Selamün Aleyküm Hocam
Sizden namazlardan sonra okunması tavsiye edilen sure ve duaların tertibi hakkında bilgi istiyorum. Bu soruyu, en doğru en sevaplı şekilde okumak isteyen bir grup hanım kardeşimin ricası üzerine yazıyorum.
Mesela hadis-i şerifte her farz namazdan sonra Ayetü’l-Kürsi okunması tavsiye ediliyor. Farzı kılıp sünnete kalkmadan mı okunmalıdır. Farz namazlardan sonra okunur denen “Ya Vehhab” zikiri, sabah ve akşam namazlarından sonra 11 defa okuduğumuz tehlil, sabah ve akşam Kureyş suresi ve buna benzer devamında büyük faydalar olan evrad nelerdir ve nasıl okunmalıdır. Bilgilendirirseniz çok seviniriz. Mesela sabah akşam okunan 11 tehlil hakkında bir teyzemizden “Selamdan sonra Allahümme ente’s-selam… okunmadan söylenir.” diye işittik. Bu kadar ince midir? Bilirsek aynen tatbik etmek isteriz. Selam ve dua ile. Yasemin Sevabit
es-Selamu Aleykum Hocam..Mevla Teala Siz Değerli Hocamıza Dünya Ve Ahirette Af Ve Afiyet Nasip Eylesin..Amin..
Hocam malumunuz mübarek ramazan-ı şerife sayılı günler kaldı..Bu ayda eski Osmanlı geleneği ramazan çadırları-çarşısı kurulmakta ve buralarda manevi bir hava oluşturulmak istenmektedir.Tabi bakıldığı zaman ne kadar bir manevi hava oluşturulmuştur tartışılır bir durum söz konusu..Özetle bu tarz ramazan etkinlikleri yapmak doğru mudur?Yapılıyorsa da bunun bir usulü erkanı var mıdır?Allah razı olsun Hocam..Selam ve dua ile.. Mehmet Fazıl
*******
Ve aleykümü’s-Selâm kardeşim;
Hoş ve güzel dualarınız için cümlemiz hakkında hudutsuz “amin”ler…
Söz konusu “etkinlikler”in usûlü-erkânı; şer’î-dinî ölçülere ne derecede uyup uymadığı, manevi-ahlâkî bakımdan topluma faydasının ya da zararının ne olup olmadığıyla alakalıdır. Kıstas bu olduktan sonra neyin ne olduğunu, bunları yapmanın doğru mu eğri olacağını, yapılacaksa nasıl yapılması icap ettiğini anlamakta herhangi bir güçlük kalmaz. Öyle değil mi?
Ancak bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız kadarıyla “ramazan etkinlikleri” denilen faaliyetlerin pek de ramazan ayının ruhuyla mütenasip olduğunu söyleyebilmemiz mümkün değildir. Genellikle bu faaliyetler, “ramazan eğlenceleri” olarak karşımıza çıkmaktadır ki, bu da bize sanıldığı gibi Osmanlı’dan değil, İttihatçılar’dan tevârüs etmiş âdetlerdir. Bunun da Müslümanlarca kabul edilebilir bir hâli yoktur. Mesela bizim Esenler’de, tam da cemaatin yatsı ve teravih için camilerde olduğu anlarda, merkezi dörtyolda olan “etkinlik” alanından öylesine bir gürültü kirliliği yükseliyor ki, ibadette huzur-sükûn ve hazz bulabilene aşk olsun. Ayrıca bu sözde etkinlikler gece yarılarına kadar sürmekte ve insanların istirahatine de engel olmaktadır.
Geçen sene başkana e-maille bu nâhoş durumu ve rahatsızlığımızı bildirdik, bir çare bulup buna engel olmalarını istedik, o da ertesi günü meydanda bize sözlü olarak cevap verdi: Ramazan süresince sabredip buna katlanmamız gerektiğini, hatırlattı… Ne mecburiyetimiz varsa, bilemiyoruz artık… Oysa meşhur Mecelle hukukumuzda, “mefsedeti def, menfaati celpten önce gelir” hükmü esastır. Yani ameller-faaliyetler mevzuunda önce haramı-kötüyü-bozgunculuğu terk etmek, sonra sâlih / iyi amelleri işlemek gelir. Böyle olunca, haramların -kötülüklerin terkinde sevap manası daha baskındır. Bir günahı terk etmek, insanların huzuru-ıslâhı için çalışmak Allah’ın kat’i bir emridir. Bu emri yerine getirdiğimizde farz işlemiş oluyoruz. Farzın da diğer amellerden / nafilelerden / menduplardan üstün olduğu isbata lüzum kalmayacak derecede açıktır.
Bu sene ne olur, nasıl bir yol takip ederler, farklı bir uygulama olur mu, bilemiyoruz, bekleyip göreceğiz. Hayırlısı olsun. Şunun şurasında pek de bir şey kalmadı…
Hiç kimse unutmasın ki, her kim iyilikten ve kötülükten zerre miktarı bir şey yapmışsa bunun kurşılığını mutlaka bulacaktır.
Sevgili Halis hocam soruma öncelikle Allah-u Teala'nın çabalarınızı hayra ve güzelliğe ulaştırması temennisi ile başlamak istiyorum. Efendim sorum şu: Malumunuz Kur'an-ı Kerim Yüce Rabbimizin kelamı olması nedeni ile sonsuz manalar, ilimler ve bilgiler içermektedir. Kur'an-ı Kerim'e ait bu sonsuz manaların tamamı Peygamber efendimiz(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bildirilmiş midir yoksa bu sonsuz manalar içerisinde hiçbir beşerin anlamasının mümkün olamayacağı ilimler de saklı bulunmakta mıdır?
Halis hocam çabalarınız ve bizlerin cahilane sorularına zaman ayırarak cevapladığınız için çok teşekkür ederim. Yüce Rabbimiz cümlemizin kalplerini İslam'da sabit kılsın ve bizleri kendisinin razı olduğu kullardan eylesin. Doruk
Selamun aleyküm sayın hocam
ramazan ayı yaklaştı oruç tutup ibadetler edecegiz inşalllah, ramazanda oruçlu iken sabah cünup olarak uyanınca (kendi irademizin dışında olarak ) oruca devam edebiliriz peki diger ibadetleride yapabilirmiyiz kuran okumak namaz kılmak yapamaz isek oruçlu iken gusul abdesti mi alacagız ? Mustafa
*******
Ve aleyküm selam “sayın” kardeşim;
Cünüplükten kurtulmanın çaresi gusül abdesti almaktır. Onu yaptıktan sonra istisnasız bütün ibadetlerinizi eda ve ifa edebilirsiniz. Ancak gusül esnasında abdest alırken mazmaza ve istinşakta mübalağaya gitmezsiniz. Ağzınıza da burnunuza da suyu normal abdestteki gibi verirsiniz. Mazmaza ve istinşaktaki mubâlağıyı iftara tehir edersiniz. İftarınızı açmadan önce ağzınıza ve burnunuza kuvvetlice su verir, üçer kere yıkar, çalkalar, sonra orucunuzu açarsınız.
***
Mazmaza ve istinşak nedir, nasıl yapılır
Mazmaza, suyu ağızda çalkalamaktır. Bunda mubâlağa/aşırıya gitme, abdestte olduğu gibi gusülde de sünnettir. Ama gargara yapmak gerekmez. Gargara, suyu boğazda hareket etrimektir; bu, herkesin kolayca yapamayacağı kadar zordur, yapılması da icap etmez.
İstinşak; burun içine, yumuşağına kadar su almaktır. Bunda da yapabildiğince mubâlağa etmek (yapabildiği kadar fazla çekmek) sünnettir.
Mezheplere göre bunların hükmü
Mazmaza ve istinşakın hükmü ‘gusül’ ve ‘abdest’te mezhepten mezhebe farklıdır. Ayrıca, farz olan gusülle sünnet olan gusülde hükümleri değişiktir.
Hanefilere göre mazmaza ve istinşak gusülde farzdır. Abdestte ise farz değil, sünnettir. Zeyd İbn Ali ve Süfyân-ı Sevrî (rahımehumullah) de böyle hükmetmiştir. Delilleri; Dâre Kutnî ve Beyhaki’nin sünenlerinde geçen şu hadis-i şeriftir: “Mazmaza ve istinşakı üç defa yapmak gusülde farzdır. Abdestte sünnettir.”
Mâlikî ve Şâfiîler’e göre; mazmaza ve istinşak abdestte de gusülde de farz değildir. Çünkü ağzın ve burnun içi vücudun içi sayılır. Vücudun içinin ise abdestte de gusülde de yıkanması farz değildir. Rasûlullah (s.a.v.), mazmaza ve istinşakı devamlı yapmasına rağmen hiç emretmemiştir. Bu, mazmaza ve istinşakın farz değil mendup olduğunu gösterir. İmam Zührî, Hasan-ı Basrî, Katâde, Râbia, Evzaî, Leys İbn Sa'd, İbnu Cerir et-Taberî (rahımehumullah) bu görüştedirler.
Hanbelîlere gelince… Birçok meselede olduğu gibi bunda da Ahmed bin Hanbel'den (rh.) birkaç görüş rivayet edilmiştir. Meşhur görüşüne göre mazmaza ve istinşak hem abdest ve hem de gusülde farzdır. Abdurrahman İbn Ebî Leyla, İshak İbn Rahuye, Kasım İbn Muhammed ve el-Müeyyed Billâh (rahımehumullah) gibi bir kısım âlimler de bu görüştedir.
Önemli bir hatırlatma:
Her mü’min, amelde hangi mezhebe müntesipse ona uymalı, onun müftâ bih olan kavline göre amel etmelidir. Mecbur kalmadıkça taklid yolunu seçip kendi mezhebinin görüşleri dışına çıkmamaya gayret göstermeli... Özellikle de “telfîk-ı mezâhib” denilen ve asla caiz olmayan tehlikeli vartaya düşmemelidir.
Selamün aleyküm hocam, hayırlı akşamlar.. bir arkadaşımın hanımı vefat etti, bilezikleri kaynanasında imiş, kayını da sahiplenmek istiyormuş, onlar kardeşimizin diyerek.. Oysa ölen hamını kocasının yanında bir de çocuğu ve anne babası da var.. Mehrini filan önceden ödemiş arkadaşımız.. Bu durum nasıl olacak? Ahmet Büyükkavukçu