malumdur ki, Kitap, sünnet, icma, kıyas aslî deliller; istihsân, istislah, istishâb, örf, sahâbî sözü, geçmiş şerîatler de fer'î delillerdir. [Bkz. Sava Paşa, İslâm Hukuk Nazariyesi, 11, 47-51 ve diğer usûl-i fıkha dair eserler]

Mevzuu biraz daha etraflıca anlatmak gerekirse, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), "Ben en güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" [İmam Mâlik, Muvatta’, 211] buyurdu. İdare işinde ümmetine örnek olmak için, ashâbıyla istişâre etti. Vahiy döneminde fıkıh kaynakları Kitap, Sünnet, re'y içtihadı idi. Re'y ile içtihad bazan kamu yararına, bazan kıyasa göre yapıldı. Sahâbe döneminde "icmâ" dördüncü delil oldu. [İbn Haldun, Mukaddime, s. 375 vd.] Nasslarla mütenakız olmayan (çatışmayan) örf ve âdet de hukukî teşri'de kullanıldı.

Hicrî II. asır, tâbiîn devridir. Bunlar fıkhın kaynaklarında Kitab, Sünnet, re'y ile içtihad ve icmâ'ı esas aldılar.

Etbau't-tâbiîn ve müçtehid imamlar döneminde (III. ve IV. yüzyılda) fütûhat ve yeni gelişmeler hayatın ve cemiyetlerin / toplumların değişmeleriyle fıkhî içtihatlar / fikirler ortaya çıktı. Çoğu zaman, müçtehitler hariç, her tâbi‘ kendi üstâzının görüşünü delil aldı. Etbau't-tâbiîn ve içtihad devrinde fıkıh çok gelişti, genişledi. İstihsan, örf, maslahat v.b. deliller çıktı. İmam-ı Azam Ebû Hanife'nin (rh.) delilleri Kitab, Sünnet, sahâbe fetvası, İcmâ', Kıyâs, İstihsan, örf iken; İmam Mâlik'in, (rh.) Kitab, Sünnet, sahâbe fetvâsı, Medine icmâ'ı, kıyâs, istihsân, maslahat-ı mürsele, zerayi', örf ve âdet idi. İmam Şâfiî (rh.) Kitab, Sünnet, sahâbe icmâ'ı, sahâbenin ihtilâflı sözlerini ve kıyâsı delil olarak alırken; Ahmed bin Hanbel (rh.), maslahat-ı mürsele, zerayi', istihsân, istihsâb'ı da ekledi.

Görüldüğü üzere edille-i şer'iyye-i asliyye diye ortaya konan dört aslî delilde bütün mezhepler ittifak halindedirler. Farklılıklar sadece fer’i delillerdedir. Bunlar da ümmet için geniş bir rahmmettir, kolaylıktır.

Meseleyle ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz.

http://www.halisece.com/islami-makaleler/312-islam-hukukunun-asli-ve-feri-kaynaklari.html

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/712-usul-i-fikih-fer-i-deliller.html

Go to top