Bir İslâm ülkesinde Müslümanların veya zimmîlerin mallarını ellerinden zorla ve açıktan almak, onların canlarına kasdetmek ve halkı korkuya düşürmek için bir takım kimselerin veya güç, kuvvet sahibi bir kişinin yolları tutması yol kesiciliktir. Bu durumda halk, emniyet içinde gidip gelmekten menedildiği için yollar kesilmiş olur. Buna "kat'u't-tarîk" veya "hırâbe" denir. Yol kesen kimseye de "kâtı-ı tarîk" veya "muhârib" denir. Cem’îsi / çoğulu "kuttâu’t- tarîk" ve "muhâribûn"dur. Yolcuların mallarını gizlice aşırıp kaçan kimse ise yol kesici sayılmaz. Çünkü bu gibi kimseler bir güce sahip olmayıp alıp kaçan çapulculardır. Bunlara hırsızlık hükümleri uygulanır.

Yol kesicilik suçunun gerçekleşmesi için birden çok kimsenin bulunması da şart değildir. Tek kişinin soygunu ile de bu suç işlenmiş olabilir. Çünkü bazan tek kişi gücü ve güçlü silâhları ile kalabalığın / topluluğun yapabileceğinden daha fazlasını yapabilir. Diğer yandan yol kesmenin silâh kullanılarak yapılması da şart değildir. Bu hususta silâh ile sopa, taş ve benzerleri eşittir. Suça doğrudan katılanlarla yardım, destek, haberleşme, taşıma gibi dolaylı yoldan katılanlar müsavidir / birdir. Çünkü yol kesme bunların hepsinin ortak güç ve gayretleriyle gerçekleşmiş olur.

İslâm'da yol kesme suçunun cezası çok şiddetlidir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Allah ve Rasûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde (hak) düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya asılmaları, veya el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır (çekecekleri zillettir). Onlar için ahirette de büyük azap vardır. Ancak, siz kendilerini yenip ele geçirmeden önce tevbe edenler müstesna; biliniz ki Allah çok mağfiret edici (bağışlayıcı) ve rahmet edicidir (esirgeyicidir). " [Mâide suresi, 33-34]

Bu âyet-i kerîmede yol kesicilik Allah'a ve Rasûlüne karşı savaş açma sayılmıştır. Çünkü Müslümanların korkutularak yolunun kesilmesi, mal ve can güvenliklerinin tehdit edilmesi onların haklarına en büyük bir saldırıdır. Bu yüzden cezası da ağır olup, Allah haklarından sayılmıştır.

Yukarıdaki ayette öngörülen ceza nev’ileri / türleri; öldürme, asma, sağ el ve sol ayağın çaprazlama kesilmesi ve sürgünden ibarettir. Bu cezaların yol kesme suçunu işleyen kimsenin suçu işleme şekli dikkate alınarak şu şekilde uygulanması müçtehitlerin içtihatlarıyla kararlaştırılmıştır (öngörülmüştür):

1- Yolcuları yalnız öldürmek suretiyle yol kesicilik yapanların cezaları, had cezası olarak öldürülmeleridir. Hatta bunlardan yalnız birisinin bir yolcuyu öldürmesi had bakımından hepsini öldürmesi gibidir. Bu yüzden hepsi hakkında had uygulanır. Delil Hz. Ömer'in (r.a.) tatbikatıdır. San'a'lı bir kadın dostu ile anlaşarak kocasının oğlunu birlikte öldürmüşlerdi. Vali Ya'lâ b. Ümeyye bir karara varamayınca meseleyi halîfe Hz. Ömer’e (r.a.) yazdı. Hz. Ömer bir kişi yerine bir kişiye kısas uygulanması görüşünde idi. Hz. Ali (r.a.) farklı görüşteydi. O, Hz. Ömer'e şöyle dedi: "Bir grup insan bir deveyi birlikte çalıp kesseler ve her biri bir parça alsa, her birine hırsızlık cezasını uygulamaz mıydın?" Hz. Ömer; "Evet" cevabını verince, Hz. Ali: "İşte bu da onun gibidir" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer vali Ya'lâ'ya şöyle direktif verdi: "İkisini de öldür. Eğer bu cinayete bütün San'a halkı katılmış olsaydı hepsini öldürürdüm" [Bkz. Zekiyüddin Şa'ban, Usûlü'l-Fıkh, Terc. İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 1990, 117, 118]

2. Yolcuların hem mallarını almak, hem de kendilerini öldürmek suretiyle yol kesicilik yapanların cezaları mevzuunda İslâm devlet başkanı muhayyerdir, seçimlik hakka sahiptir. Dilerse bunların önce el ve ayaklarını keser, sonra da kendilerini öldürür veya asar; dilerse yalnız öldürme ve asma cezasını uygular; dilerse yalnız öldürme ya da asma ile yetinir. Bu, İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.) göredir.

İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre, bu durumda çaprazlama el ve ayak kesimi cezası uygulanmaz, had olarak öldürmekle yetinilir. Çünkü yolcunun malı alınıp öldürülmesi tek suçtur; bu da yol kesmeden ibarettir. Bu yüzden cezası da tek olmalıdır. El ve ayak kesimi ile öldürme ise iki ayrı cezadır. Diğer yandan böyle bir hadisede iki çeşit suç bulunsa bile, daha ağır olan öldürmenin kapsamına el ve ayak kesimi cezası da girmiş olur. İmam Ebû Yûsuf'tan (rh.) bir rivayete göre ise, bu durumda öldürmeden önce veya sonra had olarak asma cezası da ibret olarak uygulanmalıdır.

3. Yolcuların yalnız mallarını soymak suretiyle yol kesicilik edenlerin cezaları, her birinin sağ eliyle sol ayağını mafsallarından kesmektir.

4. Alınan malın tazmin edilmesi gerekir mi? Yol kesme haddi sırf Allah hakkı olan cezalardandır. Bunda tedâhül hükümleri uygulanır. Af, düşürme, ibrâ ve sulh söz konusu olmaz. Ancak çaprazlama el ve ayak kesimi ile ele geçirilen malın tazmini cezasının birlikte uygulanıp uygulanamayacağı tartışmalıdır.

Fakîhler şu hususta görüş birliği içindedir. Yol kesiciler mal alır ve had cezası da uygulanmış bulunursa, aldıkları mallar elde mevcutsa, mâlikîne verilir. Elden çıkmış veya tüketilmiş olursa, İmam Ebû Hanîfe'ye (rh.) göre had cezası ile tazmin (dımân) birlikte uygulanmaz. Delil şu hadistir: "Hırsıza had uygulandığı zaman, artık ona ayrıca tazminat gerekmez". Çünkü tazmin mülkiyetin naklini gerektirir, mülk ise hadde engel olur. Bu yüzden ceza ile tazmin bir arada uygulanmaz. [el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi; 7, 95; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadir, 4, 271]

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelilere göre, had cezası ve alınan malın tazmini hırsızlıktaki gibi birlikte uygulanır. Çünkü mal eğer elde mevcutsa tazminle geri verilmesi gereken bir ayn’dır. Telef edilmişse onun tazmini gerekir. Had ve tazminat ayrı iki haktır. Bunların birlikte uygulanması caizdir. [İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire 1970, 8, 295, 298; eş-Şirbînî, Muğnî'l-Muhtâc, Mısır, t.y., 4,182]

5. Sürgün Cezası: Hanefilere göre âyetteki sürgünden maksat hapis cezasıdır. Şöyle ki; daha kimseyi öldürmeden ve kimsenin malını elinden almadan yakalanan yol kesiciler, tevbe edip iyi hal gösterinceye kadar bulundukları beldede hapsedilirler. Böylece onlar toplumdan tecrid edilmiş olur. Çünkü Arap dilinde bu gibi hapis cezalarına dünyadan çıkarma ve yeryüzünden tecrid etme anlamında "nefy" adı verildiği olur.

Mâlikîlere göre ise nefy, yol kesiciyi içinde bulunduğu beldeden başka bir beldeye gönderip orada tevbe edinceye kadar hapsetmektir. Suçlunun gideceği belde en az, namazın kısa kılınabileceği sefer mesafesi kadar uzakta bulunmalıdır. [İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Mısır, t.y., 2, 446; el-Bûcî, el-Müntekâ ale'l-Muvatta', 7, 173]

Şâfiîlere göre ise sürgünün anlamı, suçlunun tevbe hâli açıkça görülünceye kadar bir süre hapsedilmesidir. [eş-Şîrazî, el-Mühezzeb, 2, 284; eş-Şirbînî, Muğnî'l-Muhtâc, 4, 181; Bilmen, Ömer Nasuhi, Istılâhât-ı Fıkhiyye Kâmusu, İstanbul 1968, 3, 290, 291]

Yol kesicide bulunması gereken şartlar

Yol kesenin akıllı ve ergin olması gerekir. Çocuk veya âkıl hastası yol kesse bunlara had cezası uygulanmaz. Çünkü had cezası bir suçun karşılığıdır. Ehliyetsizin fiili ise suç olarak tavsif edilemez.

İmam-ı Azama Ebû Hanîfe'den (rh.) açık rivayete göre erkek olmak da şarttır. Eğer yol kesicilerin arasında bir kadın bulunsa ona had uygulanmaz. Çünkü yol kesmenin rüknü; yoldan geçenleri, üstünlük sağlayarak zorla engellemektir. Bu ise âdetler bakımından kadın tarafından gerçekleşmez. Çünkü onların kalbi ince ve bünyeleri zayıftır. Bu yüzden savaş ehli sayılmazlar. et-Tahâvî'ye (rh.) göre ise; yol kesicilikte erkek ve kadınlar eşittir. Bunun cezası diğer hadlerde olduğu gibi erkek ve kadına aynı şekilde uygulanmalıdır.

Kadınlar ile birlikte yol kesicilikte bulunan erkeklere gelince, İmam Ebû Hanîfe (rh.) ile Muhammed eş-Şeybânî'ye (rh.) göre bunlara had cezası uygulanamaz. Onların kadınlarla birlikte yol kesiciliğe fiilen katılıp katılmamaları sonucu değiştirmez. Çünkü suç işleyenlerin arasında had uygulanmayacak kişiler bulununca şüphe meydana gelir ve şüphe ile de hadler düşer. İmam Ebû Yûsuf'a (rh.) göre ise böyle bir durumda yalnız erkeklere had cezası uygulanır. Çünkü onlar savaş ehlidir. Fetvâya esas olan görüş budur. [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, 9, 197; el-Kâsânî, el-Bedâyi', 7, 91; Bilmen, a.g.e., 3, 296]

Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre, yol kesicilik konusunda erkek-kadın ayırımı yapılmaksızın, suça katılanların hepsine had cezası uygulanır. [Bilmen, a.g.e., 3, 296]

Yol kesicinin Müslüman veya zimmî olması şarttır. Bu yüzden dâru’l-İslâm'da bulunan müste'menlerin (pasaportlu yabancıların) yol kesicilik suçunu işlemeleri halinde had cezası gerekmez. Ancak soygunda elde ettikleri mallar sahiplerine geri verilir, öldürme varsa kendileri de kısas olarak öldürülür. Başka bir görüşe göre müste'men yol kesicilere de had cezası uygulanır. [Bilmen, a.g.e., 3, 296]

Yolları kesilenlerle ilgili şartlar

Yolu kesilen kimselerin Müslüman veya zimmî olmaları şarttır. Yolu kesilenler pasaportlu yabancı (müste'men) olursa, suçlulara had cezası uygulanmaz. Ancak gaspedilen malları geri verilir, eğer öldürme olmuşsa diyet verilmekle yetinilir, ayrıca yol kesicilere ta'zîr cezası uygulanır. Pasaportlu yabancılar temelde harbî sayılır, çünkü onlar dâru’l-harp halkından olup mallarının dokunulmazlığında şüphe vardır. Ancak kendilerine verilen "emân" sebebiyle İslâm ülkesi sınırları içinde mal, can ve ırz güvenliğine kavuşmuş olurlar.

Diğer yandan yolu kesilenlerin soyulan malları üzerindeki zilyedliklerinin "sahih el" olması gerekir. Bu da malı ellerinde ya mülk, ya emânet ya da tazmin sorumluluğu ile bulundurmakla gerçekleşir. Mülkü olarak veya âriyet, vedîa, kira gibi bir akitle emânet statüsünde bulundurmak gibi… Çalıntı mal gibi yukarıdaki nitelikleri taşımayan bir malı yol keserek alana ise had gerekmez. [el-Kâsânî, a.g.e., VII, 91]

Yol keserek alınan malın mütekavvim (şer'an yararlanılması, alım-satımı helâl olan mal) olması, koruma altında bulunması ve nisap miktarına (hırsızlık nisabı) ulaşması gerekir. Bu yüzden yol kesenlerin sayısına bölündüğünde her birine on dirhem gümüşten daha az isabet eden bir soygun için had uygulanmaz. On dirhem gümüş para Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde yaklaşık iki koyun bedelidir. Burada hırsızlık nisabı esas alınmıştır. Yalnız Hanefîlerden Hasan b. Ziyad'a (rh.) göre yol kesmede çalınan malın nisabı en az yirmi dirhem veya buna denk değerdeki maldır. Çünkü yol kesicilikte iki uzuv kesilmektedir, bu yüzden nisap da iki kat olmalıdır. [el-Kâsânî, a.g.e., 7, 91 vd.]

Yol kesicilik suçunun işlendiği ülke

Suçun işlendiği yerle ilgili üç şartın bulunması gerekir:

1. Yol kesmenin İslâm ülkesinde işlenmesi. Suç dâru'l-harpte işlenirse had gerekmez. Çünkü İslâm devlet yönetiminin velâyeti orasını kapsamına almaz ve haddi uygulamaya güç yetiremez.

2. Yol kesmenin şehir dışında olması gerekir. Yol kesilen yer şehirden sefer mesafesinden (90 km.) uzakta bulunmalıdır. Başka bir rivayete göre, yerleşim alanından en az üç mil uzakta işlenmiş olmalıdır. İmama Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre şehir içinde veya köyler arasında yahut birbirine yakın kasabalar arasında yol kesicilik suçu had cezasını gerektirmez. Çünkü bu gibi yerlerde güvenlik güçlerinden yardım isteme imkânı vardır. Bu gibi yerlerde yol kesicilik edenler âdi hırsız sayılırlar. Dayak ve hapis cezası ile te'dip olunurlar. Çaldıkları mallar ellerinden alınarak sahiplerine verilir, telef etmişlerse tazmin etmeleri istenir. İmam Ebû Yusuf'a (rh.) göre ise bu durumlarda da yol kesme hükümleri uygulanır. Çünkü kıyasa göre yol kesme suçu işlenmiş olur ve had gerekir. [es-Serahsî, a.g.e., 9, 201; el-Kâsânî, a.g.e., 7, 92; İbnü'l-Hümam, a.g.e., 4, 274]

İbn Âbidîn (rh. v.1252/1836), bozguncu soygun şebekesinin şerrini engellemek için, eşkıyanın gece veya gündüz silâhlı veya silâhsız şehir içinde de yol kesme suçunu işleyebileceği dikkate alınarak, İmam Ebû Yûsuf'un (rh.) görüşüne göre fetva verildiğini belirtir. [İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, III, 232, I, 815]

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlerin görüşü de İmam Ebû Yûsuf'un görüşü gibidir. Delil; zina, içki içme vb. suçların şehir içinde veya dışında işlenmesi hükmü değiştirmediği gibi yol kesmede de durumun ayni olması gerekir. [Bkz. İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, 2, 445; eş-Şirbinî, Muğni'l-Muhtâc, 4,181; İbn Kudâme, el-Muğnî, 8, 287; eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, 2, 284]

Yol kesicilik suçunun isbatı

Bu suç hakim önünde ya delille veya ikrarla sabit olur. Bunun için dava açılması da gerekir. Hâkimin özel bilgisi veya hırsızlıktaki gibi suçlunun yeminden kaçınması yoluyla sabit olmaz. Hanbelîlere ve Ebû Yûsuf'a (rahımehumullah) göre ise ikrarın iki defa tekrarlanması gerekir. [el-Kâsânî, a.g.e., VII, 93; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 135]

Yol kesicilik mevzuunda şahitlerin iki erkek olması ve görgüye dayalı şahitlik yapmaları veya yol kesicilerin ikrarda bulunduklarına şehâdet etmeleri gerekir. Biri görmeye, diğeri zanlının ikrarına şahitlik yapsa suç sabit olmaz. Yine şahitler hadisenin kendileri veya yol arkadaşları hakkında vuku bulduğuna şahitlik etseler şahitlikleri kabul edilmez. [Bilmen, a.g.e., 3, 300]

Yol kesicilik cezasını düşüren haller

Aşağıdaki durumlarda yol kesme cezası düşer.

1. Yolu kesilmiş olanların, yol kesicilerin ikrarını yalanlaması.

2. Yol kesicilerin ikrarlarından dönmeleri. Bu takdirde şüphe yüzünden ceza düşer. Ancak ikrarları kısası veya malın tazminini gerektiriyorsa bununla hükmedilir. Çünkü ikrardan dönmekle şahıs haklarına taalluk eden hususlar düşmez.

3. Yolu kesilenlerin ikame edilen delilleri yalanlamaları. Meselâ; onlar şahitlerin yalan söylediklerini öne sürseler artık had uygulanmaz.

4. Yol kesicilerin, aldıkları mala herhangi meşrû bir yoldan mâlik olmaları. Meselâ; vak’anın mahkemeye intikalinden önce veya sonra bu malları satım, bağış, miras gibi bir yolla mülk edinseler artık had uygulanmaz.

5. Yol kesicilerin pişmanlık duyup teslim olması. Böyle bir durumda had düşer. Çünkü yol kesmenin cezasını bildiren âyetin devamında şöyle buyurulur; Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler olursa; bilin ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." [Mâide suresi, 34] Lakin bu durumda pişmanlıklarının gereği olarak, aldıkları mallar mevcut ise aynen, değil ise bedel olarak sahiplerine geri vermeleri gerekir. Diğer yandan bir takım yol kesiciler, bir kısım insanların mallarını almış iken, daha sonra elde edilmeden bu alışkanlıklarını bıraksalar ve uzun süre aileleri arasında otursalar artık haklarında had cezası uygulanmaz. Burada had, zaman aşımına uğramış olur.

İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.) göre, silâhla öldürme varsa kısas gerekir. Sopa veya taşla öldürme olmuşsa, kâtilin âilesine öldürülenin mirasçılarına verilmek üzere diyet gerekir. Çoğunluğa göre ise, kasten öldürmede kısas gerekir. Suçun silâhla veya silâhsız işlenmesi, sonucu değiştirmez.

Eğer yaralama varsa, kısas mümkün olunca kısas; mümkün olmazsa erş (aza tazminat) cezası uygulanır. [el-Kâsânî, a.g.e., 7, 96; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., 4, 271; eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, 2, 285; Bilmen, a.g.e., 3, 302, 303, Hamdi DÖNDÜREN, Şamil İslam Ansiklopedisi]

Go to top