Selamün Aleyküm Abi. Güvercin beslemek uygun mudur? Güvercin besleyenlerin hayatlarının düzgün gitmeyeceğini söylemişlerdi bir sohbette. Bir kardeşimize bunu söyledim ama mesned bulamadım. Teşekkür ederim şimdiden. Allah Razı Olsun.
hocam selamun aleyküm nasılsınız iyisiniz inşallah mevlam saglık sıhhat ve hizmetten son nefes dahil ayırmasın inşallh
hocam sorum şudur. gündüz tesbih namazı kıldıgımız zaman cemaatle imam efendi tesbıhleri sesli mi okuyacak sessizmi okuyacak delilleriyle izah edermisiniz tesekkür ederim mevlam razı olsun hocam fii emanillah
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Dualarınız için de, cümlemiz adına bilâhudut “amin”ler…
Bilindiği üzere nâfile namazları -terâvih hariç- cemaatle değil münferiden kılmak efdâldir. Hatta nafilelerde ilan edilerek toplanıp cemaat yapmak tahrîmen mekruhtur. Haliyle buna Tesbih namazı da dahildir. Hiç kuşkusuz meselenin takva cileti budur. [Bkz. el-Mektubat, İmam-ı Rabbani (k.s.), Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy., 1, 131]
Ancak yerine ve gereğine göre ulemâ, ehemmiyet arzeden nafile namazları, imamın cemaate kıldırıvermesine cevaz vermişlerdir. Hazret-i Fatih’in (k.s.) vakfiyesinde, Ebussud Efendi’nin (rh.) fetvalarında buna dair hüküm vardır.
Bu nafileler, bahusus sorduğunuz Tesbih namazı, gece de olsa gündüz de olsa cemaat halinde kılındığı zaman imam, kıraatı cehri / açıktan okur ve tesbihleri de açıktan tekrar eder. [İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr ale'd-Dürri'l-Muhtâr, Mısır, 1966, 2, 27]
İlave bilgi:
Bütün namazlarda olduğu gibi, tesbih namazında da, Kur'an-ı Kerim’den bir şey okunacağı zaman, Kur'an'ın herhangi bir yerinden okumak mümkündür. “Şu sure okunmaz veya mutlaka şu sureyi okumak gerekir” diye bir şey yoktur. Ancak İbn Abbas'a (r.anhuma),
- “Bu namaz için belirlenmiş bir sure biliyor musun?” diye sorulunca;
- “Evet, et-Tekâsur, el-Asr, el-Kâfirûn, ve el-İhlâs” diye cevap vermiştir. [Fetâvâ-yi Hindiyye, Mısır, 1323, 1, 119]
Selâmün aleyküm
Hocam Allah ü Teâlâ mizin sıfatları ile ilgili olarak, maturudiye akaidine göre, sıfatlar Zat-ı Şerife nin “ne aynı ne de gayrı” dır. O halde Zati/Selbi/Tenzihi Sıfatlar(kıdem, beka, kıyam-bi nefsihi gibi) da Zat ile aynı ve gayrı denilir mi ? Zira bazi kaynaklarda Zât ile aynı diye ifade ediliyor. Maturudiye gore nasil bilmeliyiz ? Teşekkür ederim. Sarp Akkurt
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Öncelikle zât nedir, sıfat nedir onları bir görelim.
Hariçte müstakillen (dışarda başka birisine tâbi olmadan, kendi başına) düşünülen şey zâttır. Hariçte müstakillen düşünülemeyip sadece zâta tebaan (zata bağlı olarak) düşünülebilen şey de sıfattır. Mesela; başlı başına düşünülebilen Zeyd zât, Zeyd’siz-zâtsız düşünülemeyen onun kıyamı / ayakta olması da sıfattır.
***
Asıl sorunuza gelince…
Kelâm ilminde, sıfât-ı ilahi hakkında üç farklı görüş vardır:
(1) Hukemâ’nın (felâsifenin) görüşü… Onlar, Allah’ın sıfatları zâtının aynıdır derler. Çünkü onlara göre, aynı olmasa taaddüd-i kudema (kadîm olanların çokluğu) lazım gelir ki, bu da muhâldır, imkânsızdır.
Bunlara cevabımız: Taaddüt (çokluk) zâtta olursa ulûhiyete zarar verir de, sıfatta olursa zarar vermez; burada taaddüt zâtta değil, sıfattadır ve tevhide muhalif değildir. Sıfat ya da sıfatların zâtsız varlığı düşünülemez.
Mu’tezile’nin itikadı da onlara yakındır. Cenab-ı Hak ilimsiz bizzat âlimdir, derler. Sıfatın merciini (yerini, makamını) nefyeder yani ortadan kaldırırlar. Delilleri; eğer sıfât-ı ilahi zâttan zâit (fazlalık) olsa, kemâl (mükemmellik, tamlık, eksiksizlik ve kusursuzluk) sıfatı ya olur ya olmaz. Eğer olmazsa nefy (red) lazım gelir, zira zât-ı ilahinin noksanla muttasıf olması muhâldir / mümkün değildir. Ve eğer sıfat kâmil (eksiksiz-noksansız, tam) olursa, Cenab-ı Hak bizzat nâkıs / noksan olur, başkasıyla kâmil olması (tamamlanması) gerekir ki, bu da muhâldir.
Ehl-i Sünnet’in Mu’tezile’ye cevabı: Evet, ilahi sıfatlar kemâl sıfatlarıdır, ondan zâtın ayrılması gerekmez, bilakis kemâli lazım gelir. Zira zâtın kemâli, ancak kemâlâtın menşei / kaynağı olmaktır. Eğer zâttan ayrı bir şeyden oluşsaydı, noksan olması lâzım gelirdi. Sıfat ise zâttan ayrı olmaz…
(2) Mütekellimîn’in cumhuruna ait görüş… Bunlar da sıfât-ı ilahi zâtının gayrıdır derler. Zira onlara göre, sıfat mevsufun gayrıdır. Eğer aynı olursa, taaddüd-i mâ’bûd (kendisine ibadet olunanların çokluğu) lazım gelir, bu ise muhâldir, mâ’bûdun tek olması gerekir.
3) Eşâire ve Mâtüridiye’ye (Ehl-i Sünnet mezheplerine) göre ise, Cenab-ı Hakk’ın sıfatları zâtının aynı da değildir gayrı da değildir. Yani sıfatlar zâtının farksızı, tıpkı kendisi, eşiti-benzeri olmadığı gibi, ondan başka (diğer bir şey) de değildir. En güzel ve uygun olan görüş de budur.
Yani Ehl-i Sünnet mezhepleri ve müntesibi bulunan bizler, Allah Teala’nın sıfatları zâtının ne aynıdır ne de gayrıdır, diyoruz. Aynı olmaz, çünkü sıfat ittihâd-ı tâm ile min külli’l-vücûh (her bakımdan tam bir birleşme / birliktelik ile) zâtının aynı değildir. Zât başka, sıfat başkadır. Gayrı da olamaz; zira sıfat, zâttan infakâk-i tâm ile min külli’l-vücûh (he bakımdan tam bir ayrılma ile) ayrılmış değildir. Sıfat zâta, zât da sıfata bağlı ve lâzımdır, tamamen ayrılması imkânsızdır, muhâldir. En sağlam kavil (itikadî görüş) de budur. Bu hususta daha ince ve daha detaylı bilgi için bkz. http://halisece.com/aynul-hakika-fi-rabitatit-tarika/405-hak-din-islamdir.htmlÖzellikle 18 no'lu dip nota...
***
H u l â s a
Ehl-i Sünnet itikadına göre sıfât-ı ilahiyye Allah Teala’nın zâtının aynısı olmadığı gibi gayrısı da değildir. Nasıl ki güneşin ışınları güneştendir, ancak güneş değildir. Bunun gibi Cenab-ı Hakk’ın sıfatları da onun zâtındandır, ancak zâtının kendisi değildir.
Hâşâ, Allah (c.c.) zâtî sıfatlarının bütününün bir araya gelmesinden meydana gelmiş bir mahiyet değildir. Bir başka ifadeyle; onun zâtı, sıfatının icabı / gereği ve sonucu değil, sıfatları zâtının gereği ve sonucudur. Yukarıda açıklamaya çlıştığımız üzere, sıfatın gerçek mânâsı da budur.
Hâlık-ı zû’l-Celâl’in varlığı bizâtihi vacip olduğu gibi, sıfatları da başka türlü değil, zâtıyla vaciptir. Atalarımızın “Teşbihte hata olmaz, hatasız da teşbih olmaz” sözleri gereğince, Güneşin ışınlarının kaynağı güneş olduğu gibi, Allah Teala’nın sıfatlarının kaynağı da zâtındandır.
Sıfatlar mevzuunda bu mesele, anlaşılması çok zor ve çetin olduğu için Felsefeciler ve Mu’tezile sıfatları kabul etmeme… Kerrâmiye, sıfatların kadîm olduğunu kabul etmeme… Ehl-i Sünnet ise sıfatların, ‘zâtın aynı olduğunu da, gayrı olduğunu da kabul etmeme’ kanaatine ulaşmışlardır.
Daha fazla bilgi için, Allâme-i Taftazâni (rh) hazretlerinin Şerhu Akaidi’ne müraccat olunabilir… Ancak tavsiyemiz, söz konusu mevzularda temel bilgisi olmayanların, bu ve benzeri meselelerin derinliğine dalmamalırıdır. Yoksa işin içinden çıkamayıp, -Allah korusun- itikadî muvazeneyi / dengeyi bozma ihtimâlleri yüksektir.
Ayrıca bkz. http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-1264.html
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/1206-kelim-sifati-ve-kelamullah-in-mahiyeti.html
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/621-allah-teala-nin-zati-sifatlari.html
http://halisece.com/sorulara-cevaplar/620-allah-teala-nin-subuti-sifatlari.html
S.a hocam Allah izin verirse 3-4 ay sonra çocuğum olacak. rahmetli babamın ismi mehmetti. ben süleyman koymak istiyorum ama çevremden genelde mehmet ismini koymamı istiyolar. hanımım da buna dahil. sizce hangisini koysam daha isabetli karar vermiş olurum. saygılarımla.
Son dönemlerdeki peygamberimiz hakkında bir çok iftirada bulunulduğunu hepimiz biliyor. Son olarak bir tv dizisinde peygamberimizin gökten geldiği gösterilmiştir. Peki, peygamberimiz veya peygamberlerin veya Allah dostlarının vefat etmiş olduğuna göre dinen dünyaya tekrar gelmesi mümkün müdür?hamdi çörekci