Selamün Aleyküm, 2 adet sorum olacaktı. Birincisi, reklamcılıkla uğraşıyorum. İşletmelere tasarım hizmeti ve internet reklamlarını (facebook/instagramda) vermelerini sağlıyoruz. Gece kulüplerine bu hizmeti verdiğimiz oluyor. Onlara internette paylaşmaları için afiş tasarlıyoruz. Sosyal medya hesaplarının yönetimlerini yapıyoruz. Bu mekanlar sonuçta alkollü mekanlar. Bu hizmeti verdiğimiz için harama bulaşmış olur muyuz? Tasarım yapmak ve sosyal medya hesaplarında yalnızca bunların paylaşılması gerekiyor gibi görevleri yapmak diye ikiye ayırıp değerlendirebilir miyiz? İkincisi eğer bu iş caiz değilse bu kazanılan parayla yeni bir helal iş kurmuşsak bundan kazandığımız gelirin durumu ne olur? Cevabınız için şimdiden teşekkür ediyorum.
Soru: ahmet tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
1. Bunun soru mevzuu edilecek bir yanı olmasa gerek. Binaenaleyh söz konusu yerlere hizmet vermekten, o günahlara ortak olmaktan kaçının, buralardan gelecek kazançlardan uzak durmaya çalışın. İfadenizden, esasen buna muhtaç ve mecbur olmadığınız da anlaşılıyor zaten. Yoksa bilirsiniz, haramın azabı büyüktür. Allah korusun.
2. Haram, İslam hukukunda mâl-i mütekavvim (intifâı/faydalanılması mubah olan bir şey) değildir. O halde haram sermaye ile helal iş kurulmaz. Kazancınızın helâl olduğunu hesap ettiğiniz / düşündüğünüz kısmıyla iş kurunuz. Kısacası âmiyane tabirle “necasetle taharet olmaz”. Haram olanları ancak hiçbir ecir-sevap beklemeden muhtaç olanalara verip kurtulabilirsiniz.
Ayrıca tevbe ve istiğfarı dilimizden ve gönlümüzden eksik etmemek lazım.
Netice itibariyle, bir mal veya para ne kadar harama bulaşırsa, o kadar haramdır. Bu açıdan gelirin tamamı haram ise tamamı, bir kısmı haram ise o kadarı haram olur. Muameleyi de buna göre yapmak gerekir.
Hayırlı günler. Bir sorum olacaktı. Dışarıdaydım wc bulamadım, eve gelincede maalesef tutamayıp kaçırmıştım, eteğime bulaşmadı diye düşünüp onu odama çıkarıp koydum, geri kalan kıyafetleride atmıştım. Sonra içime bi şüphe geldi ya eteğede bulaştıysa, bulaşan yeri halıya gelip halıda necis olduysa diye. Abdest alıp ıslak ayakla oralarda uzunca süre durdum, ordan başka yerlere yürüdüm ve namaz kıldım kılıyorum. Bu vesvese mi bilmiyorum. Etekler yapısı itibariyle, necasetin çıktığı yere değmezler ama bu şüphe beni yiyip bitiriyor, sizden bir cevap bekliyorum lütfen:|
Soru: Zehra tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Selamün aleyküm.
Değerli kardeşim; sorunuzun cevabını, “Etekler yapısı itibariyle, necasetin çıktığı yere değmezler” diyerek zaten kendiniz vermişsiniz. Niçin şüphe ediyor ve daha neyin nesini soruyorsunuz? Tabii ki bu durum “vesvese”den başka neyle izah olunur! Gene diyorsunuz ki, “ama bu şüphe beni yiyip bitiriyor, sizden bir cevap bekliyorum lütfen”. At o şeytanı-hannâsı ve onun kuruntusunu içinden… Daha önceki bir sorunuz vesilesiyle de bu vesvese hastalığını hatırlatmış, söz konusu illetten bir an evvel, hatta derhal kurtulmanız gerektiğini belirtmiş idik. Bkz. http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/4934-sumuk-ve-capak-abdestte-suyun-cildi-nufuzuna-engel-olur-mu.html
Bu noktada bize bir daha da yazmayın lütfen. Psikoloğa mı gideceksin, psikiatriste mi gideceksin tedavin her nerede ve hangi dalda ise oralara müracaat et. Bu mevzuda bizim söyleyeceklerimiz, yazdıklarımızdan ibaret. O yazıların liniklerini de verdik. Lütfen zahmet edip dikkatle okuyun ve gereğini yapmaya çalışın.
Gelelim meselenin fıkhî açıdan izahına…
Mesela elbise veya vücudun herhangi bir yerine necaset bulaşsa ve kişi bu yeri bulamasa, galip olarak zannettiği / kuvvetle tahmin ettiği yeri yıkasa temiz olur. Durum, namazı kıldıktan sonra meydana çıksa bile namazı iade etmez.
Nitekim kâfirlerin elbiselerine idrar ve şarap bulaşmış olma ihtimali kuvvetli olmasına rağmen, fukahamız, kâfir elbisesini yıkamadan, o elbise ile namaz kılınabileceğine hükmediyor. Tabii ki bu işin fetva yönü… Takva ve ihtiyat yönünü tercih edenler elbetteki ilk fırsatta onu yıkayıp öyle giyerler.
Sorunuz içindeki diğer teferruata hiç girmiyorum, çünkü onlar da şüpheye dayalı kuruntular... Çok merak edersen sitede ona benzer soruların da cevabı var. Mesela aşağıdaki linkleri ve o linklerde verilen yazıları lütfen dikkatle okuyun. Durmadan aynı şeyleri tekrar etmenin kimseye bir faydası olmaz. Bilakis gereksiz yere emeğimizi ve vaktimizi çalmış olursunuz. Bu da az vebâl değildir.
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2814-necaset-temizleme.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2911-necis-yerlerin-paspaslanmasi.html
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/2676-necasetin-bulasmasi.html
Selamün Aleyküm Hocam. Doğum esnasında bir daha çocukları olmasın diye yapılan kordon bağlatmanın hükmü nedir.
Soru: Mehmet tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Doğum kontrolü için “kordonları bağlatmak”, tıbbî tabirle "tüplerin bağlanması" meselesi…
Bilindiği gibi, gerek erkeğin ve gerekse kadının tüplerinin bağlanması yolu ile bir daha çocuk yapma kabiliyetinden mahrum kalmaları hem dinen, hem tıbben mahzurlu bir usûldür. Birçok yan tesiri vardır. Geçici kısırlaştırma ise kısmen benimsenebilir. Bazen anne adayının sağlığını ciddi şekilde tehlikeye sokan hâllerde kısırlaştırma caizdir, yapılabilmektedir.
Meselâ, üçüncü sezaryen ameliyatlarından sonra bir yenisi anne için riskler taşıyorsa, batın yavrunun çıkarılması için hazır açılmışken tüpler bağlanarak kısırlaştırma yapılabilmektedir. [İnsan ve Cinsi Hayat, Dr. Halil İbrahim Erbıyık, Nesil Yayınları, s. 100]
Anlatıldığı üzere, bu uygulama hem geçici, hem de herkes için her zaman değildir. Yani ancak zaruret halinde başvurulabilecek bir çaredir. Bu çeşit meselelerde tıp müsaade etmiyorsa, din de müsaade etmez. Çünkü dinin esaslarından birisi de neslin ve canın muhafazasıdır.
Netice olarak, böyle bir zaruretle karşılaşınca tek doktorun kararından ziyade, tıbbî bir kurulun kararına itimat edilmeli; ya da asgarî üç uzman doktorun tavsiyesi istikametinde davranmalıdır.
Namazda “Semia…” yerine “Semie” okumak
Hocam Selamun aleykum, burayı tam olarak anlayamayıp size danışmak istedik. Namazı bozar diye biliyorduk.
1368- Soru: Bir imam, “Semia…” yerine “Semie” okusa hüküm nedir?
Cevap: Böyle bir okuyuş doğru olmamakla beraber namazı ifsad etmez. Kalın okunacak bir harfi ince, ince okunacak bir harfi kalın okumakta umum belvâ vardır. (Büyük İslam İlmihali, Namazla ilgili bölüm, madde: 439). [Zamanımız Meselelerine Fetvalar, Mehmed Emre, s. 380]
Soru: Fazıl Karataş tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam kardeşim;
Cevabın sonunda kaynak olarak gösterilen Büyük İslam İlmihali’nin söz konusu maddesi şöyle:
439- Kur’ân-ı Kerîm’in kıraatinde/okunuşunda i’rab cihetiyle (yönüyle) sehven vuku bulan hata, velev ki itikadı, küfrü müstelzim olacak kadar mana değiştirilmiş olsa dahi, namazı mutlaka bozmaz. Çünkü insanların birçoğu i’rabın şekillerini ayırmaya kadir olamaz (güç yetiremez). “İbrâhîme” kelimesinin sonunu “İbrâhîmu” şeklinde ötre ve “Rabbuhu” kelimesinin “bâ” harfini de üstün “Rabbehu” şeklinde üstün okumak gibi… “Na’budu” kelimesinin be’sini de “Na’bidu” şeklinde esre okumak böyledir.” [Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1966 tab’ı, s. 218]
Görüldüğü üzere burada bahse mevzu olan husus i’rab meselesidir, yani harekedir. Soru ise harf değişikliğiyle ilgili. Yani ayn yerine hemze okumak… Ama hüküm değişmez.
Malumunuz, rukûdan doğrulurken ‘Semiallâhü limen hamideh’ demek, imama da yalnız kılana da sünnettir. Cemaatle kılarken, cemaat, ‘Semiallâhü limen hamideh’ demez, sadece ‘Allâhümme Rabbenâ ve leke’l-hamd’ der.
Peki, buradaki söz konusu okuma hatası (semie) namazı bozar mı?
Bozmaz. Bunu söylemek zaten sünnettir. Namazın sıhhatine taalluk eden rükünlerden değildir. Fakat ayn’la işitme manasındaki semia kelimesinin yerine, bile bile hemze ile semie denmez. Bu kalıpta anlamlı bir kelime yoktur. Bilmiyerek yapana hatırlatmak, mümkün olduğunca öğrenmesine yardımcı olup dikkat etmesini temin etmek gerekir.
Ayrıca namazın farzı olan kıratta yapılan bazı hatalar da namazı bozmaz. Mesela birbirne benzeyen harfleri karıştırmak namazı bozmaz. Buna göre Fatiha suresindeki sin, sad; ya da dad; tı, zı harflerini karıştırıp birinin yerine diğerini okumak namazı bozmaz. Hele hele buradaki ayn harfinin hemze gibi ince okunması da namazın sıhhatine engel değildir.
S o n u ç
Kıraatta bir harfi başka bir harf yerine okumak mânayı değiştiriyorsa ve iki harf arasında mahreç yönünden bir yakınlık da mevcut değilse, namazı bozar. Ama iki harf arasında mahreç yakınlığı bulunduğundan, onları birbirinden ayırt etmek ve telaffuzda bu yüzden sıkıntısız okumakta meşakkat varsa, namazı bozmaz.
Mü'minde sabır ve sebat
Selamün aleykum hocam size sorum şu olacak Hocam ben dinimi öğrenmek ve yaşamak istiyorum bir plan dshilinde bir şeyler yapiyorum ibadetlerim zikrim çok güzel oluyor iki üçgün herşey güzel ama birden anlamiyorum kendimi günahların içinde buluyorum Sanki gizli bir el dinimi yaşamama izin vermiyor bazen abdest aliyorum namaz kilana kadar sanki canım çikacakmiş gibi oluyor bende istikrarli bir şekilde ALLAHın emirlerini yenine getirip yasaklarından kaçınmak istiyorum lütfen sualime cevap verin ALLAH razı olsun ALLAHa emanet olun
Soru: Ramazan tarafından yazıldı. Kategori: Soru - Cevap
*******
Ve aleyküm selam.
Bakınız Rabbimiz celle şânuhu yüce Kitabımız Kur’an-ı Hakîm’inde şöyle buyuruyor:
“Ey o bütün imân edenler! Sabredin, sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. Cihad için hazır ve râbıtalı bulunun. Allah’a (yakınlığınıza engel olacak bütün kötülüklerden) korunun ki, felâh bulasınız (korktuklarınızdan emin, umduklarınıza nail olasınız).” [Âl-i İmrân suresi, 200]
Demek ki mü’minler için ilk lazım olan öncelikle SABIR. Ardından sabır yarışı, yani sabırda sebat, istikrar, devamlılık… Ve bu noktada düşmanlarımızı geçmek, onlardan daha sabırlı olmak… Allah yolunda gerek zâhirî planda gerekse bâtınî bakımdan cihada (mücahede ve mücadeleye her an) hazır bulunmak… İlk etapta biz mü’minlerden istenen bunlar. Ancak felaha/kurtuluşa nail olabilmemiz, ebedî saadet ve selamete kavuşabilmemiz için bunlar da yetmiyor. Bütün bunların akabinde mü’minlerden istenen çok önemli bir şey daha var. Nedir o: Bizi Allah’a yakın olmaktan alıkoyan, rahmet ve mağfirete, İlahî nûra, Nebevî feyze engel olan her türlü isyandan-günahtan-kötülükten sakınıp korunmak…
İşte kurtuluş reçetesi bu.
Bunun açılım ve açıklamasını sitemizdeki yazılardan, başta Aynü’l-Hakîka fî Râbıtati’t-Tarîka risalesi olmak üzere sair tasvvvufî çalışmalardan okuyup istifade edebilirsiniz.
Bununla beraber mesajınızda dile getirmeye çalıştığınız vaziyetinizle alakalı olarak özetle şunları söyleyebiliriz:
1. Münferit hareket etmemen lazım, zira maddi ve manevi yolda tek başına ilerlemek zordur. Salih/iyi insanlardan oluşan bir topluluğa karışır, onlarla kaynaşırsan daha kolay ve daha rahat mesafe alırsın. Çevrene bak, ara-araştır ve bu yolu dene.
2. Tevben tavuk tevbesi gibi değil, ciddi, samimi ve nasuh bir tevbe olsun, sebat et. Yoksa pek çabuk bozulur, gene aynı hatalara düşersin.
3. Şeytan, nefs-i emmâre, insanlardan ve cinlerden oluşan hannâsın (kötü varlıkların) şerlerinden daima Cenab-ı Hakk’a sığınarak korunmaya gayret et. O senin ‘gizli el’ dediğin, gözlerinle göremediğin yaratıklar, bu menhus varlıklardır. Namazda ve sair ibadetlerde huzurunu kaçıran, sıkıntı verenler de bunlardır. Binaenaleyh bunların vesveselerinden uzak bulunmaya; çeşitli vesilelerle Allah’a, Rasûlüne, O’nun varisleri olan hakikat âlimlerine de yakın olmaya çalışacaksın.
4. Kendini tanıtır, nerede oturduğunu, tahsil ve kültürel durumunu, neyle meşgul olduğunu, yaşını-başını bildirirsen belki daha fazla yardımcı olabilme imkânımız olur. Bunu da hatırlatmış olalım.
Fî emânillah…