Pek Muhterem Hocam;

Bir arkadaşla "tevessül" hakkında "münazara" ettik, ben tevessülü anlatmaya çalıştım, fakat arkadaş Zümer suresinin 3 ayetini iddiasına delil göstererek bana cevapta bulundu. Bana yardımcı olursanız sevinirim. Bu ayet-i kerimeyi müfessirlerimiz nasıl açıklamışlar?

Selam ve dua..

 *******

Tevessül: Vesîle-vâsıta edinme…

Değerli kardeşim;

Bahis mevzuu ettiğiniz ayetin meali şöyledir:

İyi bil ki hâlis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka bir takım dostlara tutunanlar da şöyle demektedirler: 'Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.' Şüphe yok ki, Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyle hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz. [Zümer suresi, 3]

Evet, hâlis din ancak Allah'ındır. Hiçbir şirk karşılığı olmaksızın temiz, saf, karışıksız, hâlis tevhid dini, tam mânâsıyla hiç şüphesiz Allah’ın dinidir, İslâm’dır. Hiçbir karışığı-katışığı olmadan, tertemiz, noksansız hâlis ibadet ve taat yalnızca Allah'a yapılır ve yapılmalıdır.

İşte bunun doğruluğunu ortaya koymak, göstermek için buyuruluyor ki; O'ndan başka birtakım veliler/dostlar/aracılar edinenler de, Allah denince kendisinden daha ilerisi, daha yükseği, daha ötesi mümkün olmayan en mükemmel zatı kastettikleri için, Allah'ın üstünde bir ilâh iddiasına kalkışılması zaten bahis konusu olamaz.

Şirk koşanlar, hep O'ndan aşağılardan birtakım veliler, koruyucular tutmak, edinmek isterler... İsterler ama; gerek "İlahları, bir tek ilâh mı yaptı?"[Sâd suresi, 5] diyenler gibi putları aracı edinenler, gerek meleklere ve gerekse Hz. İsâ gibi şerefli kullara ilâh diye sarılanlar; "Biz onlara ancak, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" demektedirler. Böyle diyerek onlara tutunmakta, onları Allah'a eş koşmakta, onlara tevessül değil taabbüdde bulunmaktadırlar.  

Demek ki bu ayet-i celilede kastedilen, mukaddes ve mübarek vesileler olan peygamberler ve onların varisleri olan evliyaullahın Allah’a yaklaşmada vasıta olmaları değildir. Burada anlatılan ve men edilen şey şirktir; şirk ise bâtıldır.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde bu hususa şöyle açıklık getiriyor: “Ey îmân edenler! Allah’tan korkun, ona (yaklaşmaya) vesîle arayın ve onun yolunda (zâhirî ve bâtınî düşmanlarla) mücâhede edin ki, felâha erebilesiniz.” [Mâide sûresi, 5/35; Hâzin, Mecmûatün mine’t-Tefâsîr, Hâşiye, 2, 278]

Bilindiği üzere lisânımızda “vesîle”; yol, vâsıta, sebep mânâlarını ifade etmektedir. Binâenaleyh, kendisi ile arzu edilen bir maksada-gâyeye-hedefe ulaşılan her şeye vesîle denildiği gibi, –bundan müsteâr olarak– gerek günahların terkinde ve gerekse işlenen ibâdet ve tâatlerde kendisiyle Allâh’a tevessül olunan her şeye de vesîle denir.

Bu âyet-i kerîmede geçen vesîle, tefsirlerde çeşitli şekillerde açıklanmıştır. Bunlar içerisinde “mürşid-i kâmil”e, “tevessül” ve “râbıta-i şerife”ye de işâret olunmuştur. Âyet-i celîlede açıkça görülüyor ki; Rabb’imiz (c.c.) mü’minlere, Zât-ı ulûhiyetine yaklaştıracak “vesîle”yi arayıp bulmalarını emrediyor. Yine erbâbınca mâlumdur ki, mü’mini Allâh’a (c.c.) götüren yolların en üstünü, en kısa ve kestirme olanı da, tevessül ve râbıta yoludur. O da, kâmil ve mükemmil bir mürşide mürâcaat edip, mâneviyat yolunda onun rehberliğini kabul etmekle mümkündür.

Okumak için bir hocaya ihtiyaç olduğu gibi, mânevî terbiye için de kâmil ve mükemmil bir mürşide ihtiyaç vardır... Allah Teâlâ’ya yaklaşmada en güzel “vesîle” onlardır. Bu itibarla, Allah yolunda yürüyüp mesafe almak isteyen hiçbir mü’min, kendisini bu ihtiyaçtan müstağni addedemez, buna ihtiyacım yok diyemez. Bakınız, bu hususu şâir ne güzel ifade etmiş:

Deme aşk içre bana kim ola reh-yâb-ı tarîk...

Gir hemân sen yola, Allâhü veliyyü’t-tevfik.

Şiirin tahlili şöyle: Reh-yâb: yol gösteren, kılavuz; veliyyü’t-tevfîk: muvaffak kılan, başarıya ulaştıran dost ve sâhip. Hâsılı, demek istiyor ki şâir: “Bana aşk içinde yol gösteren kim olacak deme! Sen hemen yola gir, muvaffâkiyeti ihsan eden dost ve sâhip Allah’tır.”

Ne var ki, her şeyin olduğu gibi, mürşidân-ı kiram ile tevessülün, onlarla râbıtanın da inkârcıları, kabul etmeyip karşı çıkanları hep olagelmiştir. Bunlar, dînin hakîkat ve mâhiyetini bilmeyen cemiyetlere musallat olmuşlar; bir takım bid‘at ve dalâletleri yaymaya çalışmışlardır.

Kezâ, günümüzde de belli alan ve çevrelerde faâliyetlerine devam etmektedirler ve bu hususta, bilhassa tasavvufu ve tasavvuf erbâbını hedef almışlardır. İşin farkında olmayan bazı insanlar da, bu bid‘at ve dalâlet ehlinin yalan ve iftiralarına –maalesef– âlet olmuşlar; ebedî hayatlarının hüsranla netîcelenmesine yol açacak tavır ve hareketlerin içinde yer alma gafletini göstermişlerdir!

***

Velhasıl yukarda tevessülün aleyhine delil olarak gösterilen ayetin, iddia edilenlerle hiçbir alakası yoktur. Mü’min zaten Fatiha-i şerifede her gün defalarca “Ancak sana kulluk eder, senden medet umarız” ayetiyle hâlis dinin Allah’a mahsus olduğunu, mâbûdun bilhak olanın sadece Hz. Allah olduğunu itiraf etmektedir. Mâbûdluk, ibadete liyakat yalnız Allah'ın hakkıdır. Hâlis din ancak O’nundur. Bunda hiç kimsenin zerre kadar şek ve şüphesi yoktur.

Şunun da bilinmesinde mutlaka fayda var; ayetlerin tefsiri öncelikle ayetlerle, sonra da hadislerle olur. Bir ayeti ele alırken, o mevzu ile ilgili diğer ayetleri de göz önünde bulundurmanız lazım. Öyle uluorta mealcilikle olmaz, sağlam neticeler alınmaz. Ayrıca kendi kendimize indi tefsirler-yorumlar yerine, Ehl-i Sünnet âlim ve müfessirlerinin açıklamalarına bakmamız, değer vermemiz lazım.

Zâhir ve bâtın iç içedir, biribiriyle mütenakız değildir. Yeter ki inanç, insaf ve iz’anla bakılsın; ölçü ilmi kıstaslar olsun.

Şu da bir gerçektir ki; bu ve benzeri tartışmalar bundan önceki asırlarda da olmuş, bundan sonra da olacaktır. Küfürle iman, nurla zulmet, dalâletle hidayet hep mücadelede olduğu gibi, maalesef zahirle batın kavgası da hiç bitmemiştir.

es-Selâmu alâ meni’t-tebea’l-hüdâ…

Not: Bu ve buna benzer mevzularda, sitemizde mevcut “Aynü’l-Hakîka fî Râbıtati’t-Tarîka” isimli eserden yararlanabilirsiniz.

Ayrıca, yine sitemizdeki,

"İslâm’da türbe/kabir ziyareti ve tevessül"ve

"Tevessül” nedir, neyle ve kimle yapılır?"

başlıklı makalelerimize de bakmanızı tavsiye ederim.  

Go to top