Hocam Selamun alekum  Size 3 sorum olacak.Şimdiden çok teşekkür ediyorum 

1-Kadının soyismini kullanması dinen caiz midir?Dinen caiz olsa bile örf ve adetlerimiz açısından uygunluğu nedir?Kadın ve erkek bu konuda ihtilafa düşse kimin sözü dinlenir?

2Hocam 20 yaşında bir genç olarak hem dini hem sosyal hem kültürel olarak üniversite zamanının verdiği boşlukta biz gençler vaktimizi nelerle değerlendirip neler yapmalıyız?kendimizi geliştirmemiz gereken konular nedir bunları nasıl yapabiliriz?

3-Hocam bu soruyu 2 hafta önce de sormuştum.sizi işlerinizden alıkoymak istemem.üstüne söylenecek başka söz yok ise böyle olduğunu belirtmeniz benim için yeterlidir.kendi yazdığınız yazıyı ve bana verdiğiniz linkleri okudum ayrıca site içindeki tüm yazıları da gözden geçirdim.ama maalesef bir türlü tatmin olamadım.hocam ben istanbulda beykoz çavuşbaşı kursumuzda okumaktayım.siz de bilirsiniz ki bizler batıni olan şeyleri diğer insanlar gibi direkt reddetmeyiz. sizden ricam sorumu cevaplarken.fetva boyutundan ziyade benim anlayabileceğim konunun hikmet kısımlarına değinirseniz makbule geçer.sorumu tekrar açmak istiyorum.örneklerle inşallah; Hocam dünyada milyarlarca insan var hepsinin farklı ülkesi,farklı kültürü,farklı ailesi,farklı zekası,karşılaştığı farklı problemler sorunlar oluyor.bazılarımız dini bulma benimseme yaşama noktasında farklı dış etmenlere sahibiz örnek vermek istiyorum a)hocam benim anne ve babam beni 6.sınıfta dini eğitim almak üzere yurtlara göndermiş.kardeşi olan amcam ise babam kadar muhafazakar değil.çocukları ise ona göre pek bişeyden haberleri yok. burada kuzenim benden şanssız durumda değil mi? b)gayrimüslim ülkede veya ailede doğanların durumu gibi vs? c)aslında hocam dışarıda dolaşırken bu soru daha çok aklıma geliyor bi bakıyom dışarıda çocuklar dileniyor diyorum bu çocuklarla ben bir miyim veya futbol izliyorum ünlü futbolcular var.ama adam hayatını futbola vermiş bu yönde eğitmişler onu . siz  sorumu anlamışsınızdır saygılarımla..

Soru: ahmet yıldız tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap

*******

Ve aleyküm selam.

1. İslâm’da erkek veya kadın her insan, baba soyu ile anılır. Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in beyanı ve emri böyledir. Kişinin kendi babasına nisbet edilmesi esastır. [Bkz. Bakara suresi, 233; Ahzâb suresi, 5]

Soyadı” meselesinin tarihi henüz yenidir ve İslâm tarihi boyunca uygulanmamıştır. "Soyadı" kişinin hangi soya ait olduğunu, kimlerden geldiğini ve bir bakıma kimin çocuğu olduğunu gösteren bir işarettir.

Soyadı sayesinde insanın nesepli ya da nesepsiz olduğu anlaşılmış olur. Bu açıdan, bakıldığında, eğer bugün millet içinde ya da milletlerarası bir kolaylık sağlıyorsa soyadı uygulamasında bir mahzur olmaz denebilir. Çünkü İslâm’da da önemli olan, kişinin nesebinin belli olması ve kimlerden doğmuşsa onlara nisbet edilmesidir. Soyadı uygulamasının câiz olmadığı hususunda da bir nas yoktur: Ancak kadının, kocanın soyadını almasının bazı mahzurlarını şöyle dile getirebiliriz: 

(a) Başkasının soyadını alan kadın, kendi soyundan koparılmış ve sanki soysuzlastırılmış olmaktadır. Meselâ Ali Gül ile Fatma Sümbül evlenir ve Fatma Sümbül, Fatma Gül adını alırsa Fatma’nın artık soyu belli değildir. Sırf bu adıyla onun artık soylu bir âileden olup olmadığını anlamamız mümkün olmayacaktır.

(b) Bu uygulamada kadının değersiz ve ikinci sınıf insan olduğu manası da vardır. Halbuki kadın ile erkek, misyon ve fonksiyon olarak farklı olmakla birlikte insan olarak eşit varlıklardır. Buna göre niçin kadın erkeğin soyadını alıyor da erkek kadının soyadını almıyor, sorusuna kadının insanlıkta ikinci sınıf kabul edilmesinden başka bir cevap bulunamaz. Oysa Rasulüllah Efendimiz (s.a.v.) "Muhammed bin Abdullah" ise, mesela Âişe (r.anha)validemiz de "Âişe binti Ebû Bekir"dir ve öyle kalmıştır. Hattâ Efendimizin (s.a.v.) "Ebu'1-Kâsım" künyesine karşılık o da, "Ümmü Abdillah" künyesini almıştır.

Velhâsıl; soyadı bu çağa mahsus bir uygulamadır, tarihi henüz yenidir. Maamafih dinen de bir sakıncası yoktur. Eşler bu mevzuda bulundukları yörenin örf ve âdetlerini de nazar-ı dikkate alarak, aralarındaki anlaşmaya göre karar verebilirler. Dolayısiyle hanım babasının soyadını taşıyabilir, ama bu bir aile meselesi olacaksa da diretmemesi gerekir.

***

2. Aslında siz de pekâla takdir edersiniz ki bu bir soru değil, tez mevzuu… Buranın formatını hayli aşan bir mesele. Ama kısaca bir şeyler söylemek gerekirse, öncelikle;

İlim, amel, ihlâs sacayağını hiçbir surette aksatmamamız lazım. Bu çok-çok önemli…

Onun için de dinî-içtimaî ve irfanî açılardan temel ve genel kültürümüzü besleyip geliştirecek eserlerden ve faaliyetlerden uzak kalmayıp, azamî derecede istifade ve istifaza etmeye gayret etmeliyiz.

Sonra da, ihtisasımızı hangi sahada yapmayı hedefliyorsak, o alana yönelmeli ve planlı-proğramlı çalışmalarımızı o platformda yoğunlaştırmalıyız.

Gezip tozmalardan, yeme-içme ve istirahatlerden, tabii en başta da uyku olmak üzere, mutlaka fedakârlıkta bulunmalıyız. Zira sen ilme kendini tamamen vermezsen, ilim sana çeyreğini bile vermez.

***

3. Vesveselerin hususunda seni tatmin etmeye mecbur değiliz. Her şeyi bırakıp, çalışmalarımızı-hizmetlerimizi tatil edip, kafanda kördüğüm ettiğin sözde problemlerini çözme ve seni ikna ile uğraşamayız. Denilmesi gerekenleri, anlatılması icap edenleri o cevabımızda izah etmeye gayret ettik. Ondan ötesi senin iz’an, idrâk, insaf ve inancınla alakalı. Zira bu Mu‘tezilî vesvese türü hususlar, filasıl bilgiden ziyade imanla-inançla alakalı meselelerdir. Dolayısiyle aklın-fikrin-mantığın sahası değildir. İster kabul edersin, ister reddedersin. Orası senin bileceğin iş. Bu arada akaidde “ASLAH ALELLAH” bahsine de bir göz at, üzerinde dur, Ehl-i Sünnet âlimlerinin ne demek istediklerini anlamaya çalış. Belki bazı istifhamlarına cevap bulursun. Bk. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1940-el-hakim-ism-i-serifi-ve-aslah-alellah-meselesi.html 

Hulâsa, Cenab-ı Hak Hâlık, biz ise mahlukuz. Kalkıp bu halimizle -hâşâ- O’nun fillerini muhakeme edemeyiz. Söz konusu hususları sorgulamaya kalkışmak, en basit ifadesiyle çizmeyi aşmak olur. Kul olarak buna haddimiz olmadığı gibi, hakkımız da yok. Sana da tavsiyem, at bunları kafandan… Ve de ki, kendi nefsine;

Rabbim celle şânuhu neyi ve kimi nasıl isterse öyle yaratır, öyle yaşatır, dilediği gibi muamele edip imtihana tâbi tutar. O yaptıklarından dolayı sorumlu değildir, sorgulanamaz, O’nun fiillerinde asla adaletsizlik, düzensizlik, muvazenesizlik yoktur, olmaz, olamaz! Nokta. Daha ileriye gitme.

Sonra demişsin ki, bizler batıni olan şeyleri diğer insanlar gibi direkt reddetmeyiz… Bu ne demek oluyor şimdi? Direkt reddetmeyiz ama ‘endirekt’ redde tâbi tutarız mı demek istiyorsuin? Eğer öyle ise… gerçekten sıkıntılı bir durum!

O bakımdan sonuç olarak; kafanda yumak ettiğin problemleri kiminle istersen onunla çöz, en hafif tabiriyle, bundan sonra bu saçmalıklarla bizi meşgul etme lütfen diyorum.

es-Selâmu alâ meni’t-tebea’l-hüdâ

Go to top