Halis ECE


İslâm âlemine İstanbul'un fethini kutsal bir gaye (bir ideal) şeklinde telkin eden hadisler, Hicretin daha ilk yüzyılından itibaren Emevîleri ve ikinci yüzyılda da Abbasîleri harekete getirmiş… Bizans'a karşı karadan ve denizden büyük seferler açılmış… Hicretin 34 ve Milâdın 655 tarihinden ve H. 165 / M. 782 tarihine kadar 127 sene içinde tam beş İstanbul seferi sıralanmıştır.

Bunların ilk dördü Emevîler ve sonuncusu da Abbasîler devrindedir.

Bu beş seferin yalnız ikincisiyle dördüncüsünde İstanbul şehri muhasara edilebilmişse de yegâne netice, dördüncü sefere tesadüf eden ikinci muhasarada Bizans İmparatorluğu'nun İstanbul'da bir cami inşasına mecbur edilmesinden ibaret kalmıştır.

***

Fetih idealinin Araplardan Türklere intikali, Horasan ve İran'a hakim olan büyük Selçukî İmparatorluğu'nun H. 432 / M. 1040 tarihine tesadüf eden teşekkülü üzerinedir.

Daha ilk Selçukî padişahı Sultan Tuğrul Bey devrinde de H. 441 M. 1049 tarihinde Türk hâkanına yaranmak isteyen Bizans İmparatorluğu Emevîlerden sonra harap olan İstanbul câmiiyle minaresini tamir ve imar ettirmiş ve hatta 'İbn-ül-Esîr'in kaydına göre mihrâbına bir okla yay koydurmuştur. Okla yay, Selçukî armasına alâmettir.

***

Anadolu'nun fethiyle bugünkü Türkiye devletinin kuruluşu 1071'deki Malazgird zaferimizin en büyük neticesidir: 'Danişmend-nâme' ve 'Mirkaatü'l-Cihad' gibi sade yahut münşiâne Anadolu fetihnamelerindeki an'aneye göre Küçük Asya denilen büyük ülke Türk ordusuna İstanbul yolunu açmak için fethedilmiştir. Anadolu fethinin şanlı kahramanı Melik Ahmed, Danişmend Gazi'nin huzurunda toplanan bir harp meclisinde:

'Evvela Kontantiniyye fethine gidelüm!' denildiğinden bahsedilir.

Bu sözün kıymeti, onbirinci yüzyıldaki Anadolu fatihlerinin yalnız Küçük Asya için değil, aynı zamanda İstanbul ideali için de kan dökmüş olduklarını göstermesindedir: 1071'deki Malazgird muharebesinden iki sene sonra, daha Milâdın 1073 ve Hicret'in 465 tarihinde Kapudağ yarımadasından Üsküdar ve Kadıköy'e kadar Marmara Denizi ile Boğaziçi'nin Anadolu sahillerine hakim olan Türklerin, Üsküdar'ı üssülhareke ittihaz ederek İstanbul'u tehdide başlamaları ve hatta Boğaz'ı geçip en büyük hedefleri olan Ayasofya 'Kızılelma'sına doğru ilk hamlelerini yapmaları Danişmendnâme'deki eski Türk an'anesinin ne kadar doğru olduğunu bütün vuzuhiyle gösteren tarihî bir hakikattir. O zamanki papa Yedinci Gregorie'in 1074'te yazdığı bazı mektuplarda Bizans İmparatorluğu'na yardım lüzumundan bahsetmesi işte bundandır.

***

Onbirinci yüzyılın son senelerinde Arz-ı Mukaddes'i Türk hakimiyetinden kurtarmak için Bizans İmparatorluğu ile anlaşarak Anadolu üzerinden yol açmaya kalkışan ilk Ehl-i Salîb ordularının mükerrer hamleleri 1073'ten beri İstanbul'u tehdit eden Türkleri Anadolu'nun kuzeybatısından içerilere doğru, çekilmeye mecbur etmiş, Anadolu Selçukîlerinin Bizans'a yakın olmak için Konya'dan evvel merkez ittihaz etmiş oldukları İznik şehri elden çıkmış, netice olarak o havali yeniden Bizans idaresine geçmiş, bu suretle Türk'ün en büyük ideal yolu kapanmış ve işte o yüzden İstanbul fethi Fatih devrine kadar takriben dört asır gecikmiştir.

Bu millî idealimizin bütün askerî harekâtımızda yeniden esas olması, fetihten ve Fatih'ten çok evvel Osmanlı Türklerinin daha ilk fütuhâtıyle başlamıştır. İlk Osmanlı harekâtı harita üzerinde takip edildiği takdirde, daha Osman Gazi devrinden itibaren bütün askerî hareketlerimizin İstanbul'u ihâta fikriyle alâkadar olduğu âdetâ gözle görülebilecek kadar vâzıh bir hakikât şeklini alır. Herhalde Osman Gazi'ye sonraları izâfe ve isnâd edilmiş olan manzum vasiyetnâmedeki:
'İslâmbol'u aç gülizâr yap!' tavsiyesi, Osmanlılarda İstanbul idealinin eskiliği hakkındaki millî telâkkinin muahhar ve haklı bir edebî ifadesi demektir.

Osmanlı menbâlarında devlet müessisi olarak tebcil edilen Osman Gazi'nin şahsiyeti ve tâkip ettiği büyük fikirle oynadığı rolün zamanına göre azameti maatteessüf henüz tamamiyle tebârüz ettirilememiştir.

Hatta fütûhatı bile birtakım Rum tekfurlarından gelişi-güzel kaleler fethine münhasır gösterilmiş ve netice itibariyle 'Gazevât-ı Battal Gazi'den daha vâzıh bir şey yapılmamıştır!

Halbuki Osman Bey'in askerî harekâtını harita üzerinde en sathî bir nazarla bile takip eder etmez, bu çok büyük adamın her şeyden evvel muayyen bir plan takip ettiği ve bütün hareketlerinin işte o mükemmel plana göre ayarlanmış hesaplı adımlardan başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.

İnkırâza doğru giden Bizans İmparatorluğu'nun fecî halini çok iyi takdir eden Osman Gazi'nin askerî planında en mühim esas, Karadeniz'le Marmara'ya dayanıp, Bizans'ın Anadolu ile alâkasını kesmek ve onbirinci asırdaki Anadolu fatihleri gibi Boğaziçi'nden karşı yakaya geçirilmesini temin edecek jeopolitik bir vaziyet elde etmektir.

Öyle bir vaziyetin en tabii neticesi de İstanbul'un etrafındaki araziyi işgal edip şehri ihâta ve tecrid ederek kendi kendine yaşayamayacak bir ada haline getirmektir. Zaten Osman Gazi Bursa'nın fethini de öyle temin etmiştir.

İstanbul'un etrafındaki arazinin işgaliyle şehrin çember içine alınması ve bu suretle Anadolu ve Rumeli'nin muhtelif yerlerindeki Bizans topraklarıyla ittisâlinin kesilmesi ilk üç Osmanlı hükümdarının müşterek eseridir. Bu bakımdan Fatih'in fethini Osman, Orhan ve Murad-Hudâvendigâr Gaziler hazırlamış demektir. Bu hazırlıklar şöyle sıralanabilir:

1- An'aneye göre babası Ertuğrul Gazi'nin Söğüt Domaniç mâlikânesinden şimal (kuzuye) istikametine, yani denizlere doğru hareket eden Osman Gazi'nin en kuvvetli rivayete göre H. 684 / M. 1285 tarihinde fethettiği ilk kasaba, Domaniç'in şimaline tesadüf eden Kulacahisar'dır. O tarihten itibaren bütün fütûhatında hep denizlere doğru şimal istikametini takip eden Osman Bey nihayet H. 701 / M. 1301 tarihindeki Yenişehir fethiyle ilk hedefi olan İznik Gölü'nün cenup (güney) sahiline dayanmıştır. Buradan itibaren Osmanlı fütûhatı artık iki kola ayrılmaktadır.

Bursa istikametinde garba doğru giden kolun hedefi Marmara Denizi ve Kandıra istikametinde şimale doğru giden kolun hedefi de Karadeniz'dir.

Birinci kol H. 708 / M. 1308'de Marmara'ya dayanıp Bursa şehri ihata altına alınmış ve İstanbul'a karşı deniz üssü olarak da İmralı Adası işgal edilivermiştir. Tabiî bundan maksat, Bursa'nın İstanbul'dan yardım görmesine mani olmaktır.

Şimale tevcih edilen ikinci kol harekatının Karadeniz'e dayanması da, Osman Gazi'nin klâsik telakkide ölüm tarihine müsâdif gösterilen H. 726 / M. 1326'daki Bolu, Kandıra ve Akova fütûhatıyle temin edilmiştir; bu muvaffakiyet üzerine şimaldeki Osmanlı kaması artık Kocaeli yarımadasının ortalarına dayanarak Boğaziçi'ne doğru bir hayli yayılmış ve şimal ucu İmralı Adası'na dayanan ok da daha o tarihten itibaren İstanbul'un deniz yolunu tehdide başlamıştır.

İzmit Körfezi'nin cenup sahilinde hâlâ kendi ismini taşıyan kasaba ile etrafındaki sahil boylarında deniz üsleri kurmuş olan ilk Osmanlı Kaptan-ı Deryâsı Karamürsel Bey'in hafif donanması da o sırada Bizans'ın inhitat halindeki deniz kuvvetlerine meydan okumaya başlayacak bir inkişaf halindedir. Gene o sırada Bizans'ın Anadolu şimaligarbîsindeki (kuzeybatı) arazisi de Osmanlı kamaralarından dolayı artık birbiriyle ittisâli kesilmiş birkaç parça haline gelmiştir.

2- Osman Gazi'nin hedefini oğlu ve halefi Orhan Gazi de büyük bir dikkat ve dirayetle takip etmiştir. Babasının yerine geçer geçmez bu büyük adamın ilk işi Kocaeli fütûhatını hızlandırarak H. 726 / M. 1326'daki Aydos ve Samandıra fütûhatiyle Kartal civarındaki Maltepe'ye dayanmak olmuştur. Bilhassa H. 729 / M. 1329 tarihindeki Pelekanon (Maltepe) muharebesinde Bizans İmparatoru Üçüncü Andronikos Paleoloğos'un müthiş bir bozguna uğrayıp kaçmasıyla neticelenen Osmanlı zaferi üzerine Türk hududu Alemdağı civarına yaklaşmış ve H. 738 / M. 1337 tarihinde de Orhan Gazi'nin bu cephedeki fütûhat hamlesi Boğaziçi'nin şimal sahillerine dayanmakla neticelenmiştir.

H. 748'de Karasi Beyliği arazisinin tamamiyle işgali üzerine Osmanlı Beyliği Marmara ile Karadeniz'den sonra Adalar denizine de çıkmış, İstanbul Boğazı'ndan sonra Çanakkale Boğazı'nın da Anadolu sahiline hakim olmuş ve bu vaziyet İstanbul'un istikbali bakımından fevkâlade mühim bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Çünkü artık Osmanlı Türkleri istedikleri anda karşı yakaya geçip, Anadolu'dan sonra Rumeli tarafından da Bizans'ı çember içine alabilecek bir vaziyet temin etmişler demektir. O sırada Bizans İmparatorluğu, Boğaziçi'nin Anadolu sahilinde yalnız Üsküdar'la Kadıköy'üne hakimdir. Fakat Orhan Gazi, H. 753 / M. 1352 tarihinde bunları da işgal etmiş ve bu suretle Bizans'ın bu dış mahalleleri İstanbul'un fethinden yüz bir sene evvel Türk idaresine geçmiştir.

Osmanlı Türklerinin Rumeli yakasına geçip yerleşmeleri H. 755 / M. 1354 tarihinde Şehzâde Süleyman Paşa'nın Gelibolu Yarımadası'ndaki Çimpe iskelesine yaptığı ihraçla başlamış ve o sene içinde Çimpe'den Gelibolu'ya kadar bütün sahil boyunun işgali üzerine, Çanakkale Boğazı artık her iki sahilinden Türk hakimiyetine girmiştir.

İstanbul'da büyük heyecan uyandıran bu korkunç vaziyet üzerine birçok Bizans ailesinin Avrupa'ya kaçtıklarından bahsedilir. İşte o andan itibaren başlıca hedef şimal istikametidir. Bu suretle cenuptan şimale doğru saplanacak bir Osmanlı kaması nihayet Karadeniz'e dayanarak, Bizans arazisini ikiye bölecek ve İstanbul'un hinderlând(*)iyle ittisâlini kesecektir. Bu hareket, vaktiyle Osman Gazi'nin Anadolu'da yaptığını yukarıda gördüğümüz hareketin Rumeli'de aynen tatbik edilen bir naziresi demektir.

Şehzâde Süleyman Paşa'nın Gelibolu yakasına geçişinden dört sene sonra H. 759 / M. 1358 tarihinde Osmanlı fütûhatının şimale doğru Hayrabolu'ya ve Ergene boylarına dayanması, Orhan Gazi'nin takip ettiği büyük hedefi bütün vuzuhiyle gösteren bir vaziyet demektir.

3- Osman ve Orhan Gazilerin millî planını Murad Hüdâvendigâr aynen tatbike devam etmiş, bir taraftan Balkan fütûhatiyle meşgul olurken, bir taraftan da babasının zamanında Gelibolu'dan Hayrabolu'ya kadar çıkan Osmanlı hududunu şimalişarkîye doğru genişleterek H. 736 / M. 1362'deki Çorlu, Lüleburgaz ve Pınarhisar fütûhatiyle Karadeniz'e bir hayli yaklaşmıştır.

Birinci Murad'ın Rumeli tarafında Karadeniz'e dayanması H. 769 / M. 1367'deki Aydos, Karınova ve Burgaz fütûhatı üzerinedir ve bu suretle Burgaz Limanı Rumeli'nin Karadeniz sahilinde ilk Türk iskelesi olmuştur. Bu vaziyet üzerine ilk maksat istihsâl edilmiş ve Rumeli'deki Bizans arazisi ikiye bölünerek birbiriyle ittisâli kesilmiştir. Bundan sonra Hüdâvendigâr'ın İstanbul'a doğru iki hamlesi vardır.

H. 770 / M. 1368'de Kırkkilise ile Vize'nin fethi Osmanlı hududunu İstanbul yarımadasına dayamakla neticelenmiş, H. 774 / M. 1372'de İnciğiz'le Çatalca'nın fethi, Bizans'ın hinterlândını Silivri ile Marmara Ereğlisi'ne münhasır bir hale getirmiş ve netice itibariyle İstanbul hem Anadolu, hem Rumeli taraflarından boydan boya Türk arazisiyle ihâta edilip kıskıvrak bir çember içine alınmıştır.

Osmanlı Türklerinin Yıldırım Bayezid devrinden itibaren sıralanan ve sonuncusu fetihle neticelenen yedi İstanbul muhâsarası işte bu sayededir. Anadoluhisarı da işte bu muhâsaralar devrini açmış olan Yıldırım'ın eseridir.

Eğer Osman, Orhan ve Birinci Murad Gaziler bu coğrafî ve askerî çemberi kurmuş ve Yıldırım devrinden itibaren teselsül eden altı muhasaranın dalga-dalga saldıran kahramanları da köhne Bizans'ı büsbütün yıpratmış olmasalardı, Fatih'in yedinci muhâsarası fetihle neticelenebilir miydi?

Eğer Fatih, Osmanlı sınırlarını Bizans'ın kapılarına kadar dayanmış bulmasaydı, acaba İstanbul'u muhâsara bile edebilir miydi?

İşte bütün bunlardan dolayı İstanbul fethi onbirinci yüzyıldaki Anadolu fethinden itibaren hazırlanmış bir netice demektir ve bu muazzam neticeyi istihsâl eden büyük Fatih tebcil edilirken, ona zemin hazırlayanlar unutulmamalıdır.

Herhalde İstanbul fethi onbirinci yüzyıldan, onbeşinci yüzyıla kadar 400 yıllık bir ideal uğrunda ihtiyar edilmiş/saçilmiş millî bir külfetin temin ettiği tarihî bir nimet demektir. (**)

Not: Fethin daha farklı bir değerlendirmesi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
http://www.bilgicagi.net/topic.asp?T...itle=Halis+ECE


DİPNOTLAR
(*) Hinterland: Bir limanı besleyen bölge, çevre, everek.
(**) Danişmend, İsmail Hami, Tarihi Hakikatler, 2, 305-12)
Go to top