Selamüün aleyküm hocam, yine ben.. Bir de Ezan-ı Muhammedi okurken (Allahü Ekberallahü Ekber ) yani tekbirlerin sonu cezimli olacak diye öğrenmiştik.. Ayrıca (el-Ezânü cezmün ve’l- igametü cezmün) diye bir hadisi şerif duymuştum, ama kaynaklarda bulamadım bu hadisi şerrifi, aslı nedir? Şerife Şevval Kardelen
********
Ve aleyküm selam.
Evet, ezan ve qaamet (kelimelerinin sonu) cezimlidir. Ve bu hükmün istinad ettiği hadis, İbn Ebî Şeybe'nin (rh.) Musannef’inde İbrahim en-Nehaî’ye (rh.) nisbetle kayıtlıdır. Usûl-i hadis ıstılâhınca mevkuf hadistir, yani sahabe sözüdür. [Beyhakî, Şuabü’l-İman, cüz: 1, s. , 229; Ayrıca bkz. Tirmizî, Sünen, Tirmizi ve Müslim, Câmiu’s-Sahîh]
el-Bedâyiu's-Sanâî ve Merâkı'l-Felâh'ta geldiği üzere, ezan tekbirlerinde "Ra" harfi cezimli, ezanın kelimeleri de sâkindir. Kamet de ezan gibidir. Mâlikîler de ayni şeyi söylemişlerdir.
ed-Dürrü'l-Muhtâr'da "Ekber" lâfzı "Ra"nın fethi ile zikredilmiştir. (Aslında "Ra" sâkin olup Allah ism-i celâlinin başındaki elif fetha ile harekelendi, ikinci lâfızda... Çünkü ondan önceki "Ra" sâkindir.) Nitekim Şâfıîler de aynı görüşü benimsemişlerdir. Yani, ezan okuyan kişi iki tekbiri bir nefeste alır ve birinci tekbirdeki "Ra"yı fetha ile "Allahu ekberallâhu ekber" tarzında okur. İkincide ise "Ra"yı sâkin okur. Bazı Şâfiîler şöyle demişlerdir:
"Ezan’da kelimelerin sonunda durmak sünnettir." Çünkü böyle okunması mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Mâlikî ve Şâfiîlere göre ezanın kelimeleri meşhur olup, terci' ile beraber sayılan on dokuzdur. [eş-Şerhu's-Sağîr, I, 248-250; el-Kavânînü'l-Fıkhiyye, 47; Muğni'I-Muhtaç, I, 135 vd.; el-Mühezzeb, I. 55 vd] Bunun dayanağı sünnette gelen Ebu Mahzure (r.a.) hadisidir. Bu hadiste terci' (geri çevirme, döndürme, tekrarlama) de vardır. Yani şehadet kelimelerinin iki kere ayrı olarak zikredilmesidir. [Bu hadisi Ebu Mahzûre'den bir cemaat rivayet etmişlerdir. Bazı lafızlarda şöyle gelmiştir: ‘Ezanı ona ondokuz kelime olarak öğretmiştir. Tekbirleri dörder kere okuduğu gibi, Şehadet kelimelerini de dörder kere okumuştur.’ Yani böyle bir rivayet de vardır. (Bkz. ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, 1, 263; Şevkanî, Neylü'l-Evtâr, 2, 43)]
Selamün aleyküm hocam, Ezan-ı Muhammedi okunurken Allah lafza-i celili medd-i tabii iken neden 4-5 hatta 6 elif miktarı çekiliyor, bir kaidesi mi var da biz mi bilmiyoruz, yoksa yanlış mı okunuyor? Şerife Şevval Kardelen - Facebook
*******
Ve aleyküm selam.
Ezan cümlelerinin sonlarının dört elif’ten fazla uzatılması caizdir. Fakat ezanda telhin (lahn yapmak, ezan kelimelerinin harflerini bozacak şekilde okumak) mekruhtur.
Lahn, esas itibariyle tecvide uymamaktan doğan hatalara denilir. Bu da lahn-ı celî ve lahn-ı hafî olmak üzere iki kısımdır.
Lahn-ı celî, açık hata demektir. Bu hata, namazda karaat esnasında işlendiğinde namaz bozulur, çünkü tahrîmen mekruh olur. Binaenaleyh kişinin, bu hatalardan kurtulacak kadar tecvid bilmesi farzdır. Hataların bazıları şunlardır: Harflerin sıfat-ı lâzimelerinde, kelimelerin harflerinde, harekelerinde, sükûnlarında değişişiklik yaparak okumak gibi…
Lahn-ı hafî, harflerin sıfat-ı ârızalarnde meydana gelen ihfa, izhar, iklab, idgam, gunneyi terk etme, kalın harfi ince, ince harfi kalın okuma, kasr-ı medd (medd olan yerleri kasır yapmak), hareke ile vakıf yapmak, kuvvetliyi zayıf, zayıfı kuvvetli okumak gibi hallerdir.
***
Dilerseniz sorunuzdaki asıl meseleye tekrar dönelim ve açıklamaya çalışalım
Tecvid ilminde “medd (uzatma-çekme)” aslî ve fer’î olmak üzere ikiye ayrılır:
1) Aslî medd, 1 elif mikdarı (kasr-ı medd) demek olup vâcip hükmündedir...
2) Fer’î medd ise, aslî medd üzerine zâid olandır. Yani 1 elif üzerine ziyade olan 2 elif, 3 elif, 4 elif, 5 elif mikdarı çekmektir ki, caizdir. Bunlara medd-i medîd veya medd-i mezîd de denilir... Müezzinler ezanda bu kaideyi uygulamaktadırlar.
Bir elif miktarı; sesi iki hareke okuyacak kadar uzatmak demektir ki, bu da bir saniye kadar bir süredir. Bu ölçü; elif diyecek kadar, elif yazacak kadar ya da bir parmak kaldırıp indirecek kadar zaman, şeklinde de tarif edilmişse de, bunlar yaklaşık ölçülerdir. İşin kesin sınırı, tâlibin / kişinin bizzat üstâzından dinlemesi yani müşâfehe usûliyle (ağız ağıza, yüz yüze, karşı karşıya okumaları) ve çok tekrar etmesiyle öğrenilir.
***
Ezanda esas olan ilandır
Ezan okunurken her cümle arasında biraz bekleme yapılır ve ikinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Buna teressül veya irtisâl denilir. Kamet ise duraklama yapmaksızın seri okunur. Buna da "hadr" denilir.
Teressül, mühlet vermektir. Yani müezzin, ezan okurken iki cümle arasına, okuduğu cümle kadar bir susma aralığı koymalıdır. Yalnız bu sükût iki tekbir arasında değil de iki tekbirden sonraki cümleler arasında yapılmalıdır.
Kelimeleri bir harf veya hareke ekleyerek değiştirmeyecek şekilde teğannî ile ezan okumak güzeldir. Kelimeler değiştirildiği takdirde teğannî ile ezan okumak caiz görülmemiştir. [Bkz. Ahmed el-Cezîrî, Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, 1, 211; Bilmen, Ö.N., B.İslam ilmihali, Ezan bahsi]
Hâsılı, ehil olanların, ezanın lafızlarını bozmadan teğannî ile okunmasında bir mahzur olmaz, caizdir, hatta cevazdan da öte güzel görülmüştür.
Selamün aleyküm Halis hocam. Nasılsınız? Daha iyisinizdir İnşallah. Hocam size bir sorum olacak. Benim bir komşum var. Biraz yaşlı. Bazen aklı gidip geliyor. Kendini bilmez oluyor. Kendine gelince de namaz kılmak istiyor. Bu durumdaki birinin namazı hakkinda bilgi verebilir misiniz. Simdiden çok teşekkür ederim. Allah razi olsun.
*******
Ve aleyküm selam. Teşekkür ederim, sağlığınız…
Aklı-şuuru giden, namaz kılmaz. Beş vakit geçmeden iyi olursa, beş vakti kaza eder. Altı namaz geçerse, hiç kaza etmez. Îmâ ile de olsa, kılınmayan namazı acele kaza etmek farzdır. Kaza etmeden ölüm hâline gelirse, kılmadığı namazların ıskâtı için, bıraktığı maldan fidye verilmesini vasıyet etmek vâcip olur. Vasıyet etmezse, velîsinin, hatta yabancının kendi malından iskât yapması câiz olur denilmiştir ki, bu ıskât-ı salât’ın ehemmiyetini göstermektedir. Iskât-ı salât mevzuunda ileri-geri lâf edenlere ithaf olunur. Detaylı bilgi için bkz. http://halisece.com/namaz/567-iskat-ve-devir.html
Komşunuzun yaşını belirtmemişsiniz ama, madem aklı-şuuru gidip gelecek derecede yaşlı, o halde, bırakınız, kendine geldiği hallerde bâri namazını ihmâl etmeyip edâ etsin.
Sorunuzla alakalı geniş bilgi için bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/729-sakat-cocugun-namazi.html
hocam selamun aleykum.
(ev sahibinden yaka silken bir muhibbanımızın sorusudur)
ev almak ev sahibi olabilmek için 41 yasini şerif okunurmu ve siz bu konuda hangi duaların okunmasını tavsiye edersiniz.
eğer 41 yasini şerif okunursa kaç gün devam etmek gerekir.
buda benim sorum
hocam efendi hazretlerinden naklen vakıa suresi duası hakkında bilgi verebilirmisiniz bu duayı osmanlı yayınevi abdülkadir dedeoğlunun dualar isimli kitabında gördüm.
https://yukarikayalar.wordpress.com/2012/08/03/vakia-suresi-duasi/ burda arabca yazılışı var
hocam link ve yukarıda bahsettiğim kitab hakkındaki bilgileri yayınlamazsanız memnun olurum
*******
Ve aleyküm selam.
1- Rabbimizin (c.c.) hazineleri sonsuzdur. O’nun nimetleri sınırsızdır. İnayeti ve kudreti hudutsuzdur. Kullarının istediği hiçbir şey ona ağır gelmez. Milyarlarca insanın istediği trilyonlarca istek, arzu ve dilekler ona ağır gelmez. Hepsinin isteğini işitir / duyar, bilir, görür. Allah Teala’dan isterken çekinmeden, usanıp bıkmadan meşrû, mâkul, mantıklı ve hayırlı olanları istemeliyiz. Hatta kaybımız bile olsa Allah’tan (c.c.) istemeliyiz. Nitekim Hz. Enes (r.a.) şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki; "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin." [Tirmizî, Sünen, Daavât, 149, Hadis no: 3607, 3608] Duada cimrilik ve çekingenlik yapmamalıyız. Duamızın alanını daraltmamalıyız. Mevlâmız’dan bunu da mı isteyeyim dememeliyiz. Çünkü rahmeti her şeyi kuşatmış olan Rabbimiz’in lütuf, kerem ve ihsanına sınır çekilmez. Binaenaleyh ev niçin istenmesin..? Bunun için de tabii ki maddî-manevi çeşitli vesilelere tevessül edilebilir. Bu cümleden olarak Yâsîn-i şerif hatmi / hatimleri de okunabilir. Bunun okunma usûlleri hakkında bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1698-yasini-serif.html
Bu usûllerden halinize uygun olanını tatbik edebilirsiniz.
Ayrıca şu linke de bir göz atabilirsiniz: http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2630-selamun-qavlen-min-rabbi-r-rahiym.html
2- Vâkıa suresiyle alakalı olarak şu linkin 3’üncü maddesini okuyunuz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2635-muhtelif-sorular.html
Bizde bunun dışında bir bilgi yok. Zikri geçen kitaptaki bilgilere de elbette ki güvenebilirsiniz. Arkadaşımız onları kendi kafasından uydurmamıştır herhalde, mutlaka itimat ettiği yerlerden iktibas etmiştir.
Sevgili hocam Esselamü Aleyküm
Bir yakınım kısmi felç (inme) rahatsızlığı geçirdiğinden konuşma melekesini büyük ölçüde kaybetti ne yazık ki. Kendisi benden ona namaz kılmayı öğretmemi istedi haliyle bunu seve seve kabul ettim. Ancak hasta bir kimse olmadığından onun namazıyla alakalı bazı soru işaretlerim var zahmet edip bunları cevaplarsanız çok memnun olurum.
Efendim öncelikle rahatsız olduğundan kendisinden kıraat farzı tamamen düşer mi? Kendisi "Allah" diyebiliyor ancak kendini zorladığından ancak sesli bir şekilde bunu söyleyebiliyor bu nedenle namaz içinde "Allahu Ekber" dediğimiz yerlerde kendisi Allah demeli midir sesli olarak söylemesi namazı için bir sıkıntıya yol açar mı? Böyle bir hastanın namaz içinde dikkat etmesi gereken başka hususlar var mıdır? Yüce Rabb'imden sizler için Hayırlı günler ve şifalar diliyorum. Doruk Baş
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Öncelikle hastamıza geçmiş olsun, Rabbim âcil ve hasarsız, kalıcı şifalar ihsan eylesin. Hayır-dualarınız için de hudutsuz ‘âmin’ler…
Bilindiği gibi namazda kıraat farzdır, farz olan miktarı da bellidir. Bu farzın, imkân nisbetinde yerine getirilmesi lazımdır. Kıraat olmadan namaz olmaz. Dolayısiyle bu durumda kıraatın düşmesinden değil, doğrusunu öğreninceye kadar mümkün olan şekliyle yapılması gerektiğinden söz edebiliriz.
Ancak anlayamadığım bir şey var; önce kıraattan bahsediyorsunuz, ama hemen ardından tekbirlere geçiyorsunuz. Gene malum olduğu üzere iftitah tekbiri farzdır, intikal tekbirleri ise sünnettir. Ona göre dikkat etmek gerekir. Binaenaleyh kıraatı da tekbirleri de yine şimdiki halde yapabildiği kadarıyla ifa etmeli, en kısa zamanda da olabildiğince en doğru şekliyle öğrenmeye, okuyabilecek hale gelmeye gayret etmelidir.
Demişsiniz ki; “…namaz içinde "Allahu Ekber" dediğimiz yerlerde kendisi Allah demeli midir sesli olarak söylemesi namazı için bir sıkıntıya yol açar mı? Böyle bir hastanın namaz içinde dikkat etmesi gereken başka hususlar var mıdır?”
Bu noktada sıkıntı bir yana, tabii ki onun da iftitah ve intikal tekbirlerini söyleyebildiği ölçüde söylemesi gerekir. Dikkat etmesi gereken hususlar; yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, imkân nisbetinde neyi ne kadar yapabiliyorsa yapmaya devam edecek, bu esnada yapabildiği kadarıyla düzeltmek için de gayret sarf edecek.
***
Dilerseniz meseleyi bir de mutlak fıkıh penceresinden ele alıp izah etmeye çalışalım.
Evvela namazda kıraatın farz olan miktarı nedir, onu görelim.
İmam-ı Azam'a (rh. 80/150 - 700/767) göre bu farz olan mikdar, kıraat farz olan her rek’atta, ayet kısa dahi olsa, en az bir ayettir. Bu mikdar Kur'an okundu mu, bu farz yerine getirilmiş olur. Fakat İmâmeyn’e [İmam Ebu Yusuf (113/731-183/798) ve İmam Muhammed (132/749 – 189/804)] ve İmam-ı Azam'dan (rahımehumullah) diğer bir rivayete göre, bu mikdar üç kısa ayet veya en az üç kısa ayet mikdarı olacak kadar uzun bir ayettir. İhtiyata uygun olan da budur, buna göre amel etmek gerekir.
Bir harften veya bir kelimeden ibaret olan "Nûn" ve "Müdhaaammetân" ayetlerinin okunması, sahih olan görüşe göre, ittifakla kıraat için yeterli olmaz. Çünkü bu mikdar, kıraat sayılmaz. Detaylı bilgi için “kıraat” yazıp site içindeki bu mevzu ile alakalı yazılara bkz.
Bir ayet-i kerîmeden başkasını okumaya gücü yetmeyen kimse, o ayet-i kerîmeyi İmam-ı Azam'a (rh.) göre bir rek’atta bir defa okur, üç ayet olsun diye üç kez okumaz. İmâmeyn’e (rahımehumallah) göre ise, üç kez tekrarlar. Fakat üç ayet okumaya gücü yeten kimsenin bir ayeti üç kez tekrarlaması, İmâmeyn’e / iki imama göre de caiz değildir.
"Âyetü'l-Kürsî" gibi uzun bir ayetten bir kısmını bir rek’atta, diğer kısmınıda diğer rek’atta okumak, sahih olan görüşe göre, yeterli olur; çünkü bunlar üçer kısa ayete denk olmuş bulunur.
"el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn" bir ayettir. En azından bunu okumak gerekir. Müslüman / dindar ve mütehassıs bir doktorun, "bir kısa ayet dahi ezberleyemez, okuyamaz" demesi durumunda… Veya yukarıda belirttiğimiz üzere, bir ayet ezberleyene ya da düzgün okuyabilene kadar hiç kılmamaktan ise, "Allâhu ekber" diyerek namaz kılması ihtiyata daha uygundur.
***
Burada kıraatla alakalı bir başka hususa da temas etmenin faydalı olacağı mülahazasındayım.
Şöyle ki:
Kıraatta yani okuyuştaki sahihlik / geçerlilik ölçüsü nedir, nasıl olmalıdır?
Kıraatta ölçü; sağırlık ve gürültü gibi bir engel olmadıkça, kişinin okuduğunu kendi kulağıyla işitecek kadar telaffuz etmesidir. Buna göre, insanın kendisinin veya yakınında bulunan birisinin işitemeyeceği kadar bir okuma şekli sahih olmaz. Hanefî fâkihlerinin / âlimlerinin çoğunun ortak görüşü budur. [İbn Âbidîn (1784-1836), Reddü’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr, I, 359]
Fakat Hanefî ulemâsından İmam Kerhî’nin (rh.) bu meseledeki görüşü farklıdır. Ona göre, insan, harfleri mahreçlerinden (ağızdaki çıkış yerlerinden) çıkarsa, yâni harfleri belli etse de okuduğunu işitmese, okuyuş câiz olur. Çünkü okumak dilin işidir; kulağın işi ise işitmektir. Dolayısıyla kıraattta, harfleri dilin telâffuz etmesi kâfi gelir. İmam Kâsânî (rh.) Bedâyiu’s-Sanâî’ adlı meşhur eserinde, İmam Kerhî’nin (rh.) bu görüşünün sahih ve kuvvetli olduğu, hattâ bazı âlimlerin bu görüşü İmam Ebû Yusuf’a (rh.) nisbet ettikleri belirtilmektedir. Binâenaleyh, bazı harfleri insanın kendisinin dahi işitemeyecek derecede kısık sesle okuduğunda namazı bozulmaz. Bunda “belvâ-yı âmme” olduğundan namaz sahih olur. (Belvâ-yı âmme: Umumi belâ, yani herkesi kapsayan meşakkat ve güçlük demektir. Kaçınılması güç, umûmun mübtelâ olduğu bir şey hakkında husûsî bir hüküm verilmesidir ki, bu mesele İslâm fıkhında bir delil olarak da ele alınır. Merak edenler İslâm hukukuna dair eserlere müracaat edebilirler.)
Bununla beraber ihtiyata en uygun olanı; insanın, kıraatı kendisinin işiteceği kadar bir seslilikle yapmasıdır.
İki rek’atlı farz namazların her rekâtında, vitir namazının ve nâfile namazların bütün rek’atlarında, üç ve dört rekâtlı farz namazların tayin etmeden iki rek’atında kıraat farzdır. Yani, unutarak veya kasden ilk iki rekâtta farz olan kıraatı yapamayan kimse, bu kıraati üçüncü ve dördüncü rek’atlarda yapabilir. Ancak farz olan okumayı ilk iki rek’atta yerine getirmek vâciptir. Yanılarak veya unutarak terk edilmesi halinde ise sehiv secdesi yapmak lazım gelir.
Üç ve dört rek’atlı farz namazların üçüncü ve dördüncü rek’atlarında Fâtiha’yı okumak sünnettir. Hatta bu rek’atlarda hiçbir âyet okumayıp tesbih okumak veya bir tesbih miktarı bir şey okumadan sükût etmek de caizdir. Bu rek’atlarda Fatiha okumanın vacip olduğu görüşüne göre ise, sehven Fâtiha’nın terki halinde sehiv secdesi icap eder.
Üç ve dört rekâtlı farz namazların üçüncü ve dördüncü rek’atlarından birisinde Fâtiha’yı iki sefer okumak veya Fatiha’dan sonra bir âyet veya bir sûre okumak yahut Fatiha okumadan sadece zamm-ı sûre okumak sehiv secdesini icap ettirmez. [İbrahim Halebî (1459-1549), Halebî-i Sağîr (Mukayyed), s.270] Çünkü bu rek’atlarda Fatiha veya bir âyet okumadan bir müddet bekledikten sonra rukûa varmak veya yalnız tesbih okumakla rukûa gitmek câizdir. Aynı şekilde Fatiha’dan sonra bir âyet veya sûre okumak da mekruh değildir. Nitekim bundan dolayıdır ki, Hanefî’de Cuma günü zuhr-i ahîr’de son üç ve dördüncü rek’atlerde de zamm-ı sure okunması uygun görülmüştür.
Her Müslümanın Kur’ân’dan namaz câiz olabilecek kadar ezberlemesi farz-ı ayndır. Fatiha’yı ve bunun yanıdda “İnnâ â’taynâ” gibi bir sûre ezberlemesi ise vaciptir. Bununla beraber, meselâ sadece “İnnâ â’taynâ” gibi bir sûre ezberleyebilmiş olan bir kimsenin de her rek’atta birer kere okuması kâfi gelir. Keza yukarıda geçtiği üzere, “Âyetü'l-Kürsî” gibi uzunca bir âyetin, yarısını bir rek’atta, kalan yarısını da diğer rek’atta okumak câizdir.
Cemaatle namaz kılındığında imama uyan kimse sabah, akşam ve yatsı gibi Kur’ân’ın açıktan okunduğu namazlarda sükût edip imamın okuyuşunu dinler, öğle ve ikindi gibi gizli okunan namazlarda ise hiçbir şey okumayarak susar. Çünkü cemaat için kıraat farz değildir.
(Şâfiî mezhebine göre, farz ve sünnet namazların bütün rek’atlarında kıraat farzdır, okunması gerekir, dolayısiyle cemaat da okur.)