Halis hocam, ben sizi devamlı takip ediyorum.
Sıkıntım şu: Aile düzenimiz bozuldu…. Eşimden ayrıldım. 8 yaşında bi oğlum vardı, eşim çalışmaz devamlı ben çalışırdım, çocuk ta babasına çok alıştı ve boşanınca da onu tercih etti, zaten eşimde çok baskı yaptı. Ve çocuk babasında kalıyor, son olarak çocuğa sürekli beni kötülediği için artık çocuk hiç gelmiyo bana.. Eşimin psikolojik sorunları olduğundan kendi kardeşleri annesi dahil hepsine zulmediyordu ve onlar da benden yana olurlardı hep.
Ama ailesi de bişey yapamıyor korkuyorlar ondan.
Çocuktan ayrı olmak zor. Artık dua etmekte gelmiyor içimden, rabıtalarımdan da bişey anlamıyorum. Kopmak istemiyorum ne yapabilirim.
Evliyken sürekli düzelsin iyi ahlaklı olsun diye dua ederdim. Olmayınca, Allahım beni bu zalimden kurtar diye dua etmeye başladım. Kurtuldum, uzaklaştım artık, baskı ve şiddet görmüyorum. Çalışıyorum, elhamdülillah maddi sıkıntımda yok. Ama boşluktayım çocuktan dolayı ve eksik mi dua etmişim diye düşünüyorum.
Hakkınızı helal edin. Zamanınızı alıyorum, dualarım kabul oluyor ama çok farklı şekillerde.. Öyle oluyor ki ilk andaki isteğimde kalmıyor başka sıkıntılar çıkıyor.
Şimdi geçmişe bakınca hiç dua etmesem, sade normal ibadetimi mi yapsam diyorum. Hiç bir duamın sonucundan tam manasıyla memnun olamadım.
Soru: İsmini yazmayan bir okuyucu. Kategori: Soru - Cevap
*******
Değerli kardeşim;
Biz kullar âciziz; sonuç itibariyle hakkımızda neyin hayırlı, neyin şer olduğunu-olacağını tam olarak bilemeyiz. O bakımdan Cenab-ı Mevlâ’ya hem ibadetimizden, hem niyaz ve ilticalarımızdan vaz geçmeyeceğiz; hem de isterken; ‘şunu ver, bunu al’ demekten ziyade, “Yâ Rabbi, hakkımda / hakkımızda hayırlı olanı ver” diye dua etmeye dikkat edeceğiz. Çünkü böylesi âdaba da usûle de daha muvafık, hakkımızda da daha hayırlı olur. Bununla beraber gelene de (hoşumuza gitmese de) asla isyan üslûbiyle değil, daima rızâ ve sabır ahlâkıyla yaklaşmaya çalışacağız. “Yâ Rabbi; hiçbir söz, fiil, amel ve davranışımda rızâna muvafakattan ayırma!” diye yalvaracağız. O’nun rızâsının üzerinde bir şeyin olmadığı, olamaycağı muhakkaktır. Sabrın karşılığı da hesapsızdır. Tabiri caizse açık çek gibidir. Fâni dünyada çektiklerimizse, aynen dünyanın kendisi gibi geçicidir. Ahiretin yanında bir ‘hiç’ mesabesindedir. Bunu hiçbir zaman unutmayacağız.
Ayrıca kendinizin, çok da tahammülfersa sıkıntılar altında ve içinde olduğunuzu düşünmeyin. Milyarlarca insan, milyarlarca ayrı dert ve ıztırap var bu âlemde... Herkesin sıkıntısı kendi derecesine-mertebesine göredir. Atalarımızın tabiriyle ‘Allahu Teâla dağına göre kar verir’ mâlumunuz. Bu itibarla musibetler / sıkıntılar da insana göre değişir.
Belâ ve imtihan, sabır ve tahammül mevzuu oldukça geniştir, çeşitli vesilelerle kaleme aldık, yazıp anlatmaya çalıştık sitede... Detaylı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri dikkat ve sabırla okuyunuz:
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/3664-peygamberlerin-ma-sumiyetleri-ve-imtihanlari.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/970-hasta-olmak-kader-ve-kaza-midir.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1111-eyyub-aleyh-isselam.html
Sonra da Üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretlerinin aşağıdaki enfes dualarını dilinizden düşürmeyiniz.
İnşaallah her şey hayrınıza olur. Her ne kadar aleyhinizde gibi gözükse de neticesi lehinize sonuçlanır. Ama burada, ama ebedî ve sermedî âlemde…
Tabii bu arada ibadet-tâat, râbıta-zikir, hatim ve sohbetleri sakın ola ihmâl etmeyin. Allah yolundaki hizmetlerden, karınca kadrince geri kalmamaya gayret edin. Ehavâtımızla olan irtibatınızı koparmayın.
Biraz önce sözünü ettiğimiz dua şudur:
“Yâ Rabbi! Biz imtihan ehli değiliz, bizi imtihan etme! Habibinin iltiması ile bizi bu âlemden imtihansız olarak iman-ı kâmille göçürüver.”
s aleyke hocam. Bir bayan adet gününden önce adet olmamak için hap kullanmaya başlasa ama kullanmaya başladığı gün adet olsa hap kullanmaya devam etse adet kesilse bile hükmen adetli sayılır mı? Ve bu durumda sınav gibi bi zaruretten dolayı kuranı Kerim okuyabilir mi?
Soru: Duhan tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Kanama neyle kesilirse kesilsin, ister kendiliğinden ister hapla o kanama olmadığı sürece bu kimse temizdir, âdetli değildir. Ancak burada önemli bir şey var, bu yola tevessül edecek, bu usûlü uygulayacak olan hanımefendilerin mutlaka doktorla görüşmeleri gerekir. Çünkü meselenin dinî yönü olmakla beraber, bir de tıbbî yönü var.
Evet, hacda, ramazan ayında veya diğer vakitlerde âdet geciktirici ilaç kullanmak, şer’an caizdir. Tavafını edâ edebilmek maksadıyla âdet kanının erken kesilmesi veya âdetinin gecikmesi için kişinin hap veya başka bir ilaç kullanmasında beis yoktur. [Şihabüddîn Ahmed İbn Haceri’l-Heytemî, el-Fetâva’l-Kübra, II, 98] Ama bu ilacın kadının sıhhatine zarar vermesi durumunda kadın vebâl altında kalır.
Cenab-ı Hak, kadını erkeğe göre farklı bir bünyede yaratmıştır. Onlara yaratılıştan gelen bazı özellikleri dolayısıyla ibâdet hususunda birtakım kolaylıklar göstermiştir. Bu kolaylıkların mühim bir kısmı namaz ve oruçta bulunmaktadır. Kadın âdet gününe ve lohusalık devresine rastlayan günlerde namaz ve oruçla mükellef değildir. Bu günlerde kılamadığı namazları Cenab-ı Hak bağışladığından kaza etmesi gerekmez. Fakat âdet ve lohusa olduğu günlere rastlayan Ramazan’da, tutamadığı oruçları daha sonra istediği zamanda kaza eder, Ramazan ayının sevabından da aynen istifade ederler. Mü’min kadınlar bu İlâhî ruhsat ve kolaylıktan faydalanarak ona göre ibâdetlerini yerine getirirler.
Bilhassa Ramazan’da kazaya oruç bırakmamak, Kur’ân-ı Kerim’i çokça okuyabilmek ve daha rahat ibâdet edebilmek için bazı ilâçlar kullanarak âdet görmemek için tedbir almak, bu vesileyle âdetsiz bir Ramazan geçirmek hususunda, her ne kadar dinî bir mahzurdan / haramdan / yasaktan söz edilemese de tıbbî ve sıhhî açıdan bazı aksaklıklar zuhur edebileceği göz önünde bulundurularak tavsiye edilmemektedir.
Bu durum tıbbî açıdan şöyle îzah edilmektedir:
İlâç kullanmak normalden sapmadır. Kadının kendi bünyesine has hormonal ve metabolik bir hususiyeti vardır. Ağızdan alınan hormon hapları ile âdetin öne alınması veya geciktirilmesi sun’i bir yol olup, her zaman olmasa da bazan âdet düzensizlikleri meydana getirebilmektedir. Organizmaya mahzurları sebebiyle tıbbî bakımdan pek tavsiye edilen bir durum değildir. Fıtrat icabına göre davranmak daha doğrudur.
Velhâsıl, rahat bir Ramazan geçirmek, orucunu zamanında tutmak isteyen hanımlar, isterlerse âdeti geciktirici ilâç kullanabilirler, bu caizdir, fakat daha doğru, daha güzel ve takvaya yakın olan, kullanmamak, vücut düzenini bozmamaktır. Özellikle kendilerinde âdet düzensizliği ve bundan gelen bir rahatsızlığı bulunanların bu yola teşebbüs etmemeleri daha yerinde olacaktır.
Hayırlı günler, internetten döviz alış satışı caiz midir? Saygılarımla. Tamer
Soru: Tamer tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Size de hayırlı günler…
Lütfen “Soru sormadan önce mutlaka sağ üstteki "Arama" butonuyla sorunuzu sitede aratınız.” Sorduğunuz hususlarla ilgili cevaplarımızı bulursunuz. Mesela bu meselenin anlatıldığı cevabi yazılardan birinin linkine bkz:
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/907-sarraflikta-vade-taksit-kredi-karti-meselesi.html
Rüyamda, sevdiğim ama ayrıldığım kişi evime geliyor, evde koltuğa yatıyor, ben üşümesin diye üstünü ince bir battaniye ile örtüyorum, daha sonra aynı kişiyi yine evdeyken görüyorum, giydiği elbisenin yakaları baya açık, göğüsleri tam belli olmasa da açık bir şekilde ve boynunda da 3 adet muska var, 2 tanesi beyaz, 1 tanesi siyah renkte. Hatırlaya bildiğim kadar rüyamda bunları gördüm, eğer gördüğüm gün önemliyse, perşembeyi cuma gününe bağlayan gece veya sabaha karşı gördüm, yorumlarsanız sevinirim. Teşekkürler
Soru: muratv tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Bilmuyorum. Rüya yorumu da muska meselesi de ilgi sahamızın dışında… Bizim işimiz değil.
Lütfen “Soru sormadan önce mutlaka sağ üstteki "Arama" butonuyla sorunuzu sitede aratınız.”
Çıkan sonuçlarda, sorduğunuz hususlarla ilgili meşgalemizin olmadığını, dolayısiyle bilgi ve ilgi alanımız haricinde bulunduğunu görürsünüz.
Maamafih size rüyalarla ilgili iki link verebilirim. Dikkatle okuyun, umarım faydalanırsınız.
http://www.halisece.com/islami-makaleler/3562-ruyu-ve-hulm-iyi-ya-da-dusler.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1262-ruya-tabiri.html
Selamün aleyküm hocam;
Bir arkadaşım kaynağı belli bir bilgi paylaştı, aynen kopyalıyorum, bu konuda bir açıklamada bulunabilir misiniz lütfen?
Hanefîlerden İbnü’l-Hümâm (r.h.)’ın belirttiğine göre; Terâvîh namazını sekiz (8) rekat kılan kişi terâvih namazının sünnetini yerine getirmiş kabul edilir, kalan 12 rekat ise müstehaptır. Bununla birlikte yerleşik uygulamayı esas alarak 20 rekat kılmak daha faziletlidir. (Kemaleddin ibnü’l-Hümam es-Sivasî,Fethu'l-Kadîr, I, 468)
Soru: Ahmet Furkan Uğurlu tarafından yazıldı. Kategoru: Soru – Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Tamam, nakledilen bilgi esas itibariyle doğrudur, verilen kaynak sağlamdır. Hâşâ bizim onlar hakkında bir diyeceğimiz olamaz. Ama işaret ettiğiniz gibi, bunun bir açıklaması olmalıdır. Ki, elbette vardır. Ama bunu bu yalın haliyle yani zâhirî fıkıh üslûbu ile bırakırsanız, haliyle insanların, özellikle temel İslâmî ilimlere vâkıf olmayan Müslümanların kafasını karıştırırsınız. Atalarımızın tabiriyle, ‘İki câmi arasında kalmış bînaz’ durumuna sokarsınız. En kötüsü de onları, kolay ve basit yollardan elde edebilecekleri büyük kârlardan / mükâfatlardan mahrum eder, zarar ve ziyana uğramalarına sebep olursunuz.
Hatırlanacağı üzere geçen yıllarda da aynı nakaratlar belli çevrelerce tekrarlanıp durdu. Tabiri caizse ‘Temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp ortaya kondu’. Maksat belli. En başta dinî bilgi ve tecrübesi zayıf Müslümanların kafalarını karıştırmak, gönüllerini bulandırmak, 20 rek’at kılanları ise atalete / tenbelliğe sevketmek… Ve maalesef hiç başarılı olmadılar-olamadılar da diyemeyiz. Rabbim (c.c.) şerlerinden Ümmet-i Muhammed ve evladını hıfz u himaye ve vikaye buyursun.
Başta da ifade ettiğimiz gibi nakiller doğru olmakla beraber Hulefâ-i Râşidîn döneminden bu yana oluşmuş ‘mürekkep bir icma’, belli bir uygulama var. Tabiri caizse oturmuş taşları oynatmanın kime ne faydası dokunacak! O bakımdan bunun kısa cevabı:
- Terâvih namazı yirmi (20) rek’attir, olması gerekir ve öyledir de… Nitekim öyle olduğunu da aşağıda yapacağımız izahlarla anlatmaya çalışacağız inşaallah…
***
Müstehap nedir?
Üzerinde olduğumuz meselenin tavzihi için öncelikle ‘müstehap’ nedir, ne değildir onu bilelim; ne olduğunu görüp anlamaya çalışalım ki, bunu hafife almayıp değerini hakkıyla takdir edebilme hasletine sahip alabilelim.
Müstehap lûgatte kısaca, "sevilmiş şey" mânâsına gelir. Yani sevimli olan, tercih edilen ve güzel bulunan amel / iş ve davranış demektir.
Fıkıh ıstılâhında ise müstehap, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) zaman-zaman yapmış oldukları şeydir / şeylerdir. Mesela kuşluk ve evvâbîn namazı gibi… Peygamber Efendimiz (s.a.v.), müstehap denilen hususları sevip, devamlı olmamakla beraber zaman-zaman yapmışlar, Selef-i Sâlihîn de bunları seve-seve işlemiş ve diğer ehl-i imanı da bunları yapmaya teşvik etmişlerdir.
Müstehabba; fukahadan, sünnet-i gayr-i müekkede hükmünü verenler olduğu gibi, mendub, nâfile, tatavvu‘ ve edeb ismini verenler de vardır. Bilhassa güzel ve medhe / övgüye lâyık bir haslet ve davranış olması hasebiyle, fıkıh kitaplarında müstehap yerine edeb kavramı / tâbiri çok kullanılmıştır. Edeb’in cem’îsi / çoğulu da âdâb’dır.
Müstehaplar, ibadetlerin ve beşerî münasebetlerin daha güzel ve daha verimli olmasını sağlayan âdâb ve ahlâk umdeleri-esasları mahiyetindedir. Meselâ sabah namazının ortalık aydınlanıncaya kadar, sıcak mevsimlerde öğle namazının serin vakte kadar tehir edilmesi / geciktirilmesi, akşam namazında acele edilmesi böyledir. Akşam namazının vaktiyle ilgili detaylı bilgi için bkz. http://www.halisece.com/namaz/361-aksam-namazi-vakti-ile-ilgili-cok-onemli-bir-hatirlatma.html
Evet, esas itibariyle müstehabbın terki dinen kınamayı gerektirmez. Yani yapmayana niçin yapmadın, etmedin denmez, sırf bu sebeple kişi ayıplanmaz; fakat o mü’min, yapılması evlâ ve güzel olanı terk etmiş olur. Hakiki bir Müslümanın, imkân ve vüs’ati nisbetinde müstehapları işlemeye gayret etmesi bakımından da, herhalde bu ikaz ve hatırlatma yeterli olması icap eder. Zira gerçek Müslüman, kâmil mü’min yarın ahirette daha az pişman olabilmek için, her alanda, her zaman, her şeyin en iyisine, en güzeline taliptir. Çünkü kıyamet günü herkes pişman olacaktır. Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bu hususta başta ashâbını ve sonra da biz ümmetini îkaz sadedinde buyuruyorlar ki:
“– Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur.”
“– O pişmanlık nedir yâ Rasûlallâh?” diye sorulduğunda:
“– (Ölen), muhsin (ihsan sahibi, iyi) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını verdiler. [Tirmizî, Sünen, Zühd, 59/2403]
Yani sâlih kimseler bile dünyada neden daha çok ibadet etmediklerine, Allah yolunda niçin daha çok koşturamadıklarına, sahip oldukları nîmetleri Allah yolunda neden daha fazla sarf etmediklerine dair pişmanlık duyacaklardır. Kâfirlerin, fâsıkların, gâfillerin nedâmetini / pişmanlıını ise ifâde etmeye kavramlar yetmez, kelimeler âciz kalır.
Binaenaleyh her ne kadar ‘terâvîh namazını sekiz (8) rek’at kılan kişi, müekked sünnet olan terâvih namazını yerine getirmiş olsa / böyle kabul edilse dahi, kalan 12 rek’atı kılmak da müstehaptır, yani gayr-i müekked sünnettir. Ecri-sevabı-mükâfatı büyüktür. Ayrıca unutmamak lazımdır ki;
Yarın hesap gününde farzlarımızla alakalı noksanlarımız, hata ve kusurlarımız bu ve benzeri nâfilelerle ikmâl edilip tamamlanacaktır. Onlardan yana yoksun olanların eksikleri nasıl ikmâl edilecek, yırtıkları neyle yamanacak! Atalarımızın tabiriyle ‘ya yama yırtığa denk gelmez, açığı kapatmazsa’ ne olacak? Bütün bunları iyi düşünmek ve müstehaplara riayette ona göre davranmak icap eder.
***
N e t i c e
Hanefilere göre, terâvih namazının rek’at sayısı yirmi (20) olup bu sayı Hz. Ömer'in (r.a.) uygulamasına dayanır. Çünkü Hz. Ömer (r.a.) halîfeliğinin sonuna doğru bu namazı Mescid-i Nebevî'de Devlet başkanı sıfatıyla yirmi (20) rek’at olarak kıldırmıştır. Bu miktara sahâbeden karşı çıkan da olmamıştır. Rasûl-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Benden sonra, benim sünnetimden ve Râşid Halîfelerim'in yolundan ayrılmayın." [Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet, 5; Tirmizî, Sünen, İlim, 16; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, 6; Dârimî, Sünen, Mukaddime, 16]
Mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebû Hanîfe'ye (rh.), Hz. Ömer'in (r.a.) yaptığı uygulama sorulunca şöyle demiştir:
"Terâvih, kuvvetli bir sünnettir. Hz. Ömer (r.a.) onu kendiliğinden çıkarmış değildir. O, bu hususta yeni bir şey de icad etmedi. O, bunu ancak kendi bildiği bir delile dayanarak yapmıştır. Rasûlullah’tan (s.a.v.) bir ahid (bir söz / bir tatbikat) olarak yapmıştır." [ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühu, Dimaşk, 1405/1985, II, 44]
Mevzu ile ilgili daha geniş bilgi için lütfen bkz.
http://www.halisece.com/genel-fikhi-konular/2801-nafile-ibadetler-ve-ameller.html