Cemaatle kılınan namazlarda imamın haline vâkıf olmak şarttır. İmamın haline de dört şekilde vukuf mümkün olabilir.
1. İmamın kendi sesini işiterek... Böylece hangi durumda olduğu anlaşılmış olur.
2. İmamdan başka birinin namazdaki intikallerde getirmiş olduğu tekbiri duyarak... Mesela büyük cami ve namazgâhlarda yapılan uygulama ki; imamın sesinin duyulamaması sebebiyle müezzinin tekbirleri tekrarlaması gibi… Bu tatbikat, imamın hangi halde / rükünde olduğunu aksettirdiğinden dolayı imama uyma meselesinde geçerli bir âmil olmuş olur.
3. İmamın kendisini görerek... Bu vaziyette sesini duymaya ihtiyaç kalmadan bizzat kendisi görülmüş olur.
4. Cemaatten birini görerek... Bu halde de imamın durumuna muttali olan cemaatten biri görülerek, imama, doğru bir şekilde tâbi olma sağlanmış oluyor. İşitme engelliler imamın sesine göre değil, imamı görmeye veya göreni görmeye tâbi olarak namaz kılarlar.
Görüldüğü gibi dört maddenin tamamında da asıl maksat, imamın hangi halde (rukûda mı, secdede mi, kıyamda mı veya hangi rukünde) olduğunu bilebilmek ve cemaat olarak dosdoğru bir şekilde onu takip edebilmektir. Bu da, ya bizzat imamı görerek veya duyarak yahut cemaatten birinin görerek ya da duyarak olur... Camilerin alt ve üst katlarında ise, katlar arasında intikal tekbirlerinin duyulacağı şekilde tedbirler almak (boşluk, pencere, ızgara koymak) gerekir. Ömer Nasuhi Bilmen merhum, imamın haline vakıf olma ile ilgili olarak şöyle der:
“İmam ile muktedinin (imama uyanın) yerleri hükmen bir olmalıdır. Aralarında yüksek boylu bir duvar olup imamın görülmesini veya sesinin iştilmesini engellese, o imama uymak sahih olmaz. Yine, imam ile muktedi arasında veya bir muktedi ile öndeki saf arasında uzaklık bulunsa bakılır: Eğer namaz mescid dışında kılınıyorsa ve aradaki mesafe bir saf bağlanacak mikdardan az ise, imama uymak sahih olur. Fakat mesafe bundan daha çok ise uymak sahih olmaz. Amma namaz mescid içinde kılınmakta ise, aradaki uzaklık ne olursa olsun imama uymaya engel olmaz. Bununla beraber bazı âlimlere göre, Beytü’l-Makdis gibi pek geniş olan mescidlerde, saflar arasında ittisâl / bağlantı olmaksızın mescidin en uzak bir yerinde durup imama uyulması caiz olmaz.
“İmam hayvan üzerinde, imama uyan yaya bulunsa veya başka başka hayvanlara veya gemilere binmiş olsalar, yer değişikliği olduğundan imama uymak sahih olmaz. Yine, camide veya başka bir yerde imam ile muktedi arasında kayık geçecek büyüklükle bir ırmak veya araba yürüyecek genişlikle saflardan boş bir yol bulunsa, imama uymaya mâni olur.
"İmamın sesi kâfi gelmezse, cemaatten biri tarafından iftitah ve intikal tekbirleri yüksek sesle alınır ve rukûdan kalkarken de, 'Rabbena ve leke’l-hamd' denilir, yüksek sesle yine selâm verilir. Bu bir tebliğ, bir bildirimdir. Ancak tekbirler alınırken iftitah ve intikal tekbirleri olarak alınmalıdır, yalnız bildirme için alınmamalıdır. Eğer ilk tekbir ile namaza başlamaya niyet edilmez ise, bunu alan namaza başlamış olmaz. Diğerleri de tesbih, tahmid ve intikal tekbirleri olarak alınmazsa, sevaptan mahrum olmayı gerektirir, imamın sesi yettiği takdirde bu tebliğe gerek kalmayacağından, bu tebliğ işi mekruh olur. Buna müezzin olanlar dikkat etmelidirler." [A.g.m., Büyük İslam İlmihali, Bilmen Yay. İst., 1966, 146-147; Daha geniş bilgi için aynı eserin ilgili bahsine müracaat oluna.]
Hoparlör kullanmanma meselesine gelince…
Camilerde vaaz ve hutbelerde ve ayrıca -maalesef- cemaatle namaz kılarken ihtiyaç olmadığı hallerde dahi mikrofon kullanılması iyice yaygınlaşmış durumdadır. Vaazlarda, hutbelerde, mukabelelerde mikrofon kullanılmasında bir mahzur olmamakla beraber, özellikle cemaat halinde namaz kılarken sesi yeterli olan bir imamın mikrofon kullanması hiç de münasip olmamakta ve huzû ve huşûa mâni olmaktadır. Keza, mikrofondan çıkan sesin, kişinin aynı sesi olmadığı da bir vakıadır, bunu ifade edenler âlimlerimiz vardır. Bunu da dikkate aldığımızda, sesi yeten bir imamın mikrofon kullanması âdap bakımından muvafık değildir.
Ayrıca cemaat halinde namaz kılarken elektriklerin kesilmesi gibi durumları da göz önünde bulundurmak ve cemaatle namazda imama vâkıf olma şartlarına uymak gerekir. Mesela bir caminin bodrum katında namaz kılınırken hoparlörden gelen sesle imamın haline vâkıf olmak maksadıyla mikrofon kullanılıyorsa, elektriklerin kesilmesi veya mikrofonun yakadan düşmesi veya bozulması durumunda imama uyma hâli ve imama vâkıf olma durumu ortadan kalkar.
Binaenaleyh, büyük mekânlarda namaz kılarken imamın sesinin yetmediği hallerde, hoparlör kullanılmadan intikal tekbirlerinin yüksek sesle müezzin veya cemaatten birisi tarafından tekrarlanması gerekir. Ön önemlisi de, camilerin alt ve üst katlarında hoparlör kullanmadan intikal tekbirlerinin duyulabileceği şekilde bünyevî /strükttürel yani yapıyla ilgili tedbirlerin alınmasının iktiza ettiği aşikârdır!
Ayrca bkz. http://halisece.com/sorulara-cevaplar/2756-buyuk-camilerde-alt-veya-ust-kattakilerin-imamin-sesini-duymasi-gerekir-mi.html
http://www.bolugundem.com/camilerimizdeki-hoparlor-rezaleti-14677yy.htm