Selamün aleyküm hocam, Hazreti Üstazımızın Topçulardaki son derslerinin ardından ‘Tekrar geleceğim, size iki hadisi şerif yazdıracağım’ buyurdukları hadisler hangileridir? Bunları merak ettik, açıklayabilirmisiniz? Geçenlerde bir hocamız sohbette kısaca temas etmişti ama detayını soramaya fırsat bulamadık. Naime Gülten Sevinç – gmail
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Aynı soruyu, birkaç sene önce başka bir okuyucumuz da sormuş ve cevaplamış idik. Ona ilave edecek pek fazla bir şey olduğu kanaatinde değilim. O bakımdan söz konusu soru ve cevabı, yalnızca ufak-tefek izahlar ve eklerle aşağıda aynen naklediyorum.
***
Soru: hocam selam aleyküm üstazımız süleyman hilmi tunahan efendi hazretleri (k.s) topçulardaki son dersini yapmış ve tekrar geleceğim size iki de hadisi şerif yazdıracağım buyurmuşlar bu hadisi şerifler nelerdir türkçe mealinide yazarsanız şu kalbimin burukladığı irtihal yıl dönümünde ben cahili memnun etmiş olursunuz
Cevap: Ve aleyküm selam.
Hz. Üstâzımız’ın (k.s.) bahis mevzuu sohbetlerinden sonra, tekrar gelip yazdıracaklarını ifade buyurdukları iki hadisten biri hadîs-i şerif, öbürü de hadîs-i kudsîdir. Her ikisi de birbirini te'yid eden aynı manayı müfid iki ayrı rivayettir.
1. Qaale Aleyhisselâm: An Ebî Râfi’ (r.a.): “Le-in yehdi’l-lâhu alâ yedeyke racülen hayrun leke mimmâ taleat aleyhi’ş-şemsü ve ğarubet”.
Manası: Ebû Râfi’ (r.a.) anlatıyor: Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz şöyle buyurdu: “Hz. Allah'ın, tek bir kişiyi senin ellerinle (zâhirin ve bâtının üzere / maddî ve mânevî gayret ve çalışman neticesinde / senin vesîlenle) hidâyete erdirmesi, senin için, güneşin, üzerine doğup battığı her şeyden (her-servetten) daha hayırlıdır”. [Buhârî ve Müslim, Ebu Said'den (r.a.) rivayet etmişlerdir; Hadisi Ahmed b. Hanbel ve Taberânî de tahric etmiştir.]
2. Hadîs-i kudsî: Qaale Aleyhisselâm, Qaalellâhu Teâlâ; “Yâ Dâvûdu, le-en te’tiyenî bi-abdin aabikın ehabbu ileyye min ibâdeti’s-sekaleyni”.
Manası: “Ey Dâvud! (Benden) kaçan bir kulu(mu, tekrar) getirmen; bana, bütün insanların ve cinlerin ibadetinden daha sevimli gelir”. [Hadislerin metni için bkz. Ziya Sunguroğlu, Notlarım, s. 141]
Üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hazretlerinin bu teşrifleri, oradaki talebeleriyle dünya hayatındaki son görüşmesi ve onlara son nasihatleridir. Veda ederlerken de, ‘Evlatlarımı dünya gözü ile bir kere daha göreyim’ diyerek onlara tekrar bakar ve oradan ayrılırlar. Bu hâdiseden kısa bir müddet sonra da ebedî âleme irtihal etmişlerdir: 16 Eylül 1959 Çarşamba.
***
Sadedinde olduğumuz mevzuda başka rivayetler de vardır. Biz de bunlardan ikisini daha -teberrüken- nakletmeye çalışalım.
1) Hayber’in fethi sırasında Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), komutan olarak tayin ettiği Hz. Ali’ye (r.a.) şöyle hitap etmişlerdir:
“Ey Ali! Bil ki, senin elinle bir insanın hidayet bulması, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha hayırlıdır”. [Buhari, Sahih, Cihad, 4, 58; Müslim, Sahih, Fedâilu’l-Ashâb, Hadis no: 2406]
2) Sehl bin Sa’d (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Vallâhi, senin hidâyetinle (yol ve yön göstermenle, vesilenle) bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır”. [Ebû Davud, Sünen, İlim, 10, Hadis no: 366; Buharî, Sahih, Ashâbu’n-Nebî, 9; Müslim, Sahih, Fedâilu’l-Ashâb, 34, H. no: 2046]
Hepsi de nasîhat ehli, talim-terbiye, irşad ve telkin erbâbı için ne kadar güzel ve özel müjdelerdir!
Rabbim (c.c.) cümlemizi, insanların hidayetine vesile kılsın, o yolda sa’y u gayretten ayırmasın. Son nefesimize kadar rızası uğrunda hizmetten mahrum eylemesin. Amin…
Sa halis hocm cumaniz bereketle ve hayirla dolsun. Bir sualim olackti ehli sunnette şirk gunahinin af edilmesi veya edilmemesi husunda gorusu nedir.? Selam ve dua ile fi emâniallah.. Emrah Polat - Facebook
*******
Ve aleyküm selam kardeşim; sizin de cumanız feyizli ve mübarek olsun.
Sorunuzun kısa cevabı:
Hayatı boyunca şirk üzerinde yaşamış ve bu şekilde ölmüş insanların, ebedî olarak Cehennem’de kalacağı ayet-i kerimelerde ifade buyurulmuştur. Bununla beraber şirke düşüp de daha sonra ölüm kendisine gelmeden iman edenlerin (yeis haline yani ölüm anı gelip hayattan ümidi kesme noktasına varmadan, can boğaza gelmeden önce), imanının kabul olacağı Kur’an-ı Kerim’de bildirilmektedir. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’ın tikadı da elbette bu yöndedir.
Bu meseleyi sarahaten bildiren ayet-i celilelerden ikisi mealen şöyledir:
“Şübhesiz ki Allah, kendisine şirk / ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını, dileyeceği kimseler için, mağfiret eder / bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.” [Nisa suresi, 48]
“Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kendisine şerik (ortak) koşulmasını mağfiret etmez ve bunun dûnundakini (altındakini-dışındakini) de dilediği kimseye mağfiret buyurur (bağışlar). Ve her kim Allah Teâlâ'ya şerik koşarsa, muhakkak ki pek uzak bir dalâlete sapmıştır / derin bir sapıklığa düşmüştür.” [Nisa suresi, 116]
***
Mevzu ile ilgili açıklamalara gelince…
Şirke düşen insanların nefislerine tâbi olarak tevhide karşı çıkmalarının neticesinde bu duruma düştüklerini görüyoruz. Bütün müşrik toplumlarda, genellikle ahlâksızlık, nefsanî duygular, zulüm, hırs, azgınlık, taşkınlık ve menfaatperestlik hâkimdir.
Şirkin temeli, insanların Allah’a tam hakkıyla, manasiyle inanmamaları, O’nun emir ve yasaklarına gerektiği gibi uymamaları ve ondan sonra da süflî bir duruma düşmelerine dayanır. Bu husus birçok âyette dile getirilmiştir. [Bkz. A’râf suresi, 80, 81, 85, 86; Yûsuf suresi, 23, 25, 28, 29, 30, 31, 35; Hıcr suresi, 3 vb. ayetler]
Kur’an-ı Hakîm âyetlerinden başka, çeşitli hadis-i şeriflerde ve ilmî eserlerde de şirk mevzuuna geniş yer verilmiştir. Allah’ın (c.c.) birliğine ortak kabul etmek şirk olduğu gibi, kudret ve tasarrufunda O’na ortak kabul etmek de şirktir.
Şirk’in zıddı tevhiddir. O da, Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmekle beraber, O’nun tasarruflarında tek kudret sahibi olduğunu, hüküm ve irâdesinin her şeyin üstünde bulunduğunu kabul etmektir. İslâm dininde tevhid esastır. Hemen hemen bütün ibâdetlerin ana gayesi çeşitli mevzularda Müslümanların arasında birliği sağlamaktır. Dünyanın her yerindeki Müslümanların aynı Ezan’ı okumaları, ibadetlerinde aynı Kıble’ye dönmeleri, tevhidin birer göstergesidir. Şirk bunun tam zıddıdır. Tevhid’in ana gayesi ve esas hedefi olan Allah’ın birliği hususundaki inancı zedelemek, O’na ortak kabul etmek, büyük şirktir.
Allah Teâla Kur’an-ı Kerim’de, “Muhakkak ki şirk büyük bir zulümdür.” [Lokman suresi, 13] diye buyurarak, şirki bir zulüm olarak tanıtmıştır. Binaenaleyh şirke düşen insan, bu hareketiyle kendi nefsine zulmetmiş olur. Ve yine şirk göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların, maddenin ve hayatın zorunlu olarak teslim olduğu küllî bir kanuna, yani Allah’ın tek ilah ve Rab olduğu hakikatine karşı gelinmekle, Allah’ın hakkını O’na teslim etmemek bakımından da bir zulümdür. Şirk’e düşen insanın kendi şahsına zulmettiğini destekler mahiyetteki diğer bir âyet-i kerimenin meâli de şöyledir:
“Allah’a ortak koşmadan, halis olarak Allah’ı birleyenler olun. Kim Allah’a ortak koşarsa, o sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.” [Hac suresi, 31]
Şirk’e düşen insan o kadar perişan olur ki, Allah (c.c.) ile bağları kopar; istikametini şaşırır; iyi ile kötüyü ayırd edemez hale gelir ve kendi öz çocuğunu öldürecek kadar şaşkın bir duruma düşer. Onların bu acı hali, Kur’an-ı Mecîd’de şöyle haber verilmiştir:
“Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi süslü (güzel bir şeymiş gibi) gösterdi ki (böylece) hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!” [En’am suresi, 137]
Allah Teâla’nın şirki vasfedişini ve şirkin Kur’an-ı Kerim’deki tarifini ortaya koyan diğer bazı âyetlerin meâli ise şöyledir:
“Allah, kendisine ortak koşulmasını elbette bağışlamaz. O’ndan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, büsbütün sapıtmıştır.” [Nisa suresi, 116]
“Onlar (müşrikler, şirk koşanlar insanları) ateşe çağırır. Allah ise izniyle Cennet’e (girmeye) ve mağfirete çağırır.” [Bakara suresi, 221]
“Kitap ehlinden ve (Allah’a) şirk koşanlardan kâfir olanlar, cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar, halkın en şerlileridir.” [Beyyine suresi, 6]
Tevhide aykırı olan, Allah’ın ve Rasûlü’nün (s.a.v.) emirlerine ters düşen şirke, kimden gelirse gelsin, itâat etmemek gerekir. İslâm dini anne-babaya son derece itâat etmeyi, onlara saygıda bulunmayı emrettiği halde, şirk olan hususlarda, onların sözünü dinlememeyi ve onlara tâbi olmamayı istemektedir. Mevzu ile ilgili bir âyetin meâli şöyledir:
“Biz insana anne-babasına iyilik etmeyi tavsiye ettik. Eğer onlar seni, (gerçekliği) hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi, bana ortak koşman için zorlarlarsa, (bu hususta) onlara itâat etme. Dönüşünüz banadır. O zaman size yaptıklarınızı haber veririm.” [Ankebût suresi, 8]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de, şirki, helâk edici büyük günahların başında saymış ve bu hususu belirten bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Helak edici yedi şeyden sakının:
1. Allah’a şirk (ortak) koşmak;
2. Sihir (ve büyücülük gibi göz boyayan, aldatıp oyalayan şeyler) ile meşgul olmak;
3. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak;
4. Yetim malı yemek;
5. Muharebe meydanından kaçmak;
6. Faiz yemek;
7. İffetli, namuslu, suçtan berî, mü’mine kadınlara zina isnâd etmek.” [Buharî, Sahih, Vesâyâ, 23, Tıb, 48, Hudud, 44; Müslim, Sahih, İmân, 144; Ebû Davûd, Sünen, Vesâyâ, 10; Nesâi, Sünen, Vesâya, 12]
Şirkin dışındaki günahların affedileceği, imân sahibi olan bir insanın bu gibi günahları işlediği ve affedilmediği takdirde, cezasını çektikten sonra mutlaka Cennet’e gireceği, ancak şirke düşen insanların, tevhid üzere tevbe etmeden öldüğü takdirde, affedilmeyeceği Rasûlüllah s.a.v.) tarafından şöyle haber verilmiştir:
“Cebrâil bana gelerek şu müjdeyi verdi:
“Ümmetinden kim Allah’a şerik (ortak) koşmadığı halde ölürse, cennete girer.” Bunun üzerine ona dedim ki:
“Zina da etse, hırsızlık da yapsa?..” Cevap verdi:
“Evet, zina da etse, hırsızlık da yapsa...”
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) bildirdiğine göre, Cebrâil aleyhisselâma bu soruyu üç defa sormuş ve her seferinde aynı cevabı almıştır. [Buhârî, Sahih, Cenâiz, 1, Libâs, 24, İsti’zân, 30, Riqaq, 13,14, Tevhid, 33; Müslim, Sahih, İmân, 153, 154, Zekât, 32,33; Tirmizî, Sünen, İmân, 18; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/152, 159, 161, 5/166]
Bir de küçük şirk diye bir çeşit şirk daha vardır. O da, ibâdetlere riyayı / gösterişi karıştırmak, Allah’ın rızasından sapmaktır. Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyurulmuştur:
“Kim Rabb’ine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabb’ine ibâdette hiç kimseyi şerik kılmasın (ortak tutmasın).” [Kehf suresi, 110]
Bu âyet-i celilede geçen, ibâdette Allah’a şirk koşmaktan maksat; ibâdette ihlâslı olmamak, samimi bulunmamak, Cenab-ı Hakk’ın rızasının dışındaki riya / gösteriş ve benzeri menfaat duygularını taşımak demektir. [el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, Mısır 1955, 2, 14]
Fahr-i Kâinat Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) da bu husustaki hadis-i şeriflerinden bazıları şöyledir:
“Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir.” Hazır bulunanlar:
“Yâ Rasûlüllah, küçük şirk nedir?” diye sordukları zaman, Rasûlüllah (asm) şöyle devam etmiştir:
“Küçük şirk, riya yani gösteriştir. Ahiret gününde insanlara amellerinin karşılığı verildiği zaman, Allah (c.a.) buyuracak ki:
“Dünya hayatında iken, kendileri görsün diye riyada bulunduğunuz / gösteriş yaptığınız kişilerin yanına gidin, bakın, onların yanında herhangi bir karşılık bulacak mısınız?” [Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 428, 429]
“Ümmetim için en çok korktuğum şey, Allah’a şirk koşmaktır. Ama dikkat edin; ‘Ay’a, Güneş’e veya puta tapacaklar’, demiyorum. Lâkin, Allah’ın rızasının dışındaki gayeler için harekette bulunacaklar ve gizli şehvet, yani riyâ ve gösteriş duygularını taşıyacaklar (demek istiyorum).” [İbn Mâce, Sünen, Zühd, 21]
Ebu Hüreyre (r.a) dedi ki, ben Rasûlüllah’ı (s.a.v.) şöyle söylerken işittim:
“Kıyamet günü aleyhine hüküm olunacak halkın birincisi, şehid edilen bu adam olacaktır. O kimse, (Allah’ın huzuruna) getirilir; Allah ona verdiği nimetlerini bir bir anlatır. O da bunları bilir ve hatırlar. Allah Teâla:
“Bu nimetlerin arasında ne yaptın?” diye sorar. O kişi:
“Senin rızan için savaştım ve nihâyet şehid oldum.” diye cevap verir. Allah celle şânuhu:
“Yalan söylüyorsun. Fakat sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın.” Bir rivâyete göre, ‘Allah’ın emri üzerine o kişi yüz üstü sürüklenerek Cehennem’e atılır.’
(İkinci olarak) İlim öğrenmiş, başkalarına da öğretmiş ve Kur’an-ı Kerim okumuş biri huzûr-i ilâhiye getirilir. Allah (c.c.) ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bunları anlar. Cenab-ı Mevlâ ona:
“Bu nimetlerin arasında bulunurken, ne yaptın?” diye sorar. O şu cevabı verir:
“Senin rızan için Kur’an’ı, ilmi öğrendim ve başkasına öğrettim.” Hz. Allah ona da şöyle ferman eder:
“Sen yalan söylüyorsun. Fakat sen Kur’an’ı, ilmi riya ve gösteriş için, sana âlim, güzel okuyor, densin diye okudun, öğrendin. Nitekim senin için bu övgüler yapıldı.” Allah’ın emri üzerine o da sürüklenerek Cehennem ateşine atılır.
(Üçüncü olarak) Allah Teâla’nın kendisine geniş çapta zenginlik ve çeşitli maldan verdiği biri getirilir. Allah (c.c.), buna da verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da, bu nimetleri kabul eder, hatırlar. Allah azîmüşşân ona da şunu sorar:
“Bu nimetlerin arasında bulunurken, ne gibi hayırlı işler yaptın?” O da şöyle cevap verir:
“Senin rızan için, sevdiğin her türlü yola para harcadım. Maddî yönden, yardımda bulunmadığım hiçbir şeyi bırakmadım.” Hak celle ve alâ ona da aynı şekilde cevap verir:
“Sen yalan söylüyorsun. Aslında sen bunları, sana cömert denilsin diye yaptın. Riya ve gösterişte bulundun. Beklendiğin medih ve övgülere de kavuştun.” O da Allah’ın emri üzerine yüzüstü sürüklenerek Cehennem ateşine atılır.” [Müslim, Sahih, İmâre, 152; İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2, 322]
Bu hadis-i şerifte ifâde edildiği gibi, şehid olmak, âlim olmak ve hayır yollarına maddî yardımda bulunmak, son derece güzel şeylerdir. Ancak bunlar Allah rızası için değil de, riya, süm’a (gösteriş, görülsün-duyulsun) veya başka herhangi bir menfaat düşüncesi ile olunca, hiçbir kıymeti yoktur. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle, “Hebân mensûra”dır [Furkan suresi, 23], yani o ameller, saçılıp savrulmuş zerreler halindedir, toz duman olmuştur, değersizdir.
Hocam canımı ailem çok yakıyor özelikle annem!ben ayrı büyüdüm Çocukken ondan kaçardım sistem dışı büyüdüm bana yaptıkları acımasız davranışlarından hasta oldum ruh hastası oldum ona şunu dedim erkek kardeşlerim gelince canım Gül'üm hoşgeldin diyorsun bana gelince tepkisiz neden onun verdiği cevap şuydu sen Çocukken kaçtın şimdi içim soğudu.sözde ben hastayım o Deil .şuan Bağları kopardım merhaba nasılsın şeklinde acı çekmiyorum en azından.bütün evlatlarının işi doğruda ben bi farklıyım yüreğim taşıyor bedua etmek istiyorum hepsine ve hepsi incitiyor napim Elif Kadar - Facebook
*******
Selamün aleyküm.
Kaldı ki ebeveynine, özellikle de annene karşı yapacağın bir bedduanın, saygısızlığın bumerang gibi geri dönüp seni vuracağını unutma!
Ve yine unutma ki; ebeveynin ve bilhassa annenin sevgisi katıksızdır, karşılıksızdır. Aranızda, anlattığınız cinsten münazara ve münakaşalar, diyaloglar olmuş olabilir. Ama -Allah korusun- başına gelebilecek bir sıkıntıda, yardımına ilk koşacak olanlar yine onlar olacaktır. Keza onlar bize, Allah’ın birer emanetidir. Emanete ihanette bulunmamaya, gönüllerini kırmamaya, kalplerini incitmemeye azami çabayı göstermeliyiz.
Bu mevzuda geniş bilgi için lütfen bkz. http://www.halisece.com/sosyal-meseleler/171-annenle-babanla-dunyada-iyi-gecin.html
Selamün aleyküm hocam. bi sorum olacaktı.: Malum internet kullanımı için Türk Telekom şirketi limitsiz internet veriyor. bu limitsiz interneti apartmanda komşularla paylaşımı normalde yasak. ama herkes komşularıyla ortaklaşa bi internet alıp paylaşıyorlar. sorulduğu zaman Türk telekomun da bunu bildiği söyleniyor. acaba bu konuda kul hakkı doğmuyor mu ?cevabını özelden verebilir seniz teşekkür ederim. eğer paylaşmak isterseniz de isimsiz paylaşmanızı rica edeceğim. İsim mahfuz.
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
İslâm fıkhı / hukukunda yazılı ve sözlü anlaşmalara uymak esastır. Aksi yönde hareket vebâli muciptir. Kısacası günahtır, hakka tecavüzdür. “sorulduğu zaman Türk telekomun da bunu bildiği söyleniyor” gibi sözlerin, fıkhî / hukukî bir değeri olmaz. Onların buna anlaşmada açıkça yer vermiş olması gerekir.
Hocam hasta biri Şefaat edebilirmi ederse neden ve kaç Kişiyi ? Elif Kadar - Facebook
*******
Selamün aleyküm.
Şefaat’tan kastınız nedir? Bir işte aracılıksa eğer, hastanın nüfuzu da kuvvetli ise tabii şefaat edebilir, aracı olabilir, işinizin görülmesini sağlayabilir. Bu dünyevi bir işte şefaattır.
Ama şefaattan kastınız ahiretteki “şefaat” ise, oraya ait şefaat bu dünyada olmaz.
Ayrıca şefaat edecek kişi de, şefaat etme salahiyetini haiz olması lazımdır. Kaç kişiye şefaat edebileceği de yine elbette ki Cenab-ı Hakk’ın müsaadesine / iznine tâbidir. Eğer şefaat etmeye mezûn / izinli değilse, kime nasıl şefaat edecek? Türkçemizdeki meşhur tabiriyle, “Himmete muhtaç dede, nerde kaldı gayriye himmet ede”!
Ancak unutmayalım ki, hastanın duası makbuldür, mümkün mertebe ziyaret edip hayır-duasını almaya çalışmalıyız. Böylece sünnete uymuş, Müslüman kardeşimizin üzerimizdeki 6 hakkından birini de yerine getirmiş oluruz. Nitekim Hz. Ali’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
“Müslümanın Müslüman üzerindeki 6 hakkı vardır:
1. Karşılaştığında selam verir,
2. Davetine icabet eder,
3. Aksırdığı zaman elhamdülillah derse yerhamükallah der,
4. Hastalandığında ziyaretini yapar,
5. Öldüğünde cenazesinin ardından yürür,
6. Kendisi için sevdiğini o kardeşi için de sever.” [Dârimî, Sünen, İsti’zân, 5; İbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 43]
Bir başka hadis-i şerifte de,
“Bir hastayı ziyaret ettiğinde, ondan senin için dua etmesini iste. Zira onun duası, meleklerin duası gibidir” [İbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 1] buyrulmuştur.
Şefaatla alakalı detaylı bilgi için sitemizdeki şu linklere lütfen bkz.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/1711-sefaati-inkar-edenler-hakkinda.html