Selamün aleyküm Halis hocam; istihare namazi nasil ve niçin kilinir? Bu namazi kişi kendi kilip mi istihareye yatmalidir, yoksa başkasi da onun niyetine kilip yatabilir mi? Bu konuya açiklik getirirseniz sevinirim.
Hocam bir sorum daha olcakti: Şans veya bahis oyunlarindan kazanilan belli miktar parayi Afrika’daki fakirlere ya da ihtiyaci olan birilerine vermek uygun olur mu? Allah şimdiden razi olsun. İbrahim Türkyılmaz
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
1) İstihareyi kişi, kendisi de yapabilir, onun için bir başkası da yapabilir. Mevzu ile ilgili etraflı ve bilgi için lütfen aşağıdaki linklere bkz.
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/849-istihare.html
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/893-istihare2.html
2) Şans ve bahis oyunları kumardır, haramdır; necasetle taharet olmayacağı gibi, haramla da hayır-hasenat olmaz, yapılmaz. Ancak, her nasılsa / bişekilde böyle bir para geçmişse elinize, bundan sevap filan ummadan, gaye sırf o haram paradan kurtulma gayesiyle, söylediğiniz yere-fakirlere ya da yurtiçindeki muhtaçlara verebilirsiniz. Hatta bu hususta yapmanız gereken en uygun, en doğru ve en isabetli muamele de budur. Bu meseleyle ilgili detaylı bilgi için ayrıca bkz.
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1496-toto-loto-at-yarislari-piyango-nicin-kumar-oluyor.html
Hocam selamün aleyküm. Merak ettiğim şey; piyango, spor toto, loto, at yarışları gibi şans oyunları neden haram oluyor, niçin kumar sayılıyor? Bir de marketlerin, mağazaların promosyon, hediye ve armağanlarının hükmü nedir? A. Vehbi Ünsal - İstanbul
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Bunların hiçbirinin yaptığı iş ticari bir faaliyet değildir.
Bildiğiniz gibi piyango idaresi başka bir iş yaparak ve o işten kazandığının bir kısmını ayırıp müşterilerine dağıtmıyor; hibe etmiyor, bağışlamıyor.
Peki ne yapıyor?
Bilet alanların paralarını topluyor; öncelikle kendisi bundan büyük bir pay alıyor, geri kalanı için de, bilet alanlar arasında çekiliş yapıyor. Yani bir nevi kur'a çekerek onların bir kısmına belli oranlarda dağıtıyor…
Bilet alanlar, verdikleri para karşılığında o kurumdan bir mal veya hizmet almıyorlar… Keza parayı idareye veya çekilişi kazananlara da bağışlıyor değiller.
Bilet alanın gayesi; az verip bununla çokça kazanç elde etmektir. Dolayısiyle kazanma yolu kumardır…
Başka bir ifadeyle idarenin yaptığı iş; kendi çıkarı için birçok kişinin parasını bir araya getirmek ve bu yolla büyük bir meblağa sahip olmak... İçlerinden kurayı-çekilişi kazanan belli sayıdaki kişilere toplanan paradan bir miktar pay vermekten ibarettir. Ama aslan payı gene kendisinin tabii... Bilet alanların her birinin hedefi-gayesi de,‘büyük pay kendinin olsun’ diye ümitle beklemek…
Sonuç itibariyle üç-beş kişinin ortaya belli bir miktar para koyup zar atarak, kâğıt çekerek, atlar koşturarak, hangisi kazanırsa parayı onun alması ile, piyango ve benzeri oyunlar arasında kumar olma bakımından bir fark yoktur, hükümleri aynıdır.
Marketlerin-mağazaların promosyonları-hediyeleri-armağanları kumar sınıfına girmez, alınması caizdir, helâldir.
Dükkandan, marketten, mağazadan alış-veriş yapan kişi, verdiği paranın karşılığı olan malı veya hizmeti almaktadır. Market sahibinin verdiği armağan ise onun, kendi kazancından ayırıp ikram ettiği bir bağıştır.
Kumar oynayan, bilet alan, totoya, lotoya para yatıran kişi, bu para karşılığında karşı taraftan-kurumdan bir mal satın almaz. Toplanan paradan, verdiğine nisbetle daha fazla olanbir miktarı kazanmak ister... Kazandığı / kazanacağı da diğer iştirakçilerin yani bilet alanların, kupon dolduranların, haybeden para kazanmak isteyenlerin ve bu sebeple oyuna-çekilişe katılanların paralarıdır.
İdarenin, dince kumar sayılan bu işlemden kazandığı paranın bir kısmını veya tamamını kamu yararına, hayır ve hasenâta harcaması; yapılan işi / muameleyi meşrûlaştırmaz, helâl hâle getirmez.
Kumar hükmünde olup haram sayılan bu ve benzeri yollarla elde edilen paralar da böyledir… Onları da iyi yerlerde harcamak, fakire-yoksula vermek yapılan işi, elde edilen haram kazancı meşrûlaştırmaz. Nitekim, bir paranın elde etme yolu hırsızlık ise, onu fakire-fukaraya-yoksula harcamak, hayır kurumlarına vermek bu kazancı haram olmaktan çıkıp helâl duruma sokmaz, gene haramdır. Ayrıca kişi, haram yolla elde ettiği bu kazançtan yaptığı iyiliklerden, tasadduk ve infaktan sevap bekleyemez. Gayesi, sadece haramdan kurtulmak olmalıdır.
Hocam selamün aleyküm. Sorum şu: Bazı firmalarda her 50 ya da 100 liralık alışverişlere bir çekiliş kuponu veriliyor, fakat çekilişe katılabilmek için verilen bu şifreyi ya internetten bedava veya yaklaşık 50 kuruş daha bir maliyete katlanarak GSM aracılığıyla firmaya göndermeniz gerekiyor, yani kısa mesajla az da olsa belli bir bedel daha ödeniyor, bu durumda bu çekilişler caiz midir, yoksa kumar olur mu? Abdülgani Yardımcı
*******
Ve aleyküm selam.
Bilindiği gibi yalnızca kazananın kârlı çıktığı, kaybedenin ise zarara uğramadığı uygulamalar kumar mahiyetinde olmaz, caizdir. Bahsettiğiniz durumda, müşterilerden birinin kazanması halinde diğerleri bir şey kaybetmemekte, şifre internet yoluyla gönderildiği takdirde katılım ücreti de ödenmemektedir. Dolayısiyle eğer çekilişte vadedilen şey çıkarsa mubah / helâl olur.
Ancak, çekilişe katılmak için ‘normal mesaj bedeli ile şifreyi gönderme’ dışında firmanın kasasına girecek ilave bir ücret ödenmesi halinde (mesela kontör gönderme, ödeme taahhüdünde bulunma vs. gibi), yatırılan para üzerinden şans yolu ile kazanç elde etme durumu söz konusu olacağından, yapılan çekiliş işlemi bir nevi kumara dönüşür, caiz olmaz. Binaenaleyh müşteriye çıkan araba da helâl değildir.
Es-Selamu Aleykum Hocam...
Cümle içinde yaratmak kelimesini kullanmak uygun mudur?Bu kelimenin cümle içinde sık kullanımı 3-5 yıla kadar yok denecek kadar azdı..Şuanda nerdeyse he cümle içinde kullanılır hale geldi..Bu kelimeyi herzaman ulu orta kullanmamanın sakıncaları anlatıldığında,kelimeyi kullanan kişi mecazi yönünü esas alarak savunma yapmaktadır..”Çok güzel bir ortam yaratamışşın” cümlesinde ki yaratmak kelimesi mecaz mıdır?Çok güzel bir ortam icat etmişssin cümlesindeki icat kelimesini bu şekilde yerinde kullanmamak ne kadar uygun değilse de,yaratmak kelimesi de yoktan var etme manasında dile getirildiğinde her cümlede kullanmak uygun değildir diye bilmekteyiz..Siz hocam konuya açıklık getirirseniz seviniriz..
Allah razı olsun.. Mehmet Fazıl
*******
Ve aleykümü’s-selâm kardeşim;
“Yaratma” filinin-sıfatının insanlara mecâzen de olsa atfedilmesinin münasip olmayacağını hemen ifade edelim.
İnsanın bir şeyi yapmasıyla Allah Teala’nın yaratması arasında ‘yok’la ‘var’ arasındaki kadar fark / başkalık / ayrılık / benzemezlik vardır.Bu büyük farkı tefrik edemeyenler, bunun farkına varamayanlar, “yarattım” diyenlerin küfre düşeceğini düşünebilirler. Halbuki, Mevlâ’nın yaratmasıyla kulun bir şeyi yapması arasında fark vardır. Hâlık Teala’nın yaratması yoktan var etmesidir. Kulun yaratması / bir şeyi yapması ise, var olana farklı bir şekil vermesi demektir... Nitekim olana şekil verme manasında yaratma kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de de İsa aleyhisselamdan hikâyeten kullanılmıştır. İlgili ayet-i celile şöyledir:
“Allah onu (Hz. İsa’yı) İsrâiloğullarına (şöyle diyecek) bir rasûl / peygamber olarak gönderir: ‘Muhakkak ki ben size Rabbinizden bir âyet (mûcize, belge) getirdim: Size, kuş biçiminde çamurdan birşey (heykel) halk ederim / yaratırım (yaparım) da içine üflerim, Allah'ın izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm. Eğer iman edecekseniz, şüphesiz bunda size bir delil vardır.” [Âl-i İmrân suresi, 49]
Yine Kur’an-ı Kerim’de “…Allah, yaratanların en güzeli” [Bkz. Mü’minûn suresi, 14; Sâffât suresi 125] buyrulmuştur. Bu ayetlerde de “halk / yaratma” kelimesi, “olana yeni bir şekil verme” manasında kullanılmıştır. Zira Allah Teala’dan başka hiçbir şey, yoktan var ederek yaratamaz. Yaratıkların hepsinin de önce bir nüvesi / çekirdeği, özü ve aslı mevcuttur. İnsan da yaptığını, bu nüveden-çekirdekten, öz ve asıldan üretmiş, şekillendirmiş, geliştirmiş olur. Bu manada kullara “yarattı” denebilir. Ama “yoktan var etti” manasında yarattı asla denemez. Mesela;
Bir mobilyacı ağaç yaratamaz. Ama yaratılmış ağaçlardan güzel mobilya yapabilir. Buna, ‘yarattım’ derse, yoktan yaratmış olmaz. Belki var olan ağaçtan güzel şekiller-modeller yapmış, kendi ifadesiyle ‘yaratmış’ olur...
Genetik kopyalama vak’ası da böyledir. Yoktan yaratma değil, var olan geni geliştirme hadisesidir. Çünkü yapılan iş, adı üstünde kopyalamadır; kopyalama ise yaratma değildir! Yaratma, yoktan var etmedir. Allah (c.c.) canlı ve cansız bütün varlıkları yoktan ve önceden mevcut bir örneği olmadan, ondan yararlanmadan yaratmıştır. Genetik kopyalama ise mevcut yaratılmış genler üzerinde işlemler yaparak gerçekleştirilmektedir. Bunun yaratma ile bir ilgisi olmadığına göre, ortada bir “ikinci yaratıcı” da yoktur. Ayrıca belirtelim; genetik kopyalama insanlara uygulanamaz. Hayvan ve bitkiler için ise, insanlara faydalı olmak, hiçbir şeye ve kimseye zarar vermemek kaydıyla uygulanabilir. Aksi halde o da caiz olmaz.
Unutmamak gerekir ki, yaratma kelimesini kullananların niyetleri mühimdir. İmanına delil bulunan kimsenin “yarattım” demesiyle hemen küfrüne hüküm verilemez. Ağız alışkanlığı yahut da kelimenin manasının nereye kadar uzandığını bilememesi olarak yorumlanmalıdır. Çünkü imanına, mü’min olduğuna dair delil vardır. Mesela camiye çocuğuyla birlikte namaza gelmiş olan bir babanın ya da dedinin, namazdan çıkışta cami avlusunda çiçekleri koparan çocuğuna söylediği,“Yavrum, çiçekleri koparma. Allah ‘baba-gökte’ seni çarpar sonra!” sözünde küfür kelimeleri vardır. Çocuğu terbiye maksadıyla söylenen bu sözlerin içindeki iki kelime küfür manasına gelmektedir. Bunlardan biri Allah’a “baba” demesi; Hristiyanlar gibi Allah’ın babalık sıfatının olduğunu söylemiş olması; ikincisi de “gökte” demekle Allah’a mekân isnad etmiş, göstermiş olması... Her ikisi de Ehl-i Sünnet’in itikad ölçülerine göre küfürdür. Bu durumda şayet o kelimelere bakarak bu babanın kâfir olduğunu söyleyecek olursak sorarlar:
– Kâfirin camide, hem de çocuğuyla işi ne?Adam namaz kılıp çıkmıştır cami avlusuna...
Namaz kılışı imanına delildir. Öyle ise sarf ettiği “Allah baba, Allah gökte” sözlerine bakarak küfrüne hükmedilemez… Zira kimi zaman konuşulan kelâm, sarf edilen söz küfür gibi görünür, lakin sahibi yani onu söyleyen kâfir olmaz. Binaenaleyh imanlı insanları mezkür konuşmalarından dolayı küfürle itham etmemek gerekir. Nitekim Ebu Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre;
"Adamın biri geldi, Rasûlullah’a (s.a.v.) “Mü’min bir cariyeyi azat etme borcum vardır.”diyerek (yanındaki cariyesinin bu şartı haiz olup olmadığını) sordu. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) kadına dönerek, “Allah nerdedir?” diye sordu. Kadın, başı ve işaret parmağıyla semaya işaret etti. Bu defa Nebiyy-i muhterem (s.a.v.),“Ben kimim?” diye sordu. Kadın, parmağıyla semaya ve Rasûlallah’a (s.a.v.) işaret etti. Yani “Sen Rasûlallah’sın”demek istedi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.), “(Bu mü'mindir), bunu azat et.” buyurdu." [Bkz. Nûreddin el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 1, 23]
Velhâsıl, aksi takdirde bu hâl, aynı safta namaz kıldığımız insanı, avluda çocuğuna ya da torununa söylediği sözleri yüzünden küfürle itham etmek gibi olur. Doığru olan, temkinli-ihtiyatlı-dikkatlı olmaktır. Mü’min olduğuna dair işaret ve emâreler bulunan bir insanı, bu ve buna benzer söz ve durumlarından dolayı küfürle itham etmemeli, fakat ona meselenin yanlışı-doğrusu da münasip bir lisanla mutlaka anlatılmalıdır.
Netice olarak bütün mü’minler; yanlış anlaşılacak sözleri, küfre sebep olabilecek kelime ve kavramları kullanmaktan imtina etmeli, sakınmalı, sû-i zanna, kötü düşüncelerine sebep olmamaya gayret sarf etmelidir.
Hocam selamünaleyküm
Yapmış olduğum bir projem var ve konuyla ilgili yardımınıza ihtiyacım var. Hadisi şeriflerde yeşil renk çok övülüyo, rahatlattığı vb. Faydaları olduğundan bahsedilmiş. Peki diğer renkler içinde böyle hadisi şerifler yada büyük alimlerin sözleri varsa onları yazabilir misiniz? Bulabildiğiniz tüm renklerin faydalarını yazarsanız çok sevinirim. Teşekkür ederim allahü teala sizden razı olsun. Fatih Baydemir